Macera kısmını biraz açabilir misiniz?
Brent Huffman: 2011’de yalnız gittim Afganistan’a. Mes Aynak Kabil’e yaklaşık yarım saat uzaklıkta bir yer. Güvenlik açısından ülkenin en tehlikeli yerlerinden biri. Yanıma sadece bir tercüman alarak, taksiye atladım ve kazıların yapıldığı alana gittim. Benim gidişimden oradakilerin de haberi yoktu. Karşılarında görünce şaşırdılar ama kötü davranamadılar. Özellikle filmde de takip ettiğim Afgan arkeolog, Abdülkadir Temore en başından beri bana çok yardımcı oldu. Sanırım o da Mes Aynak’ta olanların bilinmesini istiyordu o yüzden projede yer almak istedi. Diğer bir çılgınlığım ise filmi tamamen bağımsız yapmak oldu.
Sadece bir belgeselden öte misyonu olan bir film yapmışsınız. Sizi bu kadar tutkuyla bu konuya bağlayan ne oldu?
Brent Huffman: İlk gidişimde Mes Aynak’ı ve orada buldukları eserleri görünce büyülendim, aşık oldum neredeyse. Çinli şirket ve Afgan hükümetine göre orada bulunanlar toz, kum ve kayadan ibaretti, o kadar ilgisiz davranıyorlardı ki. Kimsenin de burada olup bitenle ilgilenmeyeceğini düşünüyorlardı. Bu tavır beni çok rahatsız etti. Öte yandan orada azıcık paralara çalışan Afgan arkeologların ise kendi tarihlerine sahip çıkmak için nasıl canla başla çalıştıklarını gördüm ve bundan çok etkilendim. Sadece filmi yapıp daha sonra da bütün o alanın yok edilmesini beklemek istemedim Bu benim için vicdani bir mesele haline gelmişti, bütün dünyanın burada yaşananlardan çok geç olmadan haberdar olması ve bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek bu filme başladım.