Benim Babam...
Sahici baba-oğul öyküleri benim her daim yumuşak karnım. Dolayısıyla Kramer Kramer’e Karşı'daki Dustin Hoffman'dan Shine'daki Armin Mueller-Stahl''a, Manolya'daki Jason Robards''dan Cennetin Çocukları’ndaki Münir Özkul’a kadar çok isim ve hikaye gelip geçiyor aklımdan baba-oğul filmleri deyince. Sağlığında kendi babamla yakın, sıcak bir ilişkimiz olmadığından mı bu öyküler beni daha fazla sarsar, buna net bir cevap vermem zor. Ancak o şimdi sağlığı bozulmuş, bazen beni tanıyamayacak kadar zihni zarar görmüş ama sürekli bakıma da muhtaç durumdayken, misal Bir Ayrılık filmindeki Nadir karakteriyle ister istemez daha çok empati kuruyorum. Ona sırtımı dönemiyorum.
Geçmişte çok huylarına kızdığım, bugünse geceleri yabancı bir yerde sığıntı olduğunu zannederek yatağına gidişini üzüntüyle izlediğim babam hakkında kaç senedir bir film yazmaya çalışıyorum. Ben yaşamaya devam ettiğim bu durumdan bir dramatik yapı çıkarmaya çalışırken, Amour veya Nergis Hanım gibi benzer mevzuları anlatan başka filmler izleyince biraz şevkim kırılmadı değil. Ama zaten önemli olan da filmler değil, gerçek hayat. Bizimkinin babalar gününü kutlayabildiğim, onun da torununun büyüdüğünü görebildiği her yeni sene bir sevinç meselesi bundan sonra.
Ali Ercivan