Bazı eski kelimeleri kullanmanız özellikle dikkatimi çekti, bunları gündelik dilimizde pek kullanmıyoruz artık ama evet, belli ki bir düzeltmeye de özellikle gidilmemiş.
Nuri Bilge Ceylan: Artık daha az kullanılan bazı eski kelimeleri kullandığımız doğru ama eski kuşak bunları hala kullanıyor. Her kuşağın kelimeleri farklı. Filmde her yaşta insan olduğuna göre, üstelik bunların meslekleri bu tarz kelimeleri özellikle kullanabilecekleri meslekler olduğuna göre, üstelik bu kahramanlar uzun bir süredir dış dünyadan epey izole bir yaşam sürdürdüklerine göre sorun olmaz diye düşündüm. Bazen de bir kelime, sesi, tınısı, uzunluğu, kendinden önceki ve sonraki kelimelerle uyumu gibi bir sürü gerekçeyle kendisini vazgeçilmez kılabiliyor. Bir film yaparken alacağınız binlerce kararda, güzellik ve doğruluk arasında sürekli bir çatışma vardır. Bunu genellekle doğruluk kazanır ve kazanmalıdır da. Ama güzelliğin, uyumun, ahengin, doğruluğa tercih edilebileceği özel zamanlar da vardır. Türk dil kurumunun kelimeleri türkçeleştirme çabasını anlıyorum. Ama yazı yazan insanların da eski veya yeni bütün kelimelerin elinin altında kullanılabilir halde hazır olmasını istemelerini de anlıyorum. Aslında aynı anlama gelen iki kelime zamanla kasdettikleri şeyin farklı nüanslarını üstlenmeye başlıyorlar. Daha ince durumları daha kolay ifade edebilir duruma geliyoruz böylelikle. Elimizin altında ne kadar çok kelime varsa o kadar iyi. Ebru (Ceylan) ile görüş ayrılığı yaşadığımız konulardan biri de bazen bu kelime seçimleri oluyor. Ebru haklı olarak günümüz türkçesine meylediyor ve her durumda “fakat” yerine “ama” kullanmak istiyor. Benim için ise, yaşım gereği herhalde, “fakat” kelimesini “ama”dan farklı ve zorunlu hissettiğim yerler hala var.
Ebru hanımla senaryoyu yazarken yaşadığınız bazı tartışmaları ve bunun senaryoyu beslediğini söylediniz basın konferansında, bunu açabilir misiniz? Nasıl yazıyorsunuz birlikte?
Nuri Bilge Ceylan : O tartışmalar yazdığınız şeyleri ciddi bir sınavdan geçiriyor. Uçmamızı engelliyor. Daha sağlam bir zeminde yazmış oluyoruz. Diyaloglarda oluyor bu genelde. Aynı sahneyi ayrı ayrı yazıyoruz. Sonra biraraya getiriyoruz. Herkes kendine göre yazıyor, sonra çarpıştırıyoruz.