Bu sene İstanbul'da ilk kez düzenlenen "Uluslarası Canlandırma Günleri" (UCG) Fransız Kültür Merkezi'nde 7-8 Ekim tarihlerinde gerçekleştirildi. Fransız Kültür Derneği – Institut Français ve Canlandıranlar Derneği'nin ortak girişimiyle düzenlenen etkinlikler katılımcılar için tamamen ücretsizdi. 35’ten fazla filmin gösterildiği ve iki gün süren etkinlikler kapsamında, bu yılın onur konuğu ise Fransız animasyon sinemasının önemli isimi Michel Ocelot oldu.
Film gösterimlerinin ardından Ocelot 8 Ekim Salı akşamı, Levent Erden'in moderatörlüğünde bir söyleşide animasyonseverlerle buluştu. Beyazperde.com olarak takip ettiğimiz söyleşide Ocelot animasyon sinemasının dünü ve bugününe dair ilginç anekdotlarda bulundu. Özellikle gençlerin ilgi gösterdiği söyleşi sonrası Ocelot hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedi.
İşte söyleşiden ilginç notlar:
Michel Ocelot: "Animasyon film çekme süreci bir nevi intihar etmek gibi bir şey aslında; küçük adımlarla ulaşılabilen bir süreç . İlk filmimde çok kağıt işi kullanmış diyenlere cevabım ikinci filmimde daha çok kağıt kullanmak oldu."
Levent Erden : Animasyon sinemasının bugün geldiği noktada Disney ve Pixar firmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Disney büyük bi prodüktör olarak başladı ve büyük bir ticari dehası vardı. Pixar ise Disney’den daha başarılı olmasına rağmen Disney onu yedi. Disney’dekiler bana, "Fransız seyirciler için Amerikan filmi satarken çok fazla zorlanmıyoruz, beklentileri karşılamak kolay oluyor" diyorlardı... Biz filmlerimizi yaparken elimizde kağıt ve makaslarla imkansız çözümlerin peşinden gidiyorduk... Ben artık canım istemezse, içime sinmezse gelen reklam filmlerini reddediyorum. Zamanında ihtiyacım olduğunda bana yardım etmeyen bankaların işini, şimdi dönüp de yapmıyorum.
Levent Erden : Sizin kariyeriniz Kirikou filminden önce ve sonra gibi ikiye ayrılıyor sanki?
Önce fakir bir sanatçıydım, sonrasındaysa “Best seller” oldum! Bir gün bir yapımcı bana “Televizyon ile vakit kaybetme kayda değer bir uzun metraj yapalım” dedi. Senaryosunu 1 haftada yazdım ama film için para bulmak ve tamamlamak 4 yılımızı aldı. Bu film aslında Afrika’dan bir mektup benim çocukluğum Afrika’da geçti, tatillerde Fransa’daydım iki ülke arasında çok mutluydum… Bir animasyonda normalde yapmayacağım şeyleri Afrika olgusu sayesinde yaptım. İkinci bir doğum yaşadım. Bu filmin tutkusu beni çok etkiledi, hayata bağlılığı, hayatı kendi ellerinde...
Levent Erden: Desenleriniz çok renkli ama karakterler biraz karanlık, enteresan bir kontrast var_
Bunlar aslında benim Afrika hatıralarım: bitkiler, renkli kıyafetler… Kullandığım bütün bitkiler Afrika’da var örneğin. Bilgisayar ise hayatıma çok hızlı girdi, elde yaptıklarımızı tarayıcıdan geçirdikten sonra renklendirmeyi dijital ortamda yapıyorduk. Bilgisayar ile yapılan çalışmalarda kuklaların oynatılması çok dikkatli yapılmalı ancak o zaman 3D diyebiliriz, bilgisayar animasyonu çok sevsem de kağıt figürlerimi çok özlüyorum ama bilgisayar animasyonun detayları, mesela kıyafet detayları, farklı dekorları mümkün kılıyor.
Bu bir anlamda da dokümantasyon işi ve ben bunu çok seviyorum. İslam felsefesini biraz keşfetmiş oldum okumalarla. Azur et Asmar'da 200'e yakın karakter var. Bütün bu kişilerin dört taraftan kuklasını yapmak lazım, makyajlarına kadar yapmanız lazım yoksa yapay durur. Biz de bu anlamda sihirbaz gibiyiz...
Ocelot ayrıca dilimize "Sarışın ve Esmer" olarak çevrilebilecek "Azur et Asmar" filmini İstanbul'da göstermeyi özellikle istediğini de etkinlik organizatörlerine belirtmişti. Zira bu filmin final sahnesinde yer alan dekorların bir kısmı İstanbul'daki camiilerden esinlenerek oluşturulmuş ve filmin son bölümüne özellikle eklenmişti.
Haber ve etkinlik fotoğrafları: Duygu Kocabaylıoğlu