Hesabım
    2013 Cannes: The Immigrant Cannes'da!

    Filmin oyuncuları ve yönetmeni basın toplantısında soruları yanıtladı!

    66. Cannes Film Festivali'nde 11. gün de geride kalırken Altın Palmiye için yarışan filmlerden olan James Gray imzalı The Immigrant filminin basın gösterimi ve ardından konferansı gerçekleştirildi. 1920’lerde geçen bir senaryoya imza atan ve kendi ailesinden duyduğu deneyimleri senaryosuna katan yönetmen, tam bir dönem filmi çekmiş. Yaşanan acı olaylara rağmen duyguları çok fazla harekete geçirmeyen, başı sonu net, hafif ve karanlık bir hikayesi var filmin.

    Oyuncular Joaquin PhoenixMarion Cotillard ve özellikle az rolüne rağmen Jeremy Renner rollerinin hakkını sonuna kadar veriyorlar. Özellike Cotillard gibi güzel bir oyuncudan bu denli sade, gizemli ve sessiz bir karakter çıkarmak adına yönetmen oldukça başarılı olmuş. Fakat filmin yarışmada ne kadar şansı olduğu da tartışmaya açık.

    Basın konferansında söz alan yönetmen öncellikle başrol oyuncusu Joaquin Phoenix'in Cannes'da olmamasına açıklık getirerek, "Gelmeyi gerçekten çok istedi fakat şu an Paul Thomas Anderson ile bir film çekimi sürdürüyorlar" dedi.

    Soru cevap bölümünde yönetmen filminin çok kişisel bir hikayeye sahip olduğunu, kendi ailesinden kattıkları olduğunu dile getirdi: "Bunlar Otobiyografi anlamında değil de, yaşandığı için bilinen hissedilen ve rahat ifade edilebilen duygular düşünceler sorunlar. Dedelerim Ostropol’dan gelmişler, Kiev’e yakın bir köyden. 1923’te dedem ve anneannem Ellis Island’dan Amerika’ya geçmişler. O adayla ilgili çok şey duydum ve beni çok etkiledi normal olarak."

    İlk kez bir kadın kahraman yaratıyorsunuz?

    Puccini’nin operetlerinden Suor Angelica’dan çok etkilenmiştim. Bence doğru yapıldığında melodram kadar güzeli yoktur. Hiçbirşey sahte değildir, sanatçı o an o duygunun tamamen içindedir. Ben bu opereti izlerken gözyaşlarıma hakim olamamıştım, filmimin de o operetin tonunda gitmesini istedim. Kadın bir karakter yaratarak hem suçlu hem kurban konumunda birini yarattım, güçlü bir kadın karakter yaratmak istedim.

    Cotillard’ı düşünerek mi yazdınız?

    Evet. Yüzü, ifadeleri ile o kadar çok şey anlatabilen biri ki, konuşmasına ihtiyaç yok adeta. Tabii ona bir sürü diyalog yazdım ama bu beni çok etkilemişti.  Lehçe konuşmak zorunda olması büyük bir olaydı tabii. Bir gün teyzesi rolündeki kişiye Cotillard’ın Lehçe’si nasıl diye sordum. Güzel ama hafif Alman aksanı var gibi bazen dedi. Cotillard ise cevaben, karakterim Silesia’lı, bu yüzden bilerek yapıyorum diye cevap verdi. İnanılmaz!

    Bruno karakterini de Joaquin’i düşünerek yazdım. Çok iyi anlaşırız, birbirimizi çok iyi anlarız. Orlando karakterinde de romantik ama sorun çıkaran bir karakter çizmek istedim. Jeremy’de ne istediğimi çok çok iyi anladı. Jeremy kameranın önünde çok çok rahat ve yaratıcı. Bence onda bir Clark Gable havası var.

    Filmin operasal doğasına uygun resimler olmasını istedim filmde. Darius Khondji ile bunun üzerine çalıştık. Birlikte müzelere gittik, resimlere baktık, 20. yüzyıl renkli fotoğraflarını inceledik. 1960’ların polaroid’lerine baktık. Renk doygunlukları, siyahın ağırlığı… Bunlardan etkilendik. Diğer filmlerim de daha doğal ışık kullanıyordum, nereden ne ışık geleceğini kestirebilirdiniz, bu sefer özellikle masalsı bir hava vermek için bunu yapmadım.

    Bu bir masal mı?

    Bir mitten, bir masaldan söz edince, aslında gerçeğe varmaya çalışıyorsunuz. O da nedir, hayatta kalmaya çalışmak, toplumda bir yer edinebilmek. Ewa da bunu yapmaya çalışan bir karakter, benim odağım buydu. Bresson, Fellini gibi yönetmenlerde de en sevdiğim şey bu, etraftaki gürültüyü hiçe sayıp esas olana odaklanabiliyorlar, bir insanın bu dünyadaki mücadelesi. Benim de olduğum yer burası. Janralara takılmayıp kendi janrasını yaratan, opera tadı olan bir film yapma şansına eriştim.

    Lehçe bilmeyen biri için Lehçe konuşan bir karakter, zor olmadı mı?

    Marion Cotillard: Film yapmak istediğimde, hikayenin güzelliğine ve karaktere odaklanırım bu yüzden hemen paniklemedim. Sonra çalışmaya başlayınca zorluğunu farkettim. Hiçbir ses İngilizce ya da Fransızcaya benzemiyor. Farklı farklı koçlarım vardı, teyzem rolündeki aktrisle çalıştık. Mükemmel olmasını hayal ettim ve oldu galiba.

    Nasıl anılarınız var?

    Mükemmel bir deneyimdi. Çok güzel olduğu kadar çok zor zamanlar da geçirdik, bütçe eksiklerimiz de vardı. Ewa’yı ve ruhunu sevdim. James Gray’le de çok derin bir yakınlık kurdum, belki de başka hiçbir yönetmenle kuramadığım…

    Haber: Melis Z. Pirlanti

    Fotoğraflar: The Immigrant © FDC / F. Lachaume

    facebook Tweet
    Öneriler
    Back to Top