Belgeselde Türk futbol tarihinin dönüm noktalarından 3 Temmuz 2011’de başlayan futbolda şike sürecinden yola çıkarak, taraftar grupları, eski futbolcular, futbol müzeleri, mahalle maçlarından Şampiyonlar Ligi maçlarına dek uzanan bir yolculukta Anadolu ve İstanbul’da Türk futbolunun ruhu masaya yatırılıyor.
Ülkemizde milyonlarca insanın belki de en büyük sevdası, varoluş biçimi futbol. Peki, şike soruşturmasının ardından devam eden kaotik sezon Türk futbolunu nasıl etkiledi? Türk futbolunun hala bir ruhu var mı ve kurtarılabilir mi? Yönetmen Eylem Kaftan, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor takımlarının taraftar gruplarının içlerine girdi. Derbilerde ateşlenen şehrin nabzını tuttu. Futbolda holiganizmle aşkın ilişkisini, taraftar gruplarının değişimini irdeledi. Harçlıklarının çoğunu takımlarına aktaran gençlerden, futbolun savaş yıllarının eski ağabeylerine tribün hikâyeleri dinledi. Ortaya Türk futboluna şu ana kadar bakılmamış bir açıyla yaklaşan 44 dakikalık bir belgesel çıktı.
Futbol sadece futbol değildi, onurumuz ve vicdanımızın konuştuğu hayat sahasında hepimizin hakem olmaya çağrıldığı bir oyundu ama kazanma kültürü bizi ‘outa’ soktu. Güzel oyunun pastası büyüdükçe, rekabet kızıştıkça, futbolseverlerden artık sadece taraftar değil müşteri olarak da takımlarını desteklemeleri beklenirken, bugün futbolun masumiyetinden bahsetmek çok zorlaştı.
Başkanlarına destek olan Fenerbahçe taraftarı gündemi şekillendirebilecek bir sivil toplum hareketi olduğunu kanıtlarken, taraftarla, futbolcunun, mahalleyle tribünün içiçe olduğu Trabzon’da tüm şehir neredeyse 30 yıldır beklediği şampiyonluğunu geri istiyor. Mahallenin öz değerleriyle şekillenen Beşiktaş tribünleri ise endüstriyel futbola daha ne kadar direnecek?
Peki güzel oyun kazanma kültürüne daha ne kadar direnebilecek? The Passion and the Penalty, 6 Kasım, Türkiye saatiyle 23.00’de, Al Jazeera English’te.