Geçtiğimiz hafta sona eren Altın Koza Film Festivali'nde sonuçlar tartışma yaratmaya devam ediyor. Yarışmada En İyi Müzik kategorisinde "ödüle değer bir eser bulamadığını" açıklayan jürinin ardından, aday filmlerin müzisyenleri bir açıklama yaparak, gerekçesi açıklanmayan bir sonuca imza atan jürinin "dostane" davranmadığını iddia etti ve açıklamasını "Böyle olsun, ödüller verilsin, alkışlayalım, küfretmesin kimse birbirine. Belki böylelikle daha iyi filmler bile yapabiliriz." sözleriyle bitirdi. İşte Altın Foza film müzisyenlerinin açık mektubu:
ALTIN KOZA FİLM MÜZİSYENLERİNDEN MEKTUP VAR!
Cumartesi gecesi Altın Koza Film Festivali kapanış törenini izlemişsinizdir. Yıl içerisinde ter döken sinema emekçilerinin gözlerindeki heyecanı, sinemaseverlerin paylaştığı coşkuyu, ödül kazananların mutluluğunu, kazanmayanların takdirini, sevinci, gözyaşını. Son yıllarda üzerindeki ölü toprağını atıp sesini günbegün daha fazla duyuran Türkiye sinemasının bu dostane arenasında bizler de tüm bu güzel duyguları yaşadık. O akşamın öncesinde de yaşadık. Hafta içinde bu toprağın, insanımızın öyküsünü dinledik birçok sinemacıdan, birbirimizi dinledik. Eleştirdik, eleştirildik, takdir ettik, takdir edildik.
Cumartesi gecesi bizde heyecanımızla geçtik koltukların başına. Kimimiz salona geldi, kimimiz uzaktan yaşadı bu heyecanı. Onca coşkunun, mutluluğun içinde sunucu dostumuz elindeki kâğıttan sesleniverdi salona: “sırada en iyi müzik ödülümüz vardı, ancak jürimiz bu kategoride ödüle değer bir eser bulamadı…” Ardından devam etti elindeki kâğıttan emekçilerin adını okumaya. Bize ayrılan on saniyede durduk, jürinin aynasından kendimize, emek verdiğimiz filmlere baktık. Düşündük, taşındık.
Göz, gören olduğu halde kendini göremez. Muhtaçtır bir başkasına, gerçeği gösteren adaletli bir aynaya. Âlimler boşuna kafa yormamış meseleye. Kimisi kutsal kitabı koymuş aynanın yerine, kimisi toplumun değerlerini. Ama Eflatun söylemiş belki de en güzelini; sevgili demiş, dost demiş senin aynan. Gözünde yansımanı gördüğünde fark edersin demiş, kusurunu, mucizeni. Muhtaçsındır çünkü dosta, iki tatlı sözüne, güzele güzel, çirkine çirkin deyişine, arkadaş bu olmamış diye serzenişine.
Cumartesi gecesi biz aradığımız dost aynasını bulamadık. Liyakatimizi ölçen, emeğimizi ödüle değer bulmayan ama bir yandan bizi muhatap almayan, gerekçelendirme bile yapmayan bir puslu ayna bulduk önümüzde. Günlerin, ayların emeğinin ardından küçük bir kâğıtla, on saniyeyi bize reva gören birkaç “sinemacı” bulduk karşımızda.
Biz ödül almadık diye dövünmüyoruz. İşimizin liyakatinden şüphe etseler de emeğimizden şüphe etmiyoruz. Siz yarışanlar arasında en iyiyi seçmekle mükellef değil misiniz diye sormuyoruz. Bir filmle müziğini nasıl birbirinden ayırırsınız, biri değersizse diğeri de değersiz değil midir diye de sormuyoruz. Belki başka zaman. Biz, jürinin dostane olmayan bu tavrına dikkat çekmek istiyoruz, bizim özelimizde ete kemiğe bürünen bu mesafeye, sinema emekçileriyle aralarına koydukları uçuruma. Derdimiz bu, sözümüz budur.
Umarız bu ülkenin sinemacıları gelecekte aradıkları aynayı bulacaklardır. Umarız jüriye baktıklarında bir dost meclisi görecekler karşılarında. Dost meclisi derken, yanlış anlaşılmasın, eğriye eğri doğruya doğru diyen dostların meclisi. Konuşan, kale alan, doğrun bu yanlışın budur diyen, hakkını teslim eden dostların meclisi. Egosu dostuyla arasında duvar örmeyen arkadaşların meclisi. Böyle olsun, ödüller verilsin, alkışlayalım, küfretmesin kimse birbirine. Belki böylelikle daha iyi filmler bile yapabiliriz.
Saygılarımızla,
Barış DOKUZER - YABANCI
Cenker KÖKTEN - ŞİMDİKİ ZAMAN
Ferit ÖZGÜNER & Harun İYİCİL - SİİRT’İN SIRRI
Kemal KAHRAMAN - ANA DİLİM NEREDE
Pascal LESPORT - AZİZ AŞYE
Saki ÇİMEN - ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER