Dünya sinemasının en popüler ödüllerinin, Oscarların dağıtılmasına, nerdeyse üç ay var. Heyecanlanmak için uzun bir zaman olarak kabul edilse de, Amerikan Film Akademisi bu seneki tavırlarıyla heyecanı çok erken başlattı. Aday adaylarından sonra genelde doğrudan adayları açıklayan akademi bu sene En İyi Belgesel dalında yarışacak yapımların yarı finalistlerini bile açıkladı. Akademinin dün yaptığı açıklama, 12 belgeselin yarıfinalde olduğunu söylüyor.
Şanslı belgeselcilere gelince; Lauren Lazin, Tupac: Resurrection, Deb Ellis ve Denis Mueller, Howard: You Can't Be Natural on a Moving Train, Paola de Flori, Home of the Brave, Christian Bauer, The Ritchie Boys, Byambassuren Davaa ve Luigi Falorni, The Storyy of Wheeping Camel, Kirby Dick, Tuist of Faith, Morgan Spurlock, Şişir Beni, Stacy Peralta, Riding Giants, Max Wexler, Tell Them Who You Are, Kevin MacDonald, Touching the Void, Jessica Yu, In the Realms of Unreal, Zana Briski ve Ross Kaufmann, Born into Brothels.
Akademinin dün açıklamış olduğu bu liste tüm belgeselciler arasında tartışılmaya başlandı. Çünkü seçilen filmlerin nerdeyse tamamı politik ya da partizanca konular üzerine. Belgeselcilerin artık bu tarz konulara eğilmesindeki sebep olarak gösterilen isim ise, tabi ki Michael Moore. Moore'un Benim Cici Silahım'dan beri yarattığı kendine özgü tarzın, belgesel seyircisini arttıtdığına inanılıyor. Ama tartışılan bir başka şey ise, ne kadar politik olursa olsun, belgesellerin siyasete gerçekten etkileyip etkilemediği. Çünkü Moore'un bu sene En İyi Belgesel dalında yarışmayacak olan Bush karşıtı filmi Fahrenheit 9/11 yarattığı tüm kamuoyuna rağman Bush'un yeniden seçilmesini engelleyemedi.
Belgeseller siyaseti ne kadar etkiler? Bu gerçekten tartışılabilecek bir konu. Ama tüm bu eleştiriler bir yana, bu sene belgeselleri de, diğer filmlerinki kadar heyecanlı bir yarış bekliyor. Özellikle de Moore'un, diğerlerine de şans tanımak için belgesel kategorisinde yarışmak istememesi Oscar yarışını daha da tetikledi.
Sanem Türk