Julio Medem'in çok tartışılan son filmi 'Ateşli Oda', İspanyol sinemasından sağlam bir korku örneği 'Dehşet Evi', akdeniz sinemasını sevenler için iç ısıtan, sıcacık bol ödüllü bir film 'Gördüğüm En Güzel Kadın', haftanın tek yerlisi 'Kaledeki Yalnızlık', korku ustası John Carpenter'ın 10 yıl aradan sonra geri dönüşünü simgeleyen 'Koğuş', küçükler ve animasyon severler için 'Sevimli Cüceler Cino ve Jülyet', Kurt Sürüsü'nün Bangkok'taki maceralarını anlatan devam filmi 'Hangover 2' ve X-Men efsanesinin kökenine inen 'X-Men: Birinci Sınıf' 3 Haziran haftasında vizyona girenler...
'Kaotik Ana', 'Seks ve Lucia', 'Kutup Çizgisi Aşıkları' gibi tartışılan filmlerin yönetmeni Julio Medem, yine bolca tartışılacak bir filmle vizyonda. Hücre 211 ve Che filmlerinin de arkasında olan isimlerin yapımcılığını üstlendiği filmde yılın en kısa gecesinde, Roma'da bir otel odasında 12 saat boyunca birbirini yakından tanımaya çalışan iki kadının erotik öyküsü anlatılıyor.
Julio Medem'in senaryosunu yazdığı, yönettiği ve montajını yaptığı Ateşli Oda'nın yapımcıları, 'Hücre 211' ve 'Che' filmlerinin de yapımını üstlenmişti. Julio Medem'in İngilizce çektiği bu ilk filmi, Matias Bize'nin Yatakta adlı Şili filminden esinlenerek çekildi.
Filmin konusu:
Yılın en kısa gecesinde, Roma'da bir otel odası... İki kadın, ruhlarına işleyecek bir deneyim yaşayacak. Bu erotik gecenin sonunda, sabaha karşı, bu iki kadın ayrılacak ve ülkelerine dönecekler. Baş başa geçirdikleri 12 saat boyunca hayatlarını birbirlerine anlatacak bu iki kadın; kayıp zamanın sürprizleriyle, dört duvar arasında... Ve böylece yeniden özgürlüklerine kavuşacaklar.
DEHŞET EVİ / SECUESTRADOS
Fragman
İspanyol korku sinemasına ait örnekleri son zamanlarda vizyonda sık sık görür olduk. Bunun son örneği, 'Dehşet Evi'. Yönetmen Miguel Ángel Vivas'ın ikinci uzun metrajı olan film, tür sinemasında son dönemde çıkan sağlam işlerinden biri olarak görülüyor. Filmin vizyona girdiği ülkelerde çıkan ilk eleştirilerde, ev baskınıyla başlayan ve zamanla gerçekçi atmosferiyle izleyiciyi gerilim ve korku dolu bu hikâyeye bağlayan film hakkında, 'seyrettikten sonra kapınızı iki kez kilitleme ihtiyacı hissedeceksiniz' yorumları yapılıyor... Filmin sloganının "Kalbi zayıf olanlara göre değil" olduğunu hatırlatalım...
Filmin konusu:
Yeni evlerine taşınan Joven ailesi, eve yerleşmeye başladıkları ilk akşam eve zorla giren üç kişinin şokunu yaşarlar. Aile fertleri, hayatta kalmak için yüzleri maskeli üç adamla evin içinde kedi-fare oyunu oynamak zorundadırlar.
GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL KADIN / LA PRIMA COSA BELLA
Fragman
2011 yılında İtalya'nın Oscar adaylığı için seçtiği ve İtalya'da 2010 yılının en çok izlenenlerinden biri olan 'Gördüğüm En Güzel Kadın', Akdeniz sinemasını sevenler için iç ısıtan, sıcacık bol ödüllü bir film...
Filmin konusu:
Kocasından şiddet gördüğü için iki çocuğuyla birlikte evini terk eden güzelliği dillere destan Anna, 1970'lerin İtalya'sında oyuncu olmak için bir maceranın içine girer. 40 yıllık bir zamanı kaplayan film, Anna ve iki çocuğunun yıllar içinde değişen hayatlarını, İtalya'nın değişen yüzünü de sergileyerek ortaya koyuyor.
Fragman
Futbol üzerine kurgulanmış bir film gibi görünse de içinde barındırdığı aile ilişkileri, yoksulluk, çaresizlik ve geçmişle hesaplaşmalar nedeniyle naif bir "kaybetmiş adam" hikâyesi aynı zamanda 'Kaledeki Yalnızlık'. Film, eşini kendi kullandığı arabada yaptığı trafik kazasında kaybetmesi ile bir anlamda hayata küsen bir babanın da öyküsünü anlatıyor. Maddi sıkıntılardan kurtulmak için babanın başvurduğu ihanet ve gurur öğelerinin yumuşak bir örgü ile iç içe sunulduğu film, varoşlarda yaşanan alt kültürü mümkün olan en sade dille yansıtıyor.
Nurettin (Numan Çakır), futbolda parlak dönemler yaşarken geçirdiği trafik kazası sonucu hem eşini hem de geleceğini kaybetmiştir. Onu hayata bağlayan tek neden oğlu Feyyaz'dır (Tolga Sarıtaş). Nurettin, 3. Lige çıkma hayalleri kuran ve başkanlığını gayri işler yapan bir adamın yaptığı (Erkan Can) amatör takımında oynamaktadır
Fragman
1960'larda akıl hastanesine kaldırılan genç bir kadının hikâyesini anlatan "The Ward - Koğuş", uzun metraj filmlere on yıl ara vermiş olan korku ustası John Carpenter'ın akıl hastanesinde geçen bir slasher ile geri dönüşünü simgeliyor. Koğuş, düşük bir bütçeyle işin özüne dönen ve psikolojik uygulamaların günümüzdeki kadar ileri olmadığı 1966'da geçen yepyeni bir korku klasiği. Film hakkında çıkan ilk eleştiriler, pek de bekleneni veremediği yönünde.
Filmin konusu:
Güzel ama problemli genç bir bayan olan Kristen (Amber Heard), kendini her tarafı kesikler içinde, yaralı bereli bir halde bulmuştur. Uyuşturucu bir maddeyle kendinden geçmiş olan Kristen, uzakta bir akıl hastanesine götürülmektedir. Tamamen aklını kaybetmiş bir halde hastaneye alınan genç kadının buraya neden getirildiğine dair en ufak bir fikri yoktur. Geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Emin olduğu tek şey burada güvende olmadığıdır.
Kendisi gibi rahatsız dört kadınla aynı koğuşta kalan Kristen, bir süre sonra olayların pek de göründüğü gibi olmadığı fark eder. Havada gizem kokusu hâkimdir. Geceleri hastane karanlık ve kasvetliyken Kristen garip ve korkunç sesler duyar. Bu sesler yalnız olmadıklarının habercisidir.
Koğuş arkadaşları yavaş yavaş ortadan kaybolmaya başlarken Kristen, bu cehennem azabından kurtulmanın bir yolunu bulmalıdır. Aksi takdirde o da kurbanlardan biri olacaktır. Kaçmak için çabaladıkça, tahmin edilemeyecek kadar korkunç ve tehlikeli hakikat ortaya çıkacaktır.
SEVİMLİ CÜCELER CİNO VE JÜLYET / GNOME AND JULIET
Fragman
Elton John'un muhteşem müzikleriyle karşımıza çıkan başarılı animasyon "Gnomeo & Julıet / Sevimli Cüceler Cino ve Jülyet" izleyenleri kahkaha tufanına sürükleyen bir macera. Orijinal versiyonunda James McAvoy, Emily Blunt, Maggie Smith gibi yıldızların seslendirme yaptığı filmin Türkçe seslendirmelerinde de Halil Ergün ve birçok iyi dublaj sanatçısı yer aldı.
Filmin konusu:
İki düşman komşu arasındaki savaşın ortasında kalan ve aileleri düşman olan Cino ve Jülyet'in de ünlü aşıklar gibi aşmaları gereken bir çok engel vardır. Acaba bu genç çift, plastik pembe flamingolar ve çim biçme makinesi yarışları arasında mutluluğu yakalayabilecek mi?
THE HANGOVER 2: FELEKTEN BİR GECE DAHA / THE HANGOVER PART II
Fragman
Todd Phillips'in yönettiği, 2009'un çok sevilen ve "R" kategorisinde (17+) tüm zamanların en çok hasılat yapan komedisi olan "Felekten Bir Gece/The Hangover", aynı zamanda En iyi film dalında-Komedi ya da Müzikal, Altın Küre kazanmıştı. İşte bu filmin devamı "THE HANGOVER II: Felekten Bir Gece Daha / THE HANGOVER II" yine Todd Phillips'in yönetimiyle geliyor.
"Felekten Bir Gece"deki rollerini tekrar üstlenen Bradley Cooper, Ed Helms, Zach Galifianakis ve Justin Bartha bu filmde de başrollerde. Ayrıca, Ken Jeong, Jeffrey Tambor ve Mike Tyson da kadroda yer alıyorlar..
Filmin konusu:
"THE HANGOVER II: Felekten Bir Gece Daha" da Phil (Bradley Cooper), Stu (Ed Helms), Alan (Zach Galifianakis) ve Doug (Justin Bartha), Stu'nun düğünü için Tayland'a giderler. Las Vegas'taki unutulmaz bekarlığa veda partisinden sonra Stu işini şansa bırakmayıp sakin bir düğün öncesi kahvaltısı yapmayı tercih eder. Ancak her zaman herşey planlandığı gibi gitmeyebilir... Vegas'ta olan Vegas'ta kalabilir ama Bangkok'ta olanlar hayal bile edilemez.
X-MEN BİRİNCİ SINIF / X-MEN FIRST CLASS
Fragman
X-Men: Birinci Sınıf, X-Men serilerinin kökenine iniyor ve dünyada çapındaki olayların ardındaki gizemli hikâyeyi açığa çıkarıyor. Mutantlar dünyaya ayak basmadan ve Charles Xavier ile Erik Lehnsherr, Profesör X ve Magneto isimlerini almadan önce, güçlerini henüz keşfeden iki gençtiler. En kötü karakterler olmalarının yanı sıra, birebirlerinin en iyi arkadaşıydılar da; diğer Mutantlarla (kimi bildiğimiz, kimi yeni eklenen) işbirliği yapar, nükleer Mahşer'i önlemeye çalışırlardı. Süre zarfında aralarında ölümüze bir düşmanlık yeşerdi ve Magneto'nun Birliği ile Profesör X'in X-Men'i arasında daimi bir savaşa dönüştü.
X-Men: Birinci Sınıf, X-Men serilerinin destansı başlangıcını, Soğuk Savaş'ın arkasında yatan gizli tarihi ve ve nükleer mahşerin eşiğindeki dünyamızı açığa çıkarıyor. Birinci sınıf birliği mükemmel güçlerini keşfedip, kontrol altına almayı öğrenip, güçlerini kabullendikçe, kahramanlarımızla X-Men dünyasındaki kötüler arasındaki ebedi savaşa şekil verecek birlikler oluşuyor.
X-Men: Birinci Sınıf, X-Men serilerinin kökenine iniyor ve mutantlar kendilerini dünyaya açmadan önce ve Charles Xavier ile Erik Lehnsherr, Profesör X veMagneto isimlerini almadan önce dünyada çapında gelişen olayların ardındaki gizemli hikâyeyi açığa çıkarıyor.
İnsanların akıllarını okuyup, kontrol edebilen, telepatik güçlere sahip Oxford mezunu genç Charles, uzun zaman boyunca kendisi gibi başkalarının da olup olmadığını merak etmiştir. Diğer mutantların varlığını keşfedince, hepsini bir araya toplar ve dünyanın görüp görebileceği en büyük tehlike olan Tom Cohen'i birlikte durdurmaya çalışırlar.