Geçen hafta belirttiğimiz gibi Türk filmleri sezonu yavaş yavaş açtı... Yaz sezonunun kapanmasıyla da birlikte artık yoğun bir vizyon trafiği bizleri bekliyor... İşte haftanın 3’ü yerli olmak üzere vizyona giren 7 filmi...
Baykuş Krallığı Efsanesi / Legend Of The Guardians
’300 Spartalı’ ve ’Watchmen’ gibi filmleriyle ve fragmanlarından izlediğimiz kadarıyla en az bu ikisiyle boy ölçüşebilecek görsellikteki gelecek filmi ’Sucker Punch’la sinemada kendi görüntü diline sahip nadir yönetmenlerden biri olan Neşeli Ayaklar’ animasyonuyla İmparator Penguenler’i anlatan aynı stüdyonun son işi. Fakat Baykuş Krallığı’nı alışagelmiş bir animasyon olarak görmek yanlış olur, artık sinema dilinde klişe bir benzetme aracına dönüşmüş olsa da, animasyonun Avatar’ı olarak kolayca niteleyebileceğiz filmin konusu, basit bir Nazi alegorisi gibi işliyor... Sinema kariyerini 'yaş sınırlaması' olan filmler üzerine kurmuş karanlık bir yönetmenin elinden çıkan ve ilk hedefini çocuklar üzerine kurmuş bu animasyon-üstü film belli ki yönetmenin yeteneğini sergilemesinin değişik bir yolu...
Son zamanlarda seyrettiğimiz pek çok peri masalının yetişkin versiyonlarına maruz kalan sinemaseverler için yeni olmayan bir gelişme olsa da, baykuşların iktidar ve ari soy ırk üretme konusundaki sosyal ve siyasi altmetinle donatılmış bu öyküsü, Kathryn Lasky?nin ’Guardians of Ga'Hoole’ isimli 16 serilik romanına dayanıyor. Öyküye bir boy büyük gelen görsellikle birlikte filmin Türkiye’de sadece Türkçe dublajlı olarak gösterilecek olması da, filmin yetişkinlere hitap etme konusundaki başka bir eksikliği olarak okunabilir.
Baykuşlar basit bir kuştan öte, mitsel derinliği olan ve kanatlı hayvanlar dünyasına özgü karanlık çekicilikleriyle sinemasal anlatımın o dramatik yapısına son derece elverişli bir arkaplan oluşturuyor. Daha önce pek çok filmde basit bir korku unsuru olarak yer alan bu hayvanları bir de başrolde 3D seyretmek isteyenlere duyurulur...
Filmin kısaca konusundan bahsedecek olursak: Soren, babasının anlattığı Ga'hoole Muhafızları’nın destansı hikayeleriyle kendinden geçen genç bir baykuştur. Ga'hoole Muhafızları tüm baykuş ırkını kötü kalpli Safkan Olanlardan kurtarmak için büyük bir savaş vermiş, mitsel bir kanatlı savaşçılar ordusudur.
Soren bir gün bu kahramanlardan biri olmanın hayallerini kurarken, ağabeyi Kludd, kardeşinin bu hevesiyle alay etmektedir. Ancak, Kludd'ın kıskançlığı korkunç sonuçlar doğurur: İki genç baykuş ağaç tepesindeki yuvalarından tam da Safkan Olanlar'ın pençelerinin dibine düşerler. Şimdi diğer cesur genç baykuşların yardımıyla yürekli bir kaçış gerçekleştirmek Soren'e kalmıştır...
Cehennem 3D, 'Türk sinemasının ilk 3D filmi' olarak duyurulmuştu. Daha önce pek çok haberini yaptığımız film, yönetmeninin korku evreninde adımlarını sıklaştırdığı son deneme... Bir üçleme olarak düşünülmese de, daha önce çektiği ’Araf’ ve ’Cennet’ filmlerinden sonra isim bulmakta pek de zorlanılmamış gibi duran ’Cehennem’, oyuncularının rol içinde ölüm tehlikesi atlatmaları ve psikolojilerinin bozulmalarıyla da epeyce konuşulmuştu. Bir de şunu hatırlatmakta fayda var, film her ne kadar 3D sloganıyla ortaya çıksa da, filmin 2D çekildiğini söyleyelim.
Filmin kısaca konusu ise şöyle: Yıllar önce engelli çocuklarından utanarak onu sahibi oldukları fabrikada öldüren karı-koca ve ailesinden intikam almak için, kurbanlar seçip onları arayan küçük bir çocuk? Aşık olup evlenen ancak maddi olarak istediği seviyede yaşayamayınca kocasını boşamak isteyen ve onu ünlü bir mankenle aldatan bir kadın? Karısına ve aşklarına tüm saf yüreğiyle inanan, boşanmak istemeyen, sorunların çözüleceğini düşünen fotoğrafçı bir koca? İntikam?. Ve insanın derisini kavuran Sekar...
Karısını aynı zamanda asistanı olarak kullanan fotoğrafçı, bir moda çekimi için eski bir mum fabrikasına gider. Gelişen olaylar, duvarlarda kendi kendine beliren mesajlar, çıkan yangınlar, vahşice öldürülen insanlar ile hikaye gelişir ve bilinmeyen sürpriz bir sonuca ilerler?
Güldürdüğü iddiasıyla yola çıkan pek çok Türk filmi gibi, artık standartlaşmış kötü yerli komediler ya idealist bir sinema sevgisinin ürünü ya da iyi para kazandıran bir girişimcilik örneği. Yoksa yaz aylarında fabrikasyon üretilen buna benzer pek çok kötü komediyi kaldırabilen vizyon trafiği, üzerinede bir sonrakini çekecek parayı kazandırabilen(?) birbirlerinden öylesine berbat o kadar çok yapımı bize sunuyor ki, şaşırmamak elde değil. Yeşilçam’ı diriltiriyoruz iddiasıyla yola çıkan son dönem filmlerini de sayarsak, bir adım ilerleme kaydedemeyen Türk komedisi, 70’lerde kalmış aynı basit formül üzerinden ilerlemeye ve arada kalmış kanalların modası geçmiş ve komedi-dans üçlüsü gibi artık kemikleşmiş yapıdaki oyuncularını beyazperye taşımaya devam ediyor.
Zeki espri üretmekteki yeteneğini her fırsatta gösteren Türk toplumunun mizah çıtasının çok çok altında kalan böyle yapımlar, anlaşılan Türk izleyicisinin sinirlerini sınamaya devam edecek...
Filmin 1960’larda kalmış klişe konusu kısaca şöyle: Amerikalı bir grup araştırmacı 1960’lı yıllarda İç Ege’nin bir köyüne gelir. Karun hazinelerini bulurlar ve hazinenin en değerli parçalarından biri olan Kanatlı Deniz Atı broşunu alıp götürürler. 1960’lardan günümüze taşınan bu macera dolu öyküde ölüm döşeğindeki Tahir, 4 erkek çocuğunu ölmeden önce toparlar ve onlara bırakacağı bir mirası olmadığından, Amerikalıların gelişinden ve yıllardır sakladığı sırrından bahseder ve hayata gözlerini kapatır. Bu sır; Uşak’ın Şıhhasan köyündeki evlerinin altında saklı olan hazinedir...
En son Adana Film Festivali’nde gösterilen ’Kako si?’, yönetmenliğini Kavşak
Yönetmenliğini ve senaristliğini Yedek Polisler / The Other Guys
Her polis kahraman olamaz. Polis gücünü doldurmak için her türde insan gerekir: Madalyaları toplayanlar, süper starlar, yetenekliler, medarı iftiharlar, emektarlar vardır; ve bir de? öteki adamlar vardır, detektif Allen Gamble ve dedektif Terry Hoitz gibiler.
Asla manşetlere çıkamayan polisler hakkında bir aksiyon komedi filmi olan ?Yedek Polisler / The Other Guys ?de İyi Yürek / The Good Heart
Tutunamayanlar ve Buzdan Hayaller filmleriyle tanınan İzlandalı yönetmen İyi Yürek ile karşımızda. Paul Dano evsiz bir genç adam olan Lucas rolünde, Brian Cox ise huysuz ve ihtiyar bir bar sahibi. Jacques, evsiz Lucas'ı kanatlarının altına almıştır. İhtiyar adam beşinci kalp krizini de geçirince, artık günlerinin sayılı olduğunu düşünmeye başlayarak, barı devralması için Lucas'ı yetiştirmeye karar verir. Ama bir gece barın kapısından giren April adlı sarhoş hostes, bu dostluğu sarsar...
Film hakkında daha fazla bir şey söylemek haksızlık olur, ama şu kadarını söyleyelim: 2001'de !f'te de gösterilen L.I.E.?den beri ilk kez bir araya gelen Cox ve Dano olağanüstü performans sergiliyorlar; ikilinin arasındaki doğal, komik ve zekice diyaloglar başlı başına bir keyif. Cox aksi ihtiyar rolünde mükemmel; sürekli içiyor, küfrediyor, insanları aşağılayan bilgece inciler döktürüyor. Dano ise koca dünyada gezinen, kırılgan ve kendine odaklanmış bir masumu oynuyor. Dagur Kári, New York'un bu mahalle arası barında nefes alıp veren orijinal bir dünya kuruyor. Bu dünyanın içindeki tuhaf karakterlerin her biriyle tanışmak büyük bir zevk. İyi Yürek kendine has ritmiyle atan, sakin ama çok güçlü bir film. (!fistanbul)