Hesabım
    Altın Portakal'da Ulusal Yarışmadan Üç Gala!

    Uzak İhtimal, Babam Büfe ve Deli Deli Olma'nın galaları yapıldı.

    İmkânsız bir aşk hikâyesi

    46.Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin üçüncü gününde AKM Aspendos Salonu'nu Ulusal Yarışma filmlerinden "Uzak İhtimal" doldurdu. 2009'un bol ödüllü ve en çok tartışılan filmlerinden biri olan Uzak İhtimal, İstanbul'a tayini çıkmış genç müezzin Musa'nın kapı komşusu Clara'ya olan imkânsız aşkını anlatıyor. Filmin galasına ve ardından yapılan söyleşiye yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, filmin oyuncu ve senaristi Görkem Yeltan, müezzin Musa'yı canlandıran Nadir Sarıbacak, filmin kurgusunu yapan Çiçek Kahraman katıldı.

    "Sinemada inandırdığınız kadar başarılısınız"

    Filmden sonra yapılan söyleşide yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun diyalogların azlığı ile ilgili bir soru üzerine, " Yeşilçam geleneğinin diyaloga dayalı bir sinema dili var. Benim şahsi sinema zevkim görüntüyle anlatılan hikâyeler. Filmde gereksiz konuşmalar, gereksiz hiçbir şey olmasın istedim" dedi. Filmde kullanılan Yakup, Musa, Clara gibi isimlerin çeşitli göndermelere sahip olup olmadığını merak eden bir izleyicinin sorusunu Coşkun, "Yakup, peygamber baba olmasıyla ilgili. Clara ismi ise, bir kızın rahibe olmasıyla ilgili okuduğum bir hikâyeden geliyor. Oradaki kızın ismi Clara'ydı. Clara ışık demekmiş, ismi oradan geliyor" diye cevapladı. Filmde gerçeklik duygusunu çok önemsediğini belirten Coşkun, " sinemada inandırdığınız kadar başarılısınız" dedi. Filmin sonunda hissedilen yarım kalmışlık duygusuyla ilgili bir soruya Görkem Yeltan, "Tıkanıklık dediğiniz şeyi anlıyorum ama filmin sözü şuydu; iki adamın bir kıza söylemek istedikleri bir şey vardır ve söyleyemezler, biz bunu anlatmaya çalıştık. Tabiî ki farklı finalleri olabilirdi, Musa ve kız sarılıp kucaklaşabilirlerdi, kız İtalya'ya gitmeyebilirdi, belki kalsa bile rahibe olmayı istediği için ve tanrıyla bir evlilik yemini ettiği için birlikte olmayabilirlerdi ama kızın bir ideali vardı. Böyle bir son yapsaydık karakterimize haksızlık etmiş olacaktık. Biz şunu söylemek istedik: Hayatımızda hiç söyleyemediğimiz ve şuramıza tıkanan bir şeyler vardır. İşte biz onu anlatmak istedik. O tıkanıklık hissini verebildiysek bu beni çok mutlu eder" diyerek cevap verdi.

    "Karanlık bir çukurdan yükselen sesler"

    Altın Portakal yarışında bugün görücüye çıkan üç filmden biri olan "Babam Büfe/ Daddy's" galası

    AKM Aspendos Salonu'nda gerçekleştirildi. İlk kez Antalya Film Festival'nde gösterilen filmin ardından gerçekleşen söyleşiye yönetmen Meriç Demiray, oyunculardan Turan Özdemir, Levent Tülek, Nalan Kuruçim, Caner Çandarlı, yapımcı Direnç Kıymaç, görüntü yönetmeni Burak Yazıcı ve Cüneyt Karaahmetoğlu katıldı. Yönetmenin bu ilk filminde; apartman görevlisi olarak çalışan Salim, apartman sakinlerinden kameraman olarak çalışan Korcan ile bir iş birliğine girer. Kendilerinin uyduracağı düzmece haberlerde Salim oyuncu olarak kullanılacak, Korcan da bir amatör kamerayla tesadüfen yakalamış gibi bunları çekip kanala satacaktır. Bir süre işler yolunda gitse de sonra her ikisinin de hayatı diplere ve karanlığa doğru çöker. Meriç Demiray, senaryonun çıkış noktası üzerine yöneltilen soruyu " Gerçek bir haberden yola çıktım, 6-7 sene önce gazetelerde, böyle düzmece haberler yapıp satan ve sonra da foyası ortaya çıkan bir adam üzerine haber yapılmıştı. Ayrıca benim oturduğum apartmanda, tıpkı filmdeki bir albay vardı ve kaloriferden, doğal gaza geçtikten sonra apartman görevlisinin işine son verilmişti. Bu iki gerçek durumu birleştirdim" şeklinde yanıtladı. Kapitalist düzen ve yabancılaşma etkisi üzerine kafa yorup yormadığını dair sorulan soruya ise "Kameraman karakterinde bu yabancılaşmayı anlatmaya çalıştım. İstanbul'da benim çevremde böyle insanlar çok. İnsanlar gittikçe yalnızlaşıyorlar ve televizyon ile uyuşturucu ile geçen bir hayatta sanal bir paylaşım yaşıyorlar. Tek başına yaşayamaz, uyuyamaz hale geliyorlar ama illa ki nedense tek başlarına yaşamaya devam ediyorlar" şeklinde yorum yaptı.

    Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü'nü bitiren ve 2002 yılından beri profesyonel senaryo yazarı olarak çalışan Meriç Demiray'a, filmin medya eleştirisi içerdiği, medyadan biri olarak bu mesafeyi nasıl koruduğu sorulunca "Medya eleştirisi çok bulanık olarak var. Evet dizi yazıyorum, dram yaratıyorum ama onu iyi yapmaya çalışıyorum. Ancak diziler 90 dakika olunca, biz de sayfa doldurmakla uğraşıyoruz. O kadar kötü şartlarda çalışılıyor ki insanlar ölüyor. Televizyon, sohbetimizi, birbirimizin yüzüne bakmamızı engelliyor" diyerek televizyon sektörüne dair tepkilerini de dile getirdi.

    Filmin çok düşük bütçeli olduğundan söz edilirken, yapımcı Direnç Kıymaç, hiçbir yerden destek almadıklarını, tamamen yardımlaşma ile, gönüllülük esası ile filmi tamamladıklarını belirtti. Filmde ilk sinema deneyimini yaşayan ve başarılı bir performans yaratmış olan Nalan Kuruçim, Caner Çandarlı izleyicilerden övgü aldı. Dondurmam Gaymak ile halkın sempatisini toplamış olan Turan Özdemir senaryoyu okur okumaz çok beğendiğini ve gönüllüler çetesine hemen dahil olduğunu belirtti. Filmde yer alan küfürler ise Antalyalılardan hem olumlu hem olumsuz yorumlar aldı ve nadir sinema filmlerinden birini çevirmiş olan Levent Tülek, "Karanlık ve sert bir hikaye bu ve o karanlık çukurdan seslerini duyurmak için küfür edebiliyor karakterler" dedi.

    "Kara ve soğuğa rağmen bir delilik"

    AKM Aspendos Salonu'nda günün son galası ise Ulusal yarışma filmlerinden "Deli Deli Olma/ Piano Girl" ya aitti. Filmin ardından gerçekleşen söyleşiye, yönetmen Murat Saraçoğlu, yapımcı Tolga Aydın,

    Oyuncu Şerif Sezer, Levent Tülek, Şerif Sezer'in gençliğini canlandıran kızı Deniz Arna ve Turan Tökel katıldı. Tarık Akan ve Şerif Sezer'i yıllar sonra yine karlı bir atmosferde buluşturan ve Tarık Akan ile Şerif Sezer'in kendi çocuklarının oynaması ile dikkat çeken film, seyirciyi 19. yüzyılda, '93 Harbi' sonrasında Rus Çarı tarafından Kars'a göçe zorlanan Malakanlar'dan Mişka ile tanıştırıyordu. Bugün 70'li yaşlarında olan Mişka, modern makineler çıktığından beri değirmendeki işini yapamaz olmuş, maddi sıkıntıya düşmüştür. Köyün huysuz ihtiyarı Popuç ise Mişka'dan nefret eder ve onun köyde yaşamasını istemez. Köylüler bir zararını görmedikleri barışçı, yardımsever Mişka'yla Popuç arasında kalmışlardır. İlerleyen günlerde hastalanan Mişka'nın öleceği konuşulurken, Mişka ve Popuç bir araya gelip geçmişlerini konuşurlar ve aralarındaki büyük sır ortaya çıkar.

    Kendisi de Karslı olan Sevim Hazel Ünsal'ın yazdığı senaryo, yönetmen Murat Saraçoğlu'na gelince, önce karakterleri karikatürize bulmuş. "Ancak sonra yöreye gidince her şeyin gerçeğe uygun olduğunu, gerçekten de öyle konuştuklarını, karakterlere verilen isimlerin bile son derece gerçeğe uygun olduğunu fark ettim. Sırf renk olsun, otantik olsun diye seçilmedi yani" dedi. Kars'ta karlı alanlarda çekilen film için Saraçoğlu "-25 derecede 5 haftada bu filmi çektik" derken, Şerif Sezer ise "Soğuk ve kar beni hiç etkilemedi. Bizim yaşımızdaki kişiler için bu kadar güzel roller yazılmıyor, daha çok gençler tercih ediliyor, bu nedenle çok severek oynadım." dedi. Levent Tülek ise "Filmi çok kalabalık bir ekiple çektik ve hepsinin yüreği, gelememiş olsalar bile burada, Antalya'da. Tarık Akan filme çok şey kattı ve belki bunu açıkladığım için bana kızacak ama oradaki köylere yaptığı yardımlara da inanamadım. Böyle bir yardımı başka biri yapsaydı, boy boy haberi çıkardı" diyerek usta oyuncuya saygı ve sevgilerini iletti.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Back to Top