Funda S: Filmde ağır konuların, dramanın olduğunu konuşmuştuk. Zor konuşulacak konuları çok da dramatikleştirmeden, bir ritim yakalayarak anlatmayı başarmışsınız. Dili nasıl oluşturdunuz?
Cem Kaya: O dil diğer filmlerde de hep vardı. Komik, absürd işleri seviyorum. Şokopop’u seviyorum mesela. Arşivle çalışıyor, inanılmaz güzel bir dil oluşturmuş. Sevdiğim, rahatça tüketebildiğim içerikler. Konular yine ağır aslında. Popüler kültür eyvallah ama aynı zamanda mafyatik olaylar, siyasi olaylar… Ve çok tatlı, eğlenceli bir dille görebiliyoruz, düşündürüyor da. Ağır konular üzerine çalıştığınızda bunları hep bir ağırlıkla anlatmak zorunluluğu yok. Absürdlüğüyle, içindeki komikliklerle beraber anlatabilirsiniz. Mesela İtalyan filmi vardır Holokost üzerine, “Hayat Güzeldir”. Bunun yolu illa ki var. Motör de sansürü anlatıyor, ama sansürü çok komik bir Killing parçasıyla anlatıyoruz. Orada Killing polis tarafından yakalanıyor. Beş kere Türk polisinin ne kadar güçlü ve ne kadar akıllı olduğu söyleniyor. Bu komik ve absürt bir durum. Sansürü Yılmaz Güney üzerinden anlatacağıma, bunun üzerinden anlatmayı tercih ediyorum çünkü bunu izlerken bir şey daha görmüş oluyoruz, o da o absürd tarafı. Sansür şöyle kötüydü, böyle kötüydü değil, aynı zamanda bakın sansür ne kadar saçma demeye çalışıyor. Bu parodi, bu karikatürleştirme aslında. Eleştiriyi daha da bir güçlü yapıyor bana kalırsa. Yeni filmde yaptığım da o aslında. Ne kadar kötüydü demek yerine ne kadar saçmaydı demek argümanınızı daha güçlendiriyor, izleme deneyimini daha eğlenceli hale getiriyor. Drama da var. Trajikomik bir olayı nasıl anlatırsınız ki? Kimileri tarafından mockumentary mi diye sorular beliriyor kafada, bu gerçek olamaz gibisinden. Parodi üzerinden daha güçlü bir anlatım diline varabiliyorsunuz. Her zaman değil tabii.
Funda S: Yeni projeleriniz var mı? Eklemek istedikleriniz var mı?
Cem Kaya: Berlin Film Festivali’nde seyirci ödülü aldıktan sonra film nerelere gitti. Ardından İstanbul Film Festivali inanılmazdı. İKSV’de konser yapıldı. İsmet Topçu, Muhabbet ve Cavidan Ünal sahneye çıktılar. Çok güzel süreçlerden geçiyoruz şu an. Film 50 üzeri festivale gitti, ödüller aldı, daha gösterimler var. Tüm gösterimlerde bir şeyler yapıyorum, soru-cevaplara katılıyorum mesela. Sosyal medyamız var @ask.mark.ve.olum adıyla. Filmde olmayan kamera arkaları vb. paylaşıyoruz. O yüzden şu an çok meşgulüm. Sene sonuna kadar her şey kilit. Ondan sonra bir kendime gelmem lazım. :) Sonra diğer projelerini düşünebilirim. Film henüz bitmemiş durumda.
Funda S: Bu başarıyı bekliyor muydunuz?
Açıkçası bilmiyorum. %50-50 bir olasılıktı, biraz şans işi. Berlin’de ödül almasaydık belki de bu kadar olmayacaktı, kim bilir. Ama filmin bir albenisi var, eğlenceli çünkü ve bize gelen seyirci geri dönüşleri de benim için en önemlisi. Gösterimlere gittiğimde film sonrası özel konuşmalarda insanların gözlerindeki parıltıyı görüyorum. Filmimiz gerçekten onlara bir şey vermiş oluyor. Bu hem Türkiye’de hem Almanya’da böyle, ben ona çok şaşırdım aslında. Türkiye’de de böyle beğeni toplayacağını, insanların empati hissedebileceğini bu kadar ummuyordum. Gurbetçiler arasında, hepimizin kolektif yaşadığımız hikayeyi anlattığım için onlarda bir o duygu oluşacağını zannediyordum ama demek ki Türkiye’de de, uluslararası seyircide de o hisleri uyandırıyor. Ama Türkiye’de herkesin bir Almanya macerası vardır illa ki. Herkesin bir gurbetçi akrabası vardır, birini tanırlar. Bir sürü Almanya hikayesi de vardır işte Almanya böyleymiş diye. Almanya’da neler olup bittiğini kimse bilmiyor aslında. Bir nevi gurbetçilerde biraz şımarık bir tavırları oluyor ya Türkiye’ye geldiklerinde algılanan. Bu film belki de biraz onu kırmaya yardımcı oluyor. Koşullar buydu, biz bu kadarını yapabildik, gerisi de affola.
Röportaj: Funda Sularöz