Pazar Sohbetleri’nin ilk konuğu Can Evrenol lisans sonrası eğitimine yurt dışında devam eden, eğitimi de film pratiği kadar önemseyen genç bir sinemacı.
Kısa filmci yıllar önce Gürhan Özçiftçi tarafından da uyarlanan Sulhi Dölek imzalı Vidalar’ı kısa film haline getirdi.
Festivallerde izleyebileceğiniz 16mm/siyah beyaz kısa filmde evinin farklı köşelerinde nereden geldiği belli olmayan vidalar bulan bir yazar davetsiz misafirlerin sırrını çözmeye çalışıyor.
Evrenol etkileyici bir atmosfer yaratmayı başarmış. Zamansız mekansız atmosfer izleyici ile yazarı içi vidalarla dolu gizemli bir kutuya kilitliyor sanki. Tek ve küçük bir eleştiri finale dair olabilir sadece. Oyunculuk ve inandırıcılık sorunu yok.
Kısa filmci bu çalışmanın ardından Sandık adında bir kısa film daha çekti. Başrolde bir çocuğun olduğu film, kanlı sahneleri ve tasarımı ile korku sinemasına göz kırpıyor. Yönetmen adeta etkilendiği korku filmlerinden oluşan sandığı sonuna kadar açmış bu filmde.
Şaşırtıcı, olumlu anlamda garip ve kesinlikle cesur bir deneme. Evrenol’un amacı hikaye anlatmaktan çok bir atmosfer yaratmak ve bunu hem filmle hem de video teknolojisiyle başarmış. Sırrını yönetmene sorduk...
-Can Evrenol nasıl kısa filmci oldu?
Küçüklüğümden beri hayatta en sevdiğim şey sinemadır. Üniversitede Uluslararası Finans’la boğuşurken, baktım bu iş böyle olmayacak bari çok severek rahatça mezun olacağım bir bölüm okuyayım dedim ve film okumaya karar verdim.
O sırada İngiltere’de Kent Üniv. İşletme’ye başvurmustum, departmanlar arası transfer ettiler benim başvurumu,
Dersler başlayınca farkettim ki; aslında film degil ’Film Studies’ bölümündeyim ve Film Studies pratik değil, tam tersi teorik bir bölüm! Ama sorun etmedim diyebilirim. Zaten Bilgi’de Finans okurken de seçmeli ders olarak Selim Eyüboğlu’nun bilim kurgu ve fantastik sinema üzerine olan dersini alıyordum.
Jason Voorhees ve
Orada kendimi sınamak icin ilk 4 hafta sonunda ödev olarak çektigim Vidalar isimli Sulhi Dölek uyarlamasi kısa filmimle bir anda kısa filmci oldum. Daha sonra sadece kendi imkanlarımla Sandık isimli bir kısa film daha çektim. Şimdi ise Londra’da Film ve Video üzerine Master yapıyorum.
İlk filmlerim epey deneysel oldu. Hatta fantastik sinema örnekleri diyebiliriz. Şu ana kadar Türk sinemasında pek denenmemiş atmosferler yaratmaya çalışıyorum. Filmlerim çekim ve montaj aşamasında kendiliğinden şekilleniyor.
Vermek istediğim belli bir mesaj veya ana fikir yok. Boyle, kaygılardan uzak, derin felsefeler içeren ama içerdigi şeyleri açıklamayan yorumu izleyiciye bırakan filmlerden hoşlanıyorum ve kendi filmlerimi de öyle yapıyorum.
-Yurt dışı deneyimi kısa film yapma imkanı dışında sana neler kattı?
NYFA’de 8 hafta çok profesyonelce ve yoğun hazırlanmış bir ders programından geçtik. Bildiğim her şeyi nerdeyse orda ilk 4 haftada öğrendim diyebilirim. Londra’da ise eğitim çok gevşek. Burada daha iyi film okullarına giden arkadaşlarım da bana katılıyor. Ama Londra’da yaşamak, şehir hayatını seven biri için başlı başına bir keyif. Hayat görüşü olarak bana çok şey katıyor.
-Okul/lar sonrası gelecek için planların neler?
Aslında söylemek zor. Bir burs imkanı olsa, tekrar gidip 1 yıl NYFA’de okumak isterim. Veya Fatih Akın, Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz gibi birinin yanında asistan olmak da güzel olabilir. Akademisyenlik yapmak ve param oldukça film projeleriyle ugraşmak da istiyorum.
-Can Evrenol’un etkilendiği sanatçılar kimler? Sinemacı, yazar, müzisyen?
Franz Kafka, Ömer Seyfettin, David Cronenberg, David Lynch, John Carpenter, Chris Cunningham, Harmony Korine; müzisyen olarak ise Tchaikovsky, Aphex Twin ve Rephlex Records’un kadrosundaki diğer tüm müzisyenler. Bir de Slayer’in God Hates Us All albümü...
Linkler:
Kısa filmci henüz festivalleri gezen kısa filmlerini düşük formatta internete koymak istemiyor fakat film dışı çalışmalarına ulaşılabiliyor.
Yazı ve röportaj: Serdar Kökçeoğlu