Aren dünyaya geldi, büyüyor. Anne olarak bir film yaratsan nelerden bahsederdin? Yaşadığın zorluklar neler?
Belli kurumlarla problem yaşayabiliyoruz. Mesela kurumun bir desteği olacak, o destek sizin niye soyadınız değişmedi ama çocuğunuz var gibi sorular eşliğinde tıkanan bürokrasiyle işlemiyor. İBB Anne kartta da bu oldu mesela. Böyle yerlerde tıkanabiliyoruz.
Hayatın içindeki zorluklar dersek evliyken de çocuğunu alıp pazara, çarşıya giden her kadın gibi bir elimde poşetler, bir taraftan ufaklığın elini tutup bir taraftan bebek arabasını çekiştirmek gibi hayatın normal akışında olan beklenilen zorluklar var. Diğer yandan gün 24 saat ve bu bana asla yetmiyor çünkü iş birliği yapabildiğim birisi yok. Sürekli planlı olmak zorundayım. Dolayısıyla en büyük zorluk herhalde zaman yönetimi bir çocukla, hem evle ilgili her işe yetişiyorsan ve çalışan bir anneysen de diğer yandan, hayatın içerisinde kalmak; bebeğini büyütürken aynı zamanda sosyalleşebilmek gerçekten zor. İş yükünü paylaşamamak dışında güzel bir anın coşkusunu paylaşamamak da üzücü olabiliyor. Ya da çocuğun psikolojik dünyasındaki geçişleri tek başına üstlenirken doğru hamleleri yapmaya çalışmak…
Senin hikayeni anlatırken yalnız kelimesi yerine tek başına bir birey olarak demeyi daha doğru buluyorum. Daha güçlü bir ifade gibi geliyor bana. Ailen, arkadaşların seni ve Aren’i sevip sarmaladı. Ama kendini yalnız hissettiğin oldu mu?
Şunu biliyordum ve korkuyordum tabii, arkadaşlarım bana senin yanındayız diyorlardı. Ama ben de birçok zaman şunu söylüyordum, ben kapımı kapatıp evime girdikten sonra öyle bir dünya yok. Çünkü eskisi gibi komün hayatlar sürülmüyor. Büyükannelerin, büyükbabaların çekirdek aileyle beraber yaşadığı ya da komşularımızla görüştüğümüz, birbirimizin çocuklarına baktığımız bir toplumda değiliz artık. Bu yüzden ne kadar yanında olacağım dese de birileri yine kendim büyütme sürecinde yalnız kalacağımın farkındaydım. Doğumdan sonra küçücük bir varlıkla eve gelmek… yeni bir anne olan birisinde o tecrübe bile başlı başına zorlayıcı olabiliyor.
Yaşadıklarını alıp kurmaca bir filme çevirmiş olsaydın bu sürecinle ilgili hangi konulara dikkat çekmek isterdin?
Kurmaca bir hikaye anlatmış olsaydım, daha fazla kadının hikayesine nüfus edebilirdim. Üç nesil üzerinden ortak yönleriyle bambaşka bir hikayeden bahsederdik. Anneannemin yaşadığı şeyler var, annemin ve benim yaşadıklarım var. Bunların hepsi dönemsel olarak farklılıklar gösterse de aslında özünde çok farklı yerlere gitmeyen hikayeler. Dolayısıyla erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkilerin getirdiği bu çatışmayı üç nesil üzerinden göstererek daha büyük bir resme varmayı isterdim. Bir gün böyle bir projeyi de gerçekleştirebiliriz, neden olmasın?.
Röportaj: Funda Sularöz