58. Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu yıl 2-10 Ekim tarihleri arasında gerçekleşti. Ulusal Yarışma'nın geri döndüğü üçüncü senede (geçen yıl, pandemiye denk gelmesine rağmen düzenlendi.) 5 tanesi ilk film olmak üzere, toplam 10 film yarıştı. Genel tabloya baktığımızda; önceki senelere nazaran, daha başarılı bir yarışma seçkisi gördüğümüzü söylemek kanımca yanlış olmaz.
Yarışma filmlerinden bahsetmeden önce, biraz festivalin genel atmosferinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle bu yıl pandeminin de etkisiyle, programlama aşaması biraz sorunluydu. Şöyle ki; normal şartlar altında (ki bu çoğu festivalde böyledir) akşam ilk gösterimi yapılan yarışma filmlerinin, ertesi gün sabah-öğle saatlerinde tekrarları olur ki, aynı anda yayınlanan bir başka filmi tercih etmiş ya da filmi kaçırmış izleyici, ertesi gün yapılan ikinci gösterimde izleyebilsin. Bu yıl maalesef Antalya'nın program çizelgesinde böyle bir durum yoktu ve sırf bu yüzden Pazar akşamı gösterilen ilk iki yarışma filmini (İki Şafak Arasında ve Zuhal) izleyemedim. Aynı şekilde yabancı festivallerin ödüllü filmleri ve uluslararası yarışma filmleri de aynı anda gösterildiğinden ve tekrarları olmadığından, birini tercih etmek zorundaydık. Festivalin bir başka zorlayan tarafı ise, açıkhava gösterimleri oldu. Pandemi dolayısıyla açıkhavayı yoğun kullanan festival programı, maalesef bazı akşamlarda (hava şartlarından dolayı) ve bazı uzun filmlerde izleyiciyi zorladı. Takdir edersiniz ki, neredeyse üç saat bir sandalyede film izlemek, film ne kadar iyi olursa olsun bir süre sonra sizi zorlayabilir. Bu olumsuz tarafları çıkarıp, ulusal yarışma seçkisine odaklandığımızda ise ortaya tatmin edici bir tablo çıkıyordu.
Emin Alper başkanlığındaki jüriden çıkan nihai karar ile 58. Altın Portakal, Ferit Karahan imzalı Okul Tıraşı filminin oldu ki, film benim de şahsi favorimdi. Aynı şekilde yazılması, son halini alması yıllar süren senaryo ödülü de yine Okul Tıraşı'na gitti. Van'da bir ilköğretim yatılı okulunda yaşanan bir olayın öğrencilerden, öğretmenlere, oradan da en tepeye kadar ulaşan psikolojik baskının hiyerarşik döngüsünü ve bürokrasi karşısındaki çaresizliği anlatan Okul Tıraşı, gerilimi yüksek bir korkunun hikayesi. Filmin yönetmeni Ferit Karahan ile yaptığım röportaj da çok yakında yayında olacak.
Festivalin bir diğer öne çıkan filmi Bağlılık Üçlemesi'nin 2.si olan Bağlılık Hasan'dı. Semih Kaplanoğlu imzalı film, orta yaşlı bir çiftin hacca gitmeden önce günahlarından arınma istekleri üzerine yoğunlaşarak bir vicdan muhasebesi üzerine kuruyor hikayesini. Toprak, inanç, iman gibi konuları irdeleyen Bağlılık Hasan, festivalden tek ödülle; En İyi Görüntü Yönetimi ödülü ile ayrıldı.
Festivalin sürpriz filmi Diyalog oldu benim için. Yenilikçi anlatım tarzı ile film ve gerçeği harmanlayan hikayesi, deneysel bir filmde oynamak üzere bir araya gelen Hare (Sürel) ve Ushan'ın (Çakır), bir süre sonra birbirlerinin hayatlarının içiçe geçmesiyle şekilleniyor. Film adı gibi diyaloglar üzerine kurulu ve oyunculuk performansları ile öne çıkıyordu ancak ödüllerden maalesef eli boş döndü.
Festivalin en tartışmalı filmi ise SİYAD En İyi Film Ödülü'nü alan, Necip Çağhan Özdemir imzalı film bir kadın cinayetini anlatan Bembeyaz'dı. Mert Fırat'ın başrolünü canlandırdığı film, eleştirmenleri ikiye böldü. Kimileri filmin tam da kadın cinayetlerine dikkat çektiğini savunurken, benim de aralarında bulunduğum diğer taraf ise filmin mesajının hayli sorunlu olduğunu düşünüyor.
Festivalden En İyi Yönetmen de dahil olmak üzere üç ödül ile ayrılan Tayfun Pirselimoğlu imzalı Kerr, kendini kurtulamadığı bir kabusun içinde bulan bir adamın hikayesini kara komedi türünde anlatıyor.
Bir diğer ilk film Emre Kayiş imzalı Anadolu Leoparı, Behlül Dal En İyi İlk Film ve En İyi Sanat Yönetimi ödüllerini eve götürdü. Bana kalırsa Anadolu Leoparı 90’lar estetiğinde, sorunlu didaktik diyaloglarla bezeli bir yalnız adam hikayesi. Güçlü kadrosu, tanıdık yüzlerin cameoları da filmi kurtarmıyor maalesef.
Ulusal Yarışma seçkisinde son izlediğim film ise (daha doğrusu açılışı onunla yapmıştım) Kafes oldu. Beyoğlu'nun arka sokaklarında eski bir polis ile göçmen bir hayat kadını hikayesi izleyeceğimizi sanıyordum ancak, film o kadar dağınıktı ki açıkçası bana filmden geriye kalan sürekli yürüyen bir adam. En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerinin de bu film ile Hayrullah Tarhan Karagöz ve Özay Fecht'e gittiğini de hatırlatayım.
Festivalin benim için bir başka güzel sürprizi, belgesel dalında Jüri Özel Ödülü'nü kazanan Aslı Akdağ imzalı Bekleyiş oldu. Akdağ'ın kendi hamileliğini kayıt altına aldığı film, Türkiye'de bekar bir anne olmak üzerine çok şey söylüyor, yer yer ağlatıyor, sinirlendiriyor ve eve dönüp annenize sarılma hissi yaratıyor.
Yazının başında belirttiğim gibi maalesef uluslararası seçkiden, malum sebeplerden ötürü hiçbir filmi izleyemedim, dolayısıyla oradaki ödül dağılımı üzerine söyleyecek bir şeyim yok. Yalnızca festivalin son akşamı gösterilen, Venedik'ten Altın Aslan ile dönen Happening (Kürtaj) üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. Eğer festivali yerinde olmasa bile, sosyal medyadan takip etme şansınız olduysa filmin gösterimine iki kez ara verildiğini, üç kişinin bayıldığını ve sağlık ekiplerinin müdahale ettiklerini muhtemelen duymuşsunuzdur. Evet böyle bir olay gerçekten yaşandı, ancak bu iyi filmi sırf bu sebeple merak edenlere özellikle belirtmek isterim ki; filmde bu beklentiyi yaratabilecek kadar sert sahneler yok. Evet konu itibarıyla, özellikle bir hassasiyeti olanları etkileyebilecek sahnelere sahip ancak bir gore sertliği, kanın gövdeyi götürmesi gibi bir durum yok.
58. Altın Portakal'dan benim festival ve filmler üzerine izlenimlerim bu şekilde, diğer malum konuları zaten magazinden takip etmişsinizdir.
Hande Kara