Hande Kara: Siz Sultan’ın oğlu olsaydınız nasıl bir tepki verirdiniz?
Nadim Güç: Benim annemin adı Sultan bu arada, böyle bir tesadüf de var. Bu soruyu, ben senaryoyu ilk okuduğumda kendime sordum. Seyirci ilk izlediğinde, herkes büyük ihtimalle eve gidip uzaktan annesine sessizce bakıp, babası hayatta olsun olmasın, kendi içinde bile olsa soracağına eminim. Ben de soruyorum. Benim babam şükürler olsun hayatta, annem de hayatta ama gerçekten bu soruyu insana bir kez sorduruyor bu film. Ama şöyle oluyor; ben belli bir eğitim seviyesinden geçmiş, elimden geldiğince kendimi geliştirmeye çalışan, kitaplar okuyan, insanlar tanımaya çalışan bir insanım. Ben kendimi “modern” olmaya çalışan bir insan olarak tanımlıyorum, modern hayatın içinde bir köylü olarak tanımlıyorum kendimi. Bana bile sorduğunuzda üç kere düşünebilirim, sonunda tamam derim ama üç kere düşünmek bile toplumun bizi ne hale getirdiği gösteriyor… Yani ‘ne oluyor ya, el alem ne der’i üç kere kendime sorabilirim. Sonunda evet derim, bu arada bunu kendimi zorlayarak söylerim. Niye ben kendimi zorlayarak söylüyorum, bu tamamen toplumla ilgili işte.
Biz aslında filmde şunu yaptık; aradan toplumu çıkarırsak meseleyi çözeriz ve meseleyi çözdüğümüz anda bir aile oluruz ve her aile meseleyi çözdüğünde biz bir toplum oluruz. Biz aslında bir toplum değiliz şu anda, ben öyle kabul etmiyorum. Çünkü bir erkek harekete geçtiğinde sadece kendisi gelişebilir ama bir kadın harekete geçtiğinde yavaş yavaş sirayet eder. Biz zaten filmin içinde de oğluna, o böyle ‘bundan asla adam olmayacak, bu bağnaz halinden adam olmayacak’ diyen oğluna bile sirayet ediyordu. Çünkü yavaş yavaş gelişiyor. O yüzden kadının toplumdaki yeri benim gözümde, erkeğin olmayacağı bir yerde. Burada kısmen onu anlatmaya çalışıyoruz, tabii bunu didaktik ve böyle parmak sallayarak anlatmamaya çalıştık. Bunu da başardığımızı düşünüyoruz, parmak sallamadık hiçbir zaman o yüzden seyirci kabul etti. Biz yola biz bir kadın filmi anlatacağız, izleyenler çıkınca hayatları değişecek diye de çıkmadık. Biz gerçekten Sultan’ın Cide’de ailesiyle beraber yaşadığı bir ana kameramızı çevirdik, tek derdimiz buydu. Seyirci onu alıp, kendi içindeki dertleriyle kapladı da büyüttü bence ve sahiplendi. Çünkü onun da annesi, onun da ailesinin etrafında bir toplum baskısı herkeste var çünkü. Benim diyen insanın bile, gerçekten en modernim diyen insanın bile sağından solundan birileri ısırıyor. Isırmasa bile kendini ısırmaya devam ediyorsun. Az önce söylediğim gibi üç kere düşünürüm. Ben niye düşünüyorum, benim hemen demem lazım ki ‘olur ya niye olmasın, git hayatını yaşa’ demem lazım. Niye üç kere düşünürüm, o mesele beni düşündürüyor.
Hande Kara: İlk izlediğimde Şalvar Davası geldi aklıma direkt, sever misiniz o filmi? O kadınların erkeklere karşı durma hikayesi canlandı, Mukadderat’ta da öyle bir hareket oluşuyor.
Nadim Güç: Çok severim. Evet, Bilge Olgaç’ın Kaşık Düşmanı da vardır mesela, kadınların tamamı ölür, o tam tersinden bakar. Erkekler var olma mücadelesi yaşar köyde; kadınların tamamı ölünce evde bir patlamada, bir düğünde, erkekler tek başına kalır ve erkeklerin gerçekten ayakları üzerinde duramamasını da görürüz orada. Bir şey beceremezler çünkü kadınlar ortadan kaybolmuştur bir anda. Dediğiniz gibi Şalvar Davası’nda da vardır mesela, kadınların bir arada olma isteği, erkeklerin buna direnmesi ama yeteri kadar direnememesi. Çünkü çok basit, net fikirler vardır erkeklerde artı ve eksidir, bitti, mesele budur. Kadınlarda öyle olmaz, kadınlar meseleyi öyle ele almıyor. Biz bunu senelerce, içinde yaşadığımız hayatta bile görüyoruz. Çok iyi kararlar verdiğimizi düşünüyoruz, ne kadar net bir insan olduğumuzu düşünüyoruz, ama hiçbir zaman bir kadın gözünden bakamıyoruz dünyaya. Oralardan kendimizce bakmaya çalıştık. Ben bu meselede de mesela asla ‘ben bir kadın hikayesi anlatıcısıyım’ demek istemiyorum. Ben, yaptığım şey umarım kadınlarda başka bir yara açmadan, onların hikayesini anlatmışızdır diye, orada mütevazı olmayı seviyorum. Ama öteki tarafta tabii ki bir film yapıyoruz, bir sinema hikayesi anlatıyoruz, oralarda iyi şeyler yaptığımızı düşünüyoruz ama öteki tarafta umarım iyi şeyler yapmışızdır diye o yolda ilerliyoruz.
Hande Kara: Aynı şekilde Aslıhan’ın karakterinin de direnişe geçmesi, aslında o açıyor önü.
Tabii, bütün kadınlar… Sultan başlıyor ve biz şunu yapıyoruz, kadınlar çok iyidir, erkekler çok kötüdür, erkekler iyidir diye de göstermiyoruz. Bir ara hata bile yapıyor, annesine karşı tavır almaya başlıyor. Bunlar zaten benim bu senaryoda sevdiğim şeyler. Biz tam olarak işte Sultan’la başlayıp gelişen, dönüşen kadınları ve onun etrafına sirayet etmesini izliyoruz. Erkeklere kadar giden bir sirayet etme izliyoruz. Bu açıdan çok iyi bir hikaye.