Hande Kara: Peki Mukadderat’ın çıkış hikayesi nasıl oldu? Erdi Işık’la birlikte mi çalıştınız yoksa hazır bir senaryo vardı ve size mi geldi?
Nadim Güç: Erdi zaten sorulduğu zaman herkese anlatıyor, ben onun adına anlatayım burada; Erdi ve Nur Abla, Nur Abla’nın yaşlarında bir hikaye yaratılmaması meselesini konuşmuşlar. Neden bu yaşlara bir hikaye yazılmıyor, neden bu yaşlar hep yanlarda duruyor? Tabii bu ‘Neden biz artık başrol değiliz?’ demek değil. Aslında bu yaşın insanının hikayesini neden anlatmıyoruz deyince Erdi de onu düşünerek bir senaryo yazmış. Tabii ben bunu daha bir tretman, bir hikaye aşamasındayken Erdi’yle buluşup konuştuk, bana bunu anlatmıştı. Anlattığında ben çok beğenmiştim yani hareket noktası, gidişatı o kadar güzeldi ki ve senaryosunu yazdığında mutlaka görüşmek istediğimi söyledim. O da zaten benimle çalışmak istiyordu. Sonra senaryosu da yazılınca, bir de üstüne senaryoyu okuyup iki kat daha bayılınca gerçekten bu işi yapalım dedik. Normalde hep hayalim şuydu, senelerdir televizyonda hikaye anlatıyorum ama sinemada kendi yazdığım bir hikayeyi anlatırım diye hayalini kuruyordum. Ama Erdi gerçekten araya öyle bir senaryo koydu ki…
Kendiniz yazmış gibi inandınız herhalde…
Ben dedim ki bu hikayeyi kaçırmamalıyım. Bu hikayeyi benim anlatmam lazım, o heyecanı yaşamam lazım. Ve öyle de oldu, yani öyle bir buluşma oldu.
O zaman Sultan gerçekten Nur Sürer düşünülerek mi yazılmış?
Evet, birebir o düşünülerek yazılmış. Erdi de söylüyor, gerçekten Nur Abla’yı hayal ederek yazmış. Zaten buluştuğumuzda Nur Abla tek belli olan karakterdi. Biz castı yaparken, onun çevresini doldururken hep Nur Abla ve diğerleri şeklinde düşünüyorduk. Diğer castı yaparken de çok keyif aldık. Gerçekten şunu çok sevdim ben senaryoda, herhangi birinin hikayesini anlatmayı çok seviyorum ben. Televizyonda bunu yapamıyoruz maalesef, kısmen herkes biraz süperkahraman oluyor, zarar görmüyor, yanlış yapsa bile hayatı etkilenmiyor, yani gerçek hayattaki gibi olmuyor. Ya da işte iyiyse iyi oluyor, kötüyse kötü oluyor, onun ayrımı televizyonda hep daha net. Ama bu herhangi birinin hikayesi, dönüp baktığınızda bir daha dönüp bakmayacağınız bir ailenin hikayesi, aslında bu ülkenin her ailesinin hikayesi. Orası biraz beni cezbediyor. Ben sağda solda hep böyle bir örnek veririm; Superman bi kızı kurtarır, yere iner, çevrede bir sürü alkışlar kopar. O Superman’in hikayesini anlatacak bir sürü insan vardır ama o kalabalığın arasında, ekmek alıp eve giderken ‘ne olmuş ya, Superman birini mi kurtarmış?’ diyen adamın hikayesi beni daha çok etkiliyor. Çünkü o adam evine gittiğinde, o olayı nasıl anlatacak çok merak ediyorum, nasıl bir eve gidecek çok merak ediyorum. Bu herhangi birinin hikayesi hep beni cezbediyor ve bunu televizyonda yakalamayı çok istiyorum mümkünse eğer, ki buna benzer hikayeler anlattım, Kadın dizisini çektim, orada anlattım aslında. Ama sinemada daha mümkün, o yüzden de bunun keyfini yaşadım diyebilirim.
Hande Kara: Zaten Nur Sürer’le aynı zamanda Camdaki Kız’da çalışmıştınız o yüzden herhalde sorunsuz bir çalışma olmuştur…
Nadim Güç: Evet, evet sorunsuzdu bir de Nur Abla ilk günkü heyecanıyla sete gelen bir oyuncu ve sette çok mutlu bir oyuncu. Gerçekten biz onunla Camdaki Kız’dan sonra da burada bambaşka bir karakter üzerinde çalışmak çok keyifli bir süreçti. Her zaman her yerde söylüyorum, Nur Abla’yla çalışmak beni o kadar şanslı hissettiriyor ki bu karşılaşmalar beni çok şanslı hissettiriyor ve burada diğer arkadaşlarım için de aynı şeyi söyleyebilirim, ekibim için de aynı şeyi söyleyebilirim. Yani böyle çok tatlı bir ekip bir araya geldi ve dağıldı. Ve Cide’de, hemen hemen herkesin ilk defa gittiği bir yerde…
Hande Kara: Onu da soracaktım, ben siz Kastamonulusunuz zannettim ilk başta, açtım baktım Malatyalısınız, dedim acaba neden Cide’yi seçmişler, çok güzel bir yermiş bu arada, gitmedim ben hiç.
Nadim Güç: Erdi Cideli ve annesinin orada gerçekten bir pansiyonu var. Oradaki ilk pansiyon işletmecisi kadınlardan. Tabii içine biraz kurgu katmış, onun babası hala hayatta, biraz kurgu katmış ama mesele tamamen aslında Cide’deki kadınların üretime katılma meselesi üzerinden yürüyor. Ben, ekibim ve oyuncular ilk defa Cide’ye gittik. Ve Cide’yi görünce… yine tabii ki her Anadolu kasabası gibi gelişen, dönüşen bir tarafı var, yanlış dönüşen bir tarafı var. Fazla yükseliyor ve fazla bina yapılmaya başlanmış ama eski Anadolu kasabası meselesi var orada. Ve biz şunu söyledik işe girerken, görmek istediğimiz Cide tam olarak Erdi’nin büyüdüğü Cide’ydi. Biz aslında kameramızı sadece oraya çevirdik, eski Anadolu kasabasına çevirdik. Aslında siz Cide’yi şu anda kendi gözünüzle görseniz, böyle görünmüyordu diyebilirsiniz. Güzel bir memleket ama nereye baktığınıza bağlı.