Hesabım
    İnsan Olmak: Fatih Akın Sineması

    Hümay Ongan, Fatih Akın'ın kariyerini ve filmografisini masaya yatırıyor...

    Fatih Akın Filmografisi

    Akın, ilk filmini gençler için kültür merkezinde sınırlar meselesi üzerine çekmiş. Bu kültür merkezlerinin de göçmenlerin Almanya’ya entegrasyonunda önemli yere sahip olduğunu belirtmek gerekiyor. Füruzan’ın Berlin’in Nar Çiçeği romanında da bu konuya değinilir. Esasında bu mekânların göçmen (yoksul) gençleri çetelerden, suçtan uzaklaştırmak, Almanca öğretmek ve tabii politik ve kültürel olarak Almanlaştırmak gayesi de var. Dolayısıyla Akın’ın lise yıllarında ilk film denemesini burada yapmış olması, yine hayatının sinemasına etkisini göz önüne seren bir örnek.

    Yönetmen, birtakım kısa film denemelerinin ardından, 1998’de yukarıda sözünü ettiğim Kısa ve Acısız’ı çekiyor. Ancak film, Türkiye’de 2003’te gösterime giriyor. Göçmen yönetmenlerin filmlerinin kendi ülkelerinde gösterilememe sorunu da ayrı bir yazı konusu olabilir elbette. 2000’de çektiği, yol hikayesi Temmuz'da ile artık Almanya’da iyiden iyiye tanınan bir yönetmen hâline geliyor. Belgeselle arası oldukça iyi olan ve bence bu alanda iyi iş başaran Akın ardından, Geri Dönmeyi Unuttuk’ta akrabalarını çekiyor. Filmin isminin tek başına derdini anlattığını düşünüyorum.

    -
    Temmuz'da

    Bu kez İtalyan göçmenleri anlattığı Solino filminin ardından esas meselemizi Duvara Karşı’yı (2004) görüyoruz ve Susuz Yaz’dan yıllar sonra tekrar Altın Ayı kazanıyoruz ya da aksanlı sinema kazanıyor. Ne Türkiye’nin ne de Almanya’nın filmi Duvara Karşı… Fatih Akın’ın ve bu melezliğin ortak yapımı…

    Duvara Karşı hakkında sayfalarca yazmak mümkün. Sibel Kekilli ve Birol Ünel’in performansı, Akın’ın İstanbul’u anlatma biçimi, Beyoğlu’nun 2000’lerin başındaki hali, I. nesil gurbetçilerin baskıcı, dinci, sıkışmış yaşamına karşılık II. neslin çılgınlığı; izlemeye değecek çok şey sunuyor film. Fatih Akın’ın Türkiye’de en sevilen filmi de şüphesiz Duvara Karşı.

    Ödüllü Duvara Karşı’nın ardından Akın, 2005 yılında oldukça başarılı bir belgesel daha çekiyor; İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek. Akın filmlerinde, aksanlı sinemada genel olarak karşımıza çıkan eve dönüş, yol temalarının yer aldığından söz etmiştim. Bu film için de bir bakıma Fatih Akın’ın kendi eve dönüş hikâyesi diyebiliriz. Akın’ın filmlerinde müziğin kimlik yaratmada yer ettiği aşikâr. Belgesel, İstanbul’da yaşayan alt kültürleri müziğin izinde seyirciye sunuyor. Bu yolculukta büyük mekân olarak İstanbul içinde birbirinden farklı mekânlarda (semtlerde) yaşayan müziği, sokak müzisyenlerinden ünlü isimlere pek çok sanatçıyı izliyoruz. Merkezinde müzik yer alsa da tam bir İstanbul belgeseli Köprüyü Geçmek. Akın filmlerinin isimleri de etkileyici bana kalırsa. Köprüyü Geçmek, yalnızca İstanbul’a bir atıf değil, aynı zamanda ana karakter üzerinden Almanya’yla İstanbul arasındaki köprüyü de geçiyoruz. Bu da bir Fatih Akın klasiği… Göçmen yönetmenlerin müzik üzerinden kendi kültürleriyle kurduğu bağı birçok filmde görmemiz mümkün. Ferzan Özpetek de iyi bilindiği üzere Sezen Aksu hayranıdır ve filmlerinde şarkılarına sıklıkla yer verir.

    Arka arkaya başarılı işler yapan Akın, benim en sevdiğim işi olan Köprüyü Geçmek’ten sonra bir diğer önemli filmi Yaşamın Kıyısında’yı çekiyor. “Köklere dönüş” filmi olarak anılan Yaşamın Kıyısında, oldukça sert bir iş aslında. Almanya’dan İstanbul’a geliş gidişlerle dolu film. Hem Alman hem de Türk karakter iki ülke arasında mekik dokuyor, iki ülkede ölüyor, acı çekiyor, yalnız kalıyor. Filmin ikna edicilikten uzaklaşan küçük hataları olsa da Akın filmografisinin iyi yapımlarından biri olduğu gerçek.

    Duvara Karşı ve Yaşamın Kıyısında gibi sert işlerin ardından daha eğlenceli bir iş çeken Akın, Soul Kitchen’da (Aşka Ruhunu Kat-2009) merkeze Yunan göçmenleri koyuyor. Restoranda geçen, yine yer yer suç hikayeleri barındıran bir film Soul Kitchen.

    -
    Soul Kitchen

    Yönetmenin bir diğer belgeseli Cennetteki Çöplük (2012), farklı bir tarzda, Karadeniz'de yaşanan yeni yapılaşmanın yerel halk üzerindeki olumsuz etkilerini anlatıyor. Bu belgeselle yönetmenin daha politik ve Türkiye tarihini ilgilendiren konulara eğileceğinin işaretlerini de görmüş oluyoruz ki ardından Cut (Kesik-2014) geliyor. Film, Ermeni meselesini işlediğinden Türkiye’de vizyona girip girmeyeceği o süreçte çok konuşuluyor. Bu işlerden sonra çektiği Elveda Berlin (2016) ve Paramparça (2017) bana kalırsa Fatih Akın’ın kendi tarzından en uzak işleri. Bu filmlerin merkezinde göçmenlerin yaşadığı dışlanmışlık yer alıyor dolayısıyla kendisinin de iddia ettiği doğrudan göçmen hikayeleri anlatmak yerine göçmenliğin bir fon olması durumundan uzaklaşıyor. Yönetmenin son yıllarda çektiği Altın Eldiven (2019) ve Ren Altını (2022) filmleriyse Akın’ın iyi bildiği arka sokaklara geri dönüyor, suç ve müzik konuları ön plana çıkıyor.

    Fatih Akın sinemasına sevgiyle yaklaştığımı bu yazıyı yazarken fark ettim. Özellikle Duvara Karşı, Köprüyü Geçmek ve Yaşamın Kıyısında filmleri çağımızın iyi işleri arasında sayılmayı kesinlikle hakkediyor. Akın, insan olmanın zorluklarını zaman zaman sert ama karakterlere acımayla yaklaşmayacağımız bir dille anlatmayı başarıyor.

    Hümay Ongan

    facebook Tweet
    Öneriler
    Yorumlar
    Back to Top