Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali bu yıl “Daha Fazlası, Daha Azı Değil” temasıyla 26. Kez düzenlendi. Çeyrek asırlık bir dönemi arkasında bırakan festival, bir kez daha kadınları ve sinemayı başrole taşırken dünyanın dört bir yanından gelen 64 filmi sinemaseverlerle buluşturdu.
İlk günlerine katılma fırsatı bulduğum festivale, Belmin Söylemez’in kısa ve orta metrajlı sekiz filminden oluşan “Şehirde Kainatı Aramak” retrospektifindeki “Bilge ve Öğrencisi: Bir Reji Asistanının Günlüğü” ile başlamak oldukça anlamlıydı. Festivalin açılış töreninde, Bilge Olgaç adına verilen Başarı Ödülü'nü kabul eden Belmin Söylemez, Olgaç’ın yanında başladığı sinema kariyerinin ilk adımlarını takip ederken, bir yandan da ustasının erkek egemen sektörde bir kadın sinemacı olarak yaşadığı zorlukları ve asla sönmeyen çalışma şevkini anlatıyor.
Yeşilçam’ın en üretken kadın sinemacısını daha yakından tanıma fırsatı veren çok değerli bu anı filmin yanı sıra; Türk erkeğinin bir kimlik ifadesi olarak gördüğü bıyığı anlamlandırma ve anlatma çabası olarak özetleyebileceğim “Bıyık” filmi muzip doğasıyla hem beni hem de tüm salonu en çok eğlendiren film olarak öne çıktı.
Söylemez'in öznelerini belirli bir mesafeden izleyerek, anlam yaratmaya çalışmadan anlamaya çalışarak ele aldığı “34 Taksi”, “Hayatımın Fotoğrafı”, “Pencereler”, “Dalgalar” gibi filmleri de benim için tamamen keşif niteliği taşıyan filmlerdi. Belmin Söylemez adını yakın zamanda sıkça duymamızı sağlayan “Ayna Ayna”yı bu seçkinin ardından izlemek, yönetmenin belgesel sinemacılığından ve kente bakışından izler bulmak açısından filme ayrı bir boyut daha kattı.
26. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali Başladı!Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’ne bu yıla özel olarak eklenen “İranlı Kadınlar Konuşuyor: Tarih, Sanat, Direniş” bölümü, geçtiğimiz yıl 22 yaşındaki Masha Amini’nin başörtüsü kurallarına uymadığı için “ahlak polisi” tarafından gözaltına alındıktan sonra uğradığı şiddet nedeniyle hayatını kaybetmesiyle başlayan özgürlük mücadelesine dikkat çeken filmlerden oluşuyordu.
Mania Akbari, “Ne Cüretle Bunu İstersin?” filminde devrim öncesi popüler İran sinemasından kesitlerle kurduğu anlatıda, erkek egemen sinemanın kadın bedeni üstündeki tahakkümünün her şeyden bağımsız, her daim devam ettiğini vurguluyor. Kadınları başlarda barlarda dans edip şarkı söylerken, sonrasındaysa yavaş yavaş değişen kültürel ortamla birlikte dua edip namaz kılarken arzu nesnesi olarak sunan film kesitleri Yeşilçam sinemasından da oldukça tanıdık ne yazık ki…
Maryam Tafakory imzalı kısa film “İran Çantası” da anlatısını film kesitleri üzerinden kuruyor. Bir video makale özelliği taşıyan kısa film aslında masum bir nesne olan çantanın, İran sinemasında kadın ve erkeğin birbirine dokunmasının yasak olması üzerine, bu yasağı aşmak için bedenlerin bir parçası haline geldiğini anlatan zihin açıcı bir deneyimdi.
Firouzeh Khosrovani’nin kendi ailesinin hikayesini son derece sade bir üslupla anlattığı “Bir Ailenin Röntgeni” ise bu bölümdeki favori filmim oldu. Yönetmen; İsviçre’de tıp okuyan, klasik müzik hayranı, seküler değerlere inanan babası ve Avrupa’da büyük bir kimlik karmaşası yaşadıktan sonra İran’a döndüklerinde giderek kendisini daha çok dine veren, devrimin savunucularından olan annesinin hikayesini aile fotoğrafları ve arşiv görüntüleri üstünden anlatırken, toplumsal çatışmaların da portresini çiziyor.
Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'ni Nil Kural ile Konuştuk"Pembesiz Mavisiz", "Olay Yeri: Aile", "Oyunbozanlar" gibi bölümlerle sinemaseverlere yedi günü kapsayan dopdolu bir program sunan 26. Uçan Süpürge Film Festivali'nin bu yılki FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu) ödülü ise, dün gece düzenlenen kapanış töreni ile Meksikalı yönetmen Lila Aviles’in filmi "Totem"e verildi.
Özden Sevgi Diler