Hesabım
    Ankara Film Festivali Devam Ediyor!

    33. Ankara Film Festivali’nde dün Ulusal Uzun Film Yarışması kapsamında “Ela ile Hilmi ve Ali”, “Klondike” ve “Çilingir Sofrası” filmleri izleyicilerle buluştu.

    Ankara Film Festivali

    Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından düzenlenen 33. Ankara Film Festivali’nde dün Ulusal Uzun Film Yarışması kapsamında Ziya Demirel’in “Ela ile Hilmi ve Ali”, Maryna Er Gorbach’ın “Klondike” ve Ali Kemal Güven’in “Çilingir Sofrası” filmleri izleyicilerle buluştu.

    AFF

    Ziya Demirel’in ilk uzun metraj filmi “Ela ile Hilmi ve Ali” aynı apartmanda yaşayan farklı yaşlara ve dünyalara sahip Ela, Hilmi ve Ali’nin peşinde karanlık, kışkırtıcı ve kara mizahı bol bir hikâye anlatıyor. Filmin gösterimi sonrası başrol oyuncularından Ece Yüksel ve filmin kurgusuna imza atan Selda Taşkın izleyicilerin sorularını yanıtladı. Selda Taşkın, söyleşide yurtdışında olduğu için festivale katılamayan yönetmen Ziya Demirel’in filmin çıkış noktasına dair mesajını izleyicilerle paylaştı: “Filmin çıkış noktası googleda aratıldığında takibe takılan ‘sakıncalı’ kelimelerden oluşan bir öykü yarışmasındaki bir öyküydü, o öyküden yola çıkarak uzun bir yazım süreci sonunda çıktı. Bir güç / iktidar hikâyesi olacağı belliydi ama bunun nasılı çok zorladı bizi. Klasik beklenen tartışmalarının ötesinde, duygu olarak da çelişkili bir ev filmi yazmak istiyorduk çünkü.”

    Selda Taşkın, filmin hazırlık sürecinde İstos Film’de biraz daha ekip olarak film ürettiklerini, kurgusunu yaptığı filmlerin senaryo aşamasından itibaren birlikte çalışmaya başladıklarını, filmin senaristleri Nazlı Elif Durlu ve Ziya Demirel’in de çok uzun süre birlikte çalıştıklarını söylerken Ece Yüksel karaktere hazırlığı için, “Çok büyük bir travma yaşamış ve onun üzerinden hayatında bir sürü şey değişmiş bir karakter Ela, bir anda yepyeni bir eve geliyor, yepyeni bir evliliği var, üniversite sınavı var. O kadar fazla şey var ki Ela’nın üstünde ve bunu belli ederek yaşamıyor. Ziya ile bunu çok prova ettik, doğaçlamalar yaptık. Ela’nın depremden önceki hayatı nasıldı, o travma onu nasıl değiştirdi, bu yas sürecini atlatmasında ya da dışavurumunda Hilmi ve Ali ile kurduğu ilişki nasıldı diye çok konuştuk ve prova yaptık,” dedi.

    AFF

    Ukrayna - Rusya sınırındaki köyü ayrılıkçı gruplar tarafından kuşatılmış olsa da köyünü terk etmek istemeyen hamile bir kadın olan Irka’nın, 17 Temmuz 2014’te gerçekleşen uluslararası bir uçak kazasının merkezinde kendisini ve ailesini bulmasını konu alan Maryna Er Gorbach yönetmenliğindeki “Klondike” gösterimi Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasyl Bodnar’ın katılımıyla gerçekleşti. Film öncesi söz alan Vasyl Bodnar teşekkürlerini sunarak, filmin Ukrayna tarafından 2023 Oscarlarında aday gösterildiğini söyledi ve “Filmin ana konusu 8 yıllık savaşta Ukrayna’daki hayatı göstermek. Bu filmi arka planda yaşananları bilmeden izlemek ve anlamak çok zor ama eminim ki haber kanallarından ve sosyal medyadan Ukrayna’da ne kadar zor günler yaşandığını biliyorsunuzdur. Bu film savaş başlamadan önce çekilmişti. Ama bugün Ukrayna’da yaşananları göstermek için hiç olmadığı kadar aktüel ve güncel,”dedi.

    AFF

    Uzun yıllardır görüşmeyen iki arkadaşın yıllar sonra buluştuğu bir çilingir sofrasında, sohbet ilerledikçe özgür ve toksik maskülenliğin hâkim olmadığı bir coğrafyada, daha başka bir hikâyelerinin olabileceğini fark ettikleri bir geceyi konu alan “Çilingir Sofrası” gösterimi sonrasında yönetmen Ali Kemal Güven, başrol oyuncuları Ahmet Rıfat Şungar ve Barış Gönenen ile yapımcı Seda Özkaraca festival seyircisiyle buluştu. Filmi başta bir sinema filmi olarak tasarlamadıklarını söyleyerek söze başlayan Ali Kemal Güven, “Seda ile aramızda youtube için yapar her hafta bir bölümü yayınlarız dedik. Ama ilk kurguyu bitirdiğimizde bir duygu bütünlüğü oluştuğunu gördük ve bunun bölünmemesi gerektiğini, her hafta aynı duyguyu yaratamayacağını düşündük ekipçe. Kendi kendine uzun metraja döndü. İstanbul Film Festivali’ne başvurduk ve seçilmesiyle birlikte bir uzun metraj filmimiz olmuş oldu,” diye devam etti.

    Yapımcı Seda Özkaraca, çekim süreci için “Ali Kemal ne istediğini bildiği için benim için çok kolaydı aslında. 5 gecede çektik biz filmi. Bence bu Ali Kemal’in, oyuncuların ve ekibin mucizesi. Çünkü 5 gecede film çekebilmek imkansızdı,” dedi. Ahmet Rıfat Şungar, “Filmde de gördünüz zaten iki kişilik partnerlikle süren bir hikâye yol alıyor. O sebeple oynamakla ilgilendiğim yerde akışın içinde olmakla çok ilgileniyorum. Hatta kesilsek bile o akışın içinden çok kopmamak ama bunu bir metot üzerinden söylemiyorum. Sinema filminde ve dizilerde genelde çok partneriniz oluyor. İki kişi böyle göz göze, bütün anlarını oynamak, bütün o suplekslerin ortaya çıkması, bütün sürprizlere açık bir şekilde kendinizi oraya bırakmak, teslim etmek, sahne oynanırken hiç düşünmek zorunda kalmamak inanılmaz bir deneyim oldu benim için. Bunun sizlere geçiyor olmasıyla ilgili geri dönüşler oldukça da çok mutlu oluyorum,” derken Barış Gönenen, “Hiç prova yapmadık ve önden çalışmadık. Ali Kemal projenin en başından beri herhalde 17 yıl sonra karşılaşmanın ne demek olduğunu merak ediyordu, 17 yıl sonra biriyle aynı masaya oturmanın o hissini. Filmi de kronolojik olarak, kendi zamanında çektik her gece. Filmin başında oyuncu olarak bizim de üzerimizde öyle bir dur kalk, bir gerginlik var ama o sonra o yavaş yavaş açılıyor film ilerledikçe. Bu şekilde akmayı başardı,” dedi.

    AFF

    Filmlerinde toplumsal baskılara karşı çıkan kadın imgesinin yanı sıra, cinsellik, aşk, aile ve kadın sorunlarını kendine has mizahı ile anlatan New York'da yaşayan Letonyalı yönetmen, animasyon sanatçısı ve yazar Signe Baumane festival kapsamında gösterilen ilk uzun metraj filmi Cebimdeki Taşlar / Rocks In My Pockets ve kısa filmlerinden oluşan retrospektif gösterimlerinin ardından filmlerine dair merak edilenleri yanıtladı. Felsefe okurken defterine küçük resimler yaptığını ve bir arkadaşının bu resimleri canlandırması gerektiği önerisiyle animasyona başladığını ve saatlerce çizim yapmaya başladıktan sonra hayatta ne yapması gerektiğini bulduğunu, animasyonla arasındaki ilişkinin ilk görüşte aşk gibi olduğunu söyleyen Signe Baumane, “Neredeyse 30 yıldır aynı tutkuyla animasyon yapıyorum. Animasyona başladığım ilk 5 yıl boyunca sadece düşünmeyi öğrendim, ellerimle bir şey yapmayı öğrenmedim. Ne zaman bir animasyon stüdyosuna iş başvurusuna gitsem bana çizim yapamadığımı, ilginç fikirlerim olduğunu ama kötü çizdiğimi söylediler. Sonrasında fikirlerim güzel olduğu için bir stüdyoda iş buldum. Stüdyodaki en alt kademe işti, ama animasyon sektöründeydi ve kabul ettim. Oğlumla yürüyüşe çıktığım bir akşam gördüğümüz büyük bir saman balyası üzerinden, bir anne olarak oğluma uydurduğu bir hikâye ile ilk kısa filmim Cadı ve İnek'i yaptım,” dedi. Baumane, ilk uzun metraj filmi Cebimdeki Taşlar içinse; “Filmin yapım sürecinin benim için terapi gibi olup olmadığı soruldu hep ama ben tüm bu filmleri kendimi iyileştirmek için yapmadığımı, seyircilerin izlemesi için yaptığımı, kendimi anlatmak için yaptığımı söyledim. Eğer bir film yapıp iyileşseydik bu çok kolay olurdu. Ama aksine bir film yapmak o kadar zor ki yapım süreci daha da hasta ediyor,” dedi.

    Festivalde izleyicilerle buluşan günün diğer filmleri ise; Gizem Kızıl’ın yönettiği “Bana Karanlığını Anlat”, Ümran Safter imzalı “Kabahat”, Pasolini’nin “Medea”sı, Jacques Tati anısına Bay Hulot’nun Tatili / Mr. Hulot’s Holiday, Viesturs Kairiss imzalı Ocak / January, Matti Geschonneck’nin yönettiği Wansee Konferansı / The Conference ve Ali Abbasi yönetmenliğindeki Kutsal Örümcek / Holy Spider oldu.

    facebook Tweet
    Öneriler
    Back to Top