Her başarının arkasında anlatılacak bir hikaye vardır. Sophia Amoruso hayatta kalmaya çabalarken bir moda devi olabileceğini aklına getirmemişti. Ancak eBay’de sattığı birkaç vintage kıyafetten sonra, modadan anladığını ve hayatını bu yolla sürdürebileceğini farketti. E-ticaretin hayatımıza ilk girdiği yıllarda bu fırsatı değerlendiren Sophia, şimdi kendi markası Nasty Gal’ı yaratmış bir moda devi. Peki bütün bunlar nasıl oldu?
İşte başarının arkasındaki hikaye burada başlıyor. Kendi yazdığı çok satan kitaptan uyarlanan, gerçek hayat hikayesiyle Girlboss’a ilham kaynağı olan Sophia’nın başarıya giden zorlu yolunu izlemek için kurulduk Netflix’in karşısına. Pitch Perfect, New Girl, 30 Rock gibi yapımlara, yazar ve yapımcı olarak imza atan Kay Cannon’ın önderliğinde hayata geçen Girllboss’ın 13 bölümden oluşan ilk sezonu, 21 Nisan’dan itibaren Netflix’te yerini alacak. Peki bu dizi kimlere göre?
Aslına bakarsanız, başarı hikayelerini seven herkesin Girlboss’u da sevmemesi için hiçbir neden yok. Zira dizi, tam da Sophia’nın dibe vurduğu, ve hayatındaki her şeyin ters gittiği, işinden kovulduğu, hatta beş kuruş parasının kalmadığı bir dönemde başlıyor. Ailesinden de yardım almadan ayakta kalmaya çalışan Sophia, ufak tefek hırsızlıklar da yapmıyor değil. Son parasını, sıkı bir pazarlıkla ikinci el kıyafetler satan bir dükkandan aldığı bir monta veriyor ve hikayesi de böyle başlıyor.
İnternetin var olması ve yaygınlaşmasıyla yaşanan bir çok gerçek başarı hikayesi var ve The Social Network’ta izlediğimiz, Facebook ile bir dünya devi yaratan Mark Zuckerberg’ün hikayesini hiçbirimiz unutmadık. Girllboss’da ise izlediğimiz hikaye daha tutkulu ve daha kalbin götürdüğü yere giden bir hikaye ama dolayısıyla da daha bir peri masalı ve elbette daha renkli. Ne de olsa bu kez kahramanımız çok genç bir kadın ve moda dünyası.
Dizinin ilk iki bölümü itibariyle eleştirebileceğim taraflardan biri başrol oyuncusu olabilir. Zira bu rolde, son zamanlarda bir çok dizi ve filmle karşımıza çıkan Britt Robertson yerine daha no-name bir ismi izlemek isterdim. Ancak bu tamamen benim kişisel görüşüm, Robertson rolünün altından başarıyla kalkıyor. Sophia’nın küstah komşusu rolünde karşımıza çıkan drag queen RuPaul ise, dizinin sürprizlerden. Dizinin bence göze çarpan problemi, tempo. Ancak bu da 30 dakikanın altında bir dizi olması sebebiyle bertaraf edilebiliyor.
Tüm bunlar bir yana, başarı hikayelerini ve modayı seviyorsanız, biraz anarşist biraz da feminist bir tarafınız varsa; Girlboss tam da size göre bir dizi.