Kaan Müjdeci’nin yazıp yönettiği Shakespeare’in müthiş trajedisi Hamlet, modern uyarlamasıyla 19 Ekim’de Gain’de ilk yayınını yapacak… Hamlet’i en basit haliyle yorumlarsak, bir intikam hikayesi diyebiliriz. Aslında Shakespeare çok geçmişten bakarak insanın haset, kıskançlık, elde etme, sahip olma duygularının uzantısı olarak en doğru ve yalın haliyle intikamı anlatmış. O yüzden Hamlet sanatın her alanında kendine yer bulan ölümsüz bir eser. Burada ülkemizde bir ara kamuoyunu meşgul eden adalardaki fayton sorunu ele alınıyor, dizide yerel ve genel yönetimlere olan tepkiler, faytoncuların ağzıyla sürekli ortaya dökülüyor. Bunu da söylemeden geçmeyelim!
Hamlet’in Danimarka krallığı, dizide küçük bir fayton krallığına sıkıştırılıyor ama inanın aynı yaygarayı, hatta daha fazlasını koparması sağlanıyor. Kapalı bir krallık fayton krallığı, adanın geneliyle ilgisi yok. Tepelerde, sırtlarda genel yaşamın ötesinde bir yönetim algısı var! Atlara bulaşan veba ve adalara gelen elektrikli araçlar faytoncuların sonunu hazırlarken, yıllarca onları bastıran, bela üretmesini önleyen başka bir vebanın da ortaya saçılmasına sebep oluyor.
Amcanın yıkılan krallığa sahip olmak için abisini öldürmesiyle adanın karanlık tarafında hareket başlıyor. Bu arada adayı çok iyi kullanmış Müjdeci, hikayenin karanlık, gerilimli ve şüpheci ve hatta umarsız yanı adanın damarlarına çok iyi yayılıyor ve ancak patlayarak ve pisliğini herkesin suratına fırlatarak durabiliyor diyebiliriz.
Dizinin Hamlet’i Hazar (Elit İşcan). Kadın hamlet artık şaşırdığımız bir şey değil. Metin Erksan’ın Kadın Hamlet’ini ve tiyatro uyarlamalarında da gördüğümüz bu farklılığı, burada da yadırgamadan hatta sindirerek izledik. Ama ben izlerken nedense Öner’i (Ahmet Rıfat Şungar) de bir parça hamletlilikle ödüllendirdiğini düşündüm Müjdeci’nin.
Hazar’ın erkek arkadaşı, tüm yaşananların masum yüzü. Sahayı erken terk ediyor o yüzden. Ama belki de Hazar’ın ilk başlarda başaramadığı intikam duygusu onun ellerinde başlıyor. Hazar’a hediye etmek için aldığı köpeğin Hazar’ın nazarında hiçbir değer teşkil etmemesi, atların genel olarak anlamını yitirmesiyle bu çocuk da onlar gibi kendisini yavaş yavaş yaşamın kollarından almaya başlıyor. Çünkü etrafında dönen olayların odağı onun çok uzağında! Hamlet’in yakın arkadaşı Horatio zaten orijinal metinde de fedakarlık, dostluk, güven ve bağlılık gibi kavramların karşılığı olarak yer alıyor.
Anne ve amca karakterinin Hazar’ın ruh halini görmeden, insanların dedikodu zincirine takılmadan doludizgin kendi küçük fantezi dünyalarını yaşamaları da Hazar’ı sönmeyen intikam ateşiyle sarıp sarmalayan bir nefretin izini sürüyor.
Müjdeci ortamın da etkisiyle filme birtakım fantastik eklentiler de yapıyor. Büyücü kadın ve onun oğlunun Hazar’ın ruh halini hem bozduklarını hem de minik dozlarda aşıladıkları gerçeklerle onu gerçek bir intikam hikayesine hazırladıklarını söyleyebiliriz. Ama yine de herkesin tahmin ettiği gerçeklere karşı umarsız bir tavrının olduğunu söylemek mümkün. Hazar’ın amcasına bitmek bilmeyen kinine rağmen doğru ve vurucu darbeyi yapamaması, sonrasında amcanın Hazar’dan şüphelenmesine rağmen garip bir babalık misyonuyla onu dikkate almaması ve böylece elden ele yaylım ateşi gibi yayılan ve herkesi yakan büyük bir yangının çıkmasına sebep olmaları, bulaşan herkesin yanması…
Hamlet’in ünlü cümlesi ‘Olmak ya da olmamak’ da Hazar’ın sürekli ağzında. Yaşam ve ölüm dengesini sürekli sorguluyor, kimi zaman ölüme yatıyor, uykunun da bir nevi ölüm hali olduğuyla kendisini sınıyor. Babasının ölümüyle birlikte o da ölmeyi hak ettiğini düşünüyor ama büyücü kadının da yardımıyla babasının katilinin amcası olduğu anladığı anda yaşamaya ve intikam almaya karar veriyor.
İlk başta kendi aralarında devam eden ve sonuca ulaşmayan intikam oyunu çözümcül (!) bir gündüz kuşağı programıyla iyice alev alıyor. Suçlamalar, yanlış yönlendirmeler, daha fazla reyting gazıyla yerli yersiz yapılan psikolojik ve hukuksal açıklamalar yıkılan fayton krallığının kırıntılarını herkesin üzerine boşaltmasını sağlıyor! Babanın laneti bir anlamda toplumun ikiyüzlülüğü ve umarsızlığını vuruyor.
Sonuçta Müjdeci iyi karakter kurulumuyla, olay örgüsünün herkesi tek bir mekana sıkıştırdığı ama gizemli atmosferlerin hikayeye açılım ve denge sağladığı bir fayton krallığı üzerinden klasik bir hikayeyi yeniden yorumlamayı başarıyor. Cesur sahnelerin başarılı oyunculuklarla desteklendiği, hikayenin ana hatlarını bilmemize rağmen merak ve izleme duygumuzun sekteye uğramadığını söylemek mümkün.
Banu Bozdemir