Yerli sinemanın en başarılı çağdaş örneklerinden Abluka'nın yönetmeni Emin Alper'le 18. Eskişehir Uluslararası Film Festivali'nde yerli sinema üzerine söyleştik. Keyifli sohbetimizde yerli sinemanın gidişatını, seyircinin sinemaya bakışını ve 18. Eskişehir Uluslararası Film Festivali'ni konuştuk.
Sinema ve sanat dolu sohbetimizi kaçırmayın!
1
Festival filmi yapmanın piyasa filmi yapmaktan farkı nedir? Zorlukları neler? Öncelikle festival filmi tanımına itiraz ederek başlayacağım. "Festival filmi" diye bir kategoriyi kabul etmiyorum. Biz film yapmak istiyoruz, sanat yapmak istiyoruz. Bağımız bir şekilde, ticari kaygılar gütmeden, kendi estetik ölçülerimize göre filmler yapıyoruz. Bu filmlerin de piyasada değer kazanma şansı yok. Festivallerde gösteriliyor. Bunlar sadece fesitvallerde gösterildiği için insanlarda böyle bir algı oluşuyor. Festival olmasa başka mecra yok, vizyon şansı yok. Ama ben hiçbir zaman festival kaygısıyla film yapmadım. Benim de sadece festival kitlesi gibi bir kitlem yok. Benim kitleye açılmak gibi bir derdim var. Ama bunun önünde çok ciddi engeller var. Salon engelleri, dağıtım engelleri var. Yine de ben filmlerin festival kitlesi sınırlarını aştığını düşünüyorum. Sinema salonlarında belki aşmasa da internet, televizyon üzerinden belli bir kitleye ulaştığımızı düşünüyorum. Dolayısıyla kendimi festivalle sınırlamıyorum, sınırlamak istemiyorum. Fakat festivalin şöyle bir sorunu var, festivaller film seçiyor. Piyasada nasıl dağıtımcı, yapımcı varsa, burada da festival programcıları var. Festivaller filmlerin kitleye ulaşması için bir aracı. Ancak umuyorum ki zamanla bu aracıya ihtiyaç azalacak. Bir önceki yaratıcı kuşak buna daha az ihtiyaç duyuyordu. Bağımsız film yapmanın tabii ki zorlukları var. İlk olarak sorun kısıtlı bütçeler. Bu bütçeler genelde fonlardan alınıyor. Sınırlı bir zaman ve ekiple çalışmak zorundasınız.
2
Yerli sinemada bir geçiş evresindeyiz. Bir yandan Avrupa sinemasına kayıyoruz, bir yandan da kendi kültürel temellerimiz var. Sizce yerli sinemanın geleceği nedir? Zor bir soru. Her sinemanın belli bir karekteristiği var. Bu karakteristiğin neden çıktığı da önemli. En belirgin örnekler Romanya sineması, İran sineması. Birkaç başarılı film daha sonra hemen kendi modellerini üretiyor o ülkede. Romanya'da o şekilde oldu. 2000'lerin sonunda hemen ulusal anlamda başarılı filmlerin benzerleri çekilmeye başlandı, İran'da da öyle. Ama zamanla çeşitleniyor da. Genelde ulus sinemalarında başarılı yönetmenlerin öncülük yaptığı bir tür oluyor ve sonrasında da bir çeşitlenme geliyor. Biz ulusal sinema olarak neredeyiz, Türkiye sinemasına has bir karakteristiği olacak mı yoksa herkes farklı bir tarz mı izleyecek, bilemiyorum.
3
Yerli sinemada korku ve komedi türü hükümdarlığı var. Siz bunu neye bağlıyorsunuz? En fazla gişe yaparlar komedi filmleri, ardından da korku geliyor. Korku filmlerinin daha enteresan bir matematiği var, düşük bütçeyle çekiliyor ve çok sabit bir izleyici kitlesi var. Komedi filmlerinin de kazancı değişiyor. Komedi derken Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz gibi isimleri saymıyorum, onlar deneysel bir çok şey ortaya koyuyorlar. Ancak onlar haricinde tamamen tüccar mantığıyla yapılmış bir sinema söz konusu. Komedi filmleri düzeysiz, tamamen oyuncu merkezli ancak korku sineması enteresan ve yaratıcı bir şeyler çıkarabilir. Canlı bir piyasa, farklı yönetmenlerin çıkma ihtimali yüksek.
4
Eskişehir Film Festivali'nde olmak nasıl bir duygu? Güzel bir duygu. Bir kere bu festivali çok sevdim. 18. yılında olması, bu kadar senedir sürüyor olması güzel bir şey. Hiçbir para ödülü olmadığı halde sürdürmeleri güzel. Para ödülleri yönetmenler için, yapımcılar için çok cazip oluyor. O nedenle genelde o tarz festivallere ilgi gösteriliyor. Buna rağmen basından hiçbir ciddi destek almadan 18 yıldır sürdürmeleri çok güzel.
5
Abluka'yı ele alırsak, senaryo başından sonuna çok değişiklik oldu mu? Senaryo ilk yazıldığı günden beri sürekli değişiyor. Her elime aldığımda bir şeye dikkat ediyorum, bir yeri değiştiriyorum. Kaçınılmaz bir şey bu. Yapım aşamasında değişiyor, yapım imkanlarına göre değişiyor, bazı sahneler yapılamadığında değişiyor ya da ben sahne ekliyorum, değişiyor. Tabii ki en sonunda kurgu aşaması da bir "tekrar yazma" demek oluyor aslında. Dolayısıyla film bitene kadar yazmak hiçbir zaman bitmiyor.
6
Türkiye'deki sinema sektöründeki bu tekelleşmenin temeline bakarsak burada anahtar seyircide mi, yapım şirketlerinde mi? Tabii ki temel olarak seyirciden kaynaklanıyor ancak bizdeki yasalarla ilgili de bir sıkıntı var. Avrupa'da tekelleşmeye bu kadar müsaade edilmez. İş seyircide bitiyor. Abluka ilk hafta 10 sinema salonunda girdi ancak seyirci oranına baktığımız zaman çok düşüktü. Salonlar da ilk haftanın sonunda salonlardan çıkarttılar. Bunun tekelle ilgisi yoktu, ticaret mantığıyla alakalıydı. Dolayısıyla mesele seyirci tercihlerinde bitiyor.
7
Peki sizin Türkiye'de yönetmenliğe atılmayı planlayan gençlere önerileriniz neler? Bence bolca yazsınlar, yazmaya çalışsınlar. Bu iş ilhamla olan bir şey değil, bu iş çalışmakla oluyor. Bir proje çıkıyor, 2 proje çöpe atılıyor. Zihinde de öyle bir süreç. Dolayısıyla bol bol yazıp, çizip, tasarlamak lazım. Hem senaryo hem çekim planı konsunda zihinsel emek harcamak gerekli. Tabii giderek zorlaşıyor, çok fazla rekabet var. Çok fazla insan film çekmek istiyor, fonlar sınırlı. Ne yazık ki zamana göre bütçeler artmıyor. Ancak kendilerine inanıyorlarsa ısrarla devam etmelerini tavsiye ederim. Sizin beğendiğiniz yönetmenler kimler? Türkiye'den üst kuşak yönetmenlerin hepsini takip ediyorum. Kendi dönemimin filmlerini de merakla takip ediyorum. Michael Haneke, Stanley Kubrick, Luchino Visconti, Roman Polanski'nin eski filmlerini özellikle seviyorum. Çağdaşlardan da Dardenne kardeşleri çok beğeniyorum. Bu sene Cannes'da filmi olan herkesi yakından takip ediyorum. Cannes'ın bu sene çok iddialı bir listesi var.
8
Seyircilerin sinemada büyük bir gücü var. Seyircilere bir mesajınız var mı? Çok tipik bir şey söyleyeceğim; filmleri sinemada izleyin. Bu durum maalesef ölüyor, ölümünün de önüne geçebilir miyiz, bilemiyorum. Ancak film sinema için yapılıyor, yönetmenler sinemayı düşünerek yapıyor. Bence hiçbir şey sinemadaki deneyimin yerini tutamaz. Filmleri sinemada izlemelerini tavsiye ediyorum. Bir de Türk filmlerine gitmelerini istiyorum. Filmi görmek isteyerek sinemaya gitme alışkanlığı kayboldu. İnsanlar yan aktivite olarak sinemaya gidiyor. Bir filmi bekleyip, takip edip, vizyona girince filme gitme alışkanlığı kayboldu. Bu alışkanlığı tekrar edinsinler.