Margot Elise Robbie, 2 Temmuz 1990’da Avustralya’nın Queensland eyaletindeki Dalby kasabasında doğdu. Dört kardeşin üçüncüsü olan Robbie, fizyoterapist annesi Sarie Kessler’ın yanında, Gold Coast kırsalındaki bir çiftlikte büyüdü; babası Doug Robbie ile anne-babasının boşanmasından sonra çok az görüşerek yetişti. Çocukluğundan itibaren gösteri dünyasına ilgi duyan Robbie, lise yıllarında Somerset Koleji’nde drama eğitimi aldı. Ailesinin geçim sıkıntısına destek olmak için henüz 16 yaşında barmenlik, temizlikçilik ve fast-food işletmesinde çalışmak gibi farklı işler yaptı. Liseden mezun olduktan sonra ise oyunculuk kariyeri için 17 yaşında Melbourne kentine taşınarak profesyonel oyunculuğa adım attı
Robbie’nin ekran kariyeri 2000’lerin sonunda Avustralya’da düşük bütçeli gerilim filmleriyle başladı. 2008’de henüz genç bir oyuncuyken, popüler pembe dizi "Neighbours"da Donna Freedman karakteriyle konuk oyuncu olarak göründü; performansı beğenilince dizinin daimî kadrosuna alındı ve bu rolle iki Logie Ödülü adaylığı kazandı
2011’de şansını Hollywood’da denemek üzere ABD’ye taşınan Robbie, ABC kanalının dönemi yansıtan dizisi "Pan Am"de (2011–2012) Laura Cameron adlı bir uçuş görevlisini canlandırdı. "Pan Am" sadece bir sezon sürse de, Robbie’ye ABD TV piyasasında ilk görünürlüğünü sağladı. Kısa süre sonra beyaz perdedeki büyük çıkış kapısını araladı: 2013 yılında Richard Curtis’in romantik filmi "Zamanda Aşk" (About Time) ve efsanevi yönetmen Martin Scorsese’nin "Para Avcısı" (The Wolf of Wall Street) filmlerinde rol aldı. Özellikle "Para Avcısı"nda canlandırdığı Naomi Lapaglia karakteriyle Robbie, Leonardo DiCaprio’yla başa baş performans sergileyerek Hollywood’da bir anda dikkatleri üzerine çekti. Scorsese’nin en yüksek hasılatlı filmi olan bu yapım dünya çapında 392 milyon dolar gişe elde ederken, Robbie “en iyi çıkış yapan oyuncu” dalında MTV Film Ödülü’ne aday gösterildi ve Empire Ödülleri’nde En İyi Çıkış Yapan Yeni Oyuncu ödülünü kazandı
Yükselen yıldız statüsüyle Robbie, 2015 ve sonrasında birbirinden farklı projelerde yer alarak geniş bir filmografi oluşturmaya başladı. Will Smith’le birlikte rol aldığı suç-komedi "Focus" (2015) filminde dolandırıcı çırağını canlandırdı; "Z for Zachariah" (2015) gibi bağımsız dramalarda başrol oynadı ve Adam McKay’in finans dünyasını hicveden filmi "Büyük Açık"ta (2015) kendisini canlandırdığı kısa bir cameo ile akılda kalan bir sahneye imza attı. 2016 yılında iki büyük stüdyo filminde başrole yükseldi: "Tarzan Efsanesi" filminde Jane Porter karakterini, DC Comics uyarlaması "Suicide Squad" (Gerçek Kötüler) filminde ise çılgın anti-kahraman Harley Quinn’i başarıyla canlandırdı
Harley Quinn rolü, Robbie’yi dünya çapında bir popüler kültür ikonuna dönüştürürken eleştirmenlerden de övgü topladı. Aynı yıl Time dergisi, Robbie’yi “Dünyanın En Etkili 100 İnsanı” listesine dahil ederek onun artan etkisine dikkat çekti. Robbie, hızlı gelen şöhretin ardından sektörde kalıcı olabilmek ve yaratıcı kontrolü eline almak amacıyla yapımcılığa yöneldi. Yakın arkadaşlarıyla beraber 2014 yılında kendi prodüksiyon şirketi LuckyChap Entertainment’ı kurdu; amacı kadın karakterleri merkeze alan yapımlar geliştirmekti. Bu şirket çatısı altında ilk büyük projesi, aynı zamanda başrolünü üstlendiği "Ben, Tonya" (I, Tonya, 2017) filmi oldu. Amerikan buz patenci Tonya Harding’in hikâyesini anlatan bu film, Robbie’ye kariyerinin ilk Oscar adaylığını (En İyi Kadın Oyuncu dalında) getirirken, yapımcısı olduğu bu proje Allison Janney’e En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını kazandırdı
LuckyChap şirketi sonraki yıllarda da ses getiren işlere imza attı; Robbie’nin yapımcılığında gerçekleşen "Promising Young Woman" (2020) filmi En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar kazanırken, Robbie’nin canlandırdığı karaktere odaklanan "Yırtıcı Kuşlar" (Birds of Prey, 2020) gibi filmler ve "Maid" (2021) gibi diziler de hep şirketinin kadın odaklı vizyonunu yansıttı. Ön planda ise Robbie’nin oyunculuk kariyeri yükselmeye devam etti. 2018’de "İskoçya Kraliçesi Mary" filminde Kraliçe I. Elizabeth rolüyle makyaj ve kostümde büyük bir dönüşüm geçirerek takdir topladı. 2019’da Quentin Tarantino imzalı "Bir Zamanlar... Hollywood"da filminde trajik bir şekilde hayatını kaybeden aktris Sharon Tate’i canlandırarak farklı bir yüzünü gösterdi. Yine 2019’da medya dünyasındaki taciz skandalını konu alan "Skandal" (Bombshell) filminde genç bir haber prodüktörünü oynadı. Charlize Theron ve Nicole Kidman gibi yıldızlarla kamera karşısına geçtiği bu yapımdaki performansıyla En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi.
Böylece Robbie, 20’li yaşlarının sonunda hem başrolde hem yardımcı rolde Oscar adayı olmuş çok yönlü bir oyuncu olarak zirveye doğru ilerliyordu. Forbes dergisi de başarısını maddi ölçekte vurgulayarak Robbie’yi 2023 yılında dünyanın en çok kazanan aktrisi ilan etti.
Son yıllarda Robbie, gişe filmleri ile prestijli projeleri dengelemeyi sürdürdü. 2021’de çizgi roman uyarlaması "The Suicide Squad" filminde Harley Quinn rolünü yeniden canlandırdı. 2022’de Damien Chazelle’in Hollywood’un altın çağına selam duran draması "Babylon"da hırslı bir aktrisi oynadı. Her ne kadar "Babylon" ve benzeri bazı yapımlar gişede beklenen başarıyı bulamasa da, Robbie 2023 yılında kariyerinin en parlak dönemine ulaştı. Oyuncu, ikonik Mattel bebeğine hayat verdiği "Barbie" filminde hem başrolü üstlendi hem de yapımcı kimliğiyle projeyi şekillendirdi. Greta Gerwig’in yönettiği "Barbie", beklenmedik bir kültürel fenomene dönüşerek dünya çapında 1,4 milyar dolardan fazla hasılat elde etti ve Robbie’nin kariyerindeki en yüksek gişe başarısı oldu. Film, bir yandan sinema sektöründe kadın yaratıcılığının gücünü kanıtladı; diğer yandan Robbie’ye yapımcı olarak da büyük onur getirdi. "Barbie", yılın en iyi filmi dalında Oscar’a aday gösterilince Robbie, filmin yapımcılarından biri olarak En İyi Film Oscarı’na ortak adaylık elde etti.
Bir zamanlar Avustralya’da pembe dizide boy gösteren genç Margot, artık Hollywood’un en prestijli ödüllerine aday gösterilen, hem kamera önünde hem arkasında söz sahibi bir güç haline gelmişti. Özel hayatında ise, göz önünde bir figür olmasına karşın mütevazı ve dengeli bir profil çiziyor. 2013 yılında II. Dünya Savaşı dramasının çekimleri sırasında tanıştığı İngiliz yardımcı yönetmen Tom Ackerley ile uzun soluklu bir ilişkiye başladı. Aralık 2016’da Avustralya’nın Byron Bay bölgesinde düzenlenen sade bir törenle evlenen ikili, nişan haberlerini bile kamuoyundan uzak tutarak ilişkilerini gözlerden uzakta yürütmeyi tercih etti. Robbie, yoğun kariyerine rağmen kısa süre önce annelik sevincini de tattı – ünlü oyuncu ve eşi Ackerley’nin ilk çocukları olan bir erkek bebek dünyaya geldi. Ailesine dair detayları medyadan uzak tutan Robbie, röportajlarında hayatının bu yeni dönemini “şahane ama özel” olarak nitelendirip, anne olduktan sonra da üretken kariyerine devam edeceğini vurguladı.
2024 itibarıyla Margot Robbie, Hollywood’un ticari ve sanatsal açıdan en güçlü isimlerinden biri konumunda. Bir aktris olarak gişe rekortmeni filmlerin aranılan yüzü, bir yapımcı olarak da ödül sezonunda söz sahibi işler çıkarabilen vizyoner bir yaratıcı haline geldi. Ufukta ise Robbie’yi daha da büyük projeler bekliyor. Barbie’deki başarısının ardından yeniden Ryan Gosling ile bir araya gelerek 1960’larda Avrupa’da geçmesi planlanan bir "Ocean’s Eleven" öncül filminde başrol alacağı duyuruldu. Ayrıca usta yönetmen Kogonada’nın romantik-fantezi türündeki "A Big Bold Beautiful Journey" filminde Colin Farrell ile birlikte rol alacak olan Robbie, bu yeni filmin 2025 yılında vizyona girmesiyle kariyerine taze bir sayfa eklemeye hazırlanıyor.
Doğduğu küçük kasabadan dünya yıldızlığına uzanan çizgisiyle Margot Robbie, genç yaşına rağmen sinema sektöründe bir “büyük, cesur ve güzel” yolculuğun mimarı oldu; kendi hikâyesini yaratıcı gücüyle yazmaya ve Hollywood’da iz bırakmaya tüm hızıyla devam ediyor.
City Homicide (2008)
.
Margot Robbie, ilk televizyon deneyimini Avustralya yapımı bu polisiye dizide konuk oyuncu olarak yaşadı. “Somersaulting Dogs” adlı bölümde genç bir karakter olan Caitlin Brentford’ı canlandırarak televizyona adım attı. Bu küçük rol, oyuncunun ekran kariyerinin başlangıcı oldu ve ona sektörde ilk deneyimini kazandırdı.
Review with Myles Barlow (2008)
.
Aynı yıl Robbie, komedi türündeki bu hiciv dizisinin bir bölümünde Kelly rolünde kısa bir görünüme imza attı. Televizyondaki bu tür küçük roller, onun Avustralya’daki tanınırlığını artırırken oyunculuk pratiği edinmesini sağladı.
Neighbours (2008–2011)
.
Robbie, Avustralya’nın uzun soluklu pembe dizisi "Neighbours"a Donna Freedman karakteriyle ilk büyük çıkışını yaptı. 2008’den 2011’e kadar 300’ü aşkın bölümde yer alarak dizinin ana kadrosunda bulundu. Bu rolüyle ülkesinde genç bir yıldız haline gelirken Logie Ödülleri’nde Yeni Kadın Yetenek dalında aday gösterilerek dikkat çekti. Kariyerine yön veren "Neighbours", Robbie’ye ABD piyasasının kapılarını açtı ve yıllar sonra 2022’de final bölümünde nostaljik bir konuk görünüm için diziye kısa bir geri dönüş yaptı.
Vigilante (2008)
.
Margot, aynı yıl sinemaya da adım atarak bu düşük bütçeli gerilim filminde Cassandra rolünü oynadı. "Vigilante", aktris için bir ilk film deneyimiydi ve Avustralya’da sınırlı kitlelere ulaşsa da Robbie’nin film kariyerini başlatan yapım oldu. Bu proje, onun beyaz perdedeki potansiyelini göstermesi açısından önemliydi.
Pan Am (2011–2012)
.
Robbie, Hollywood’a geçiş yaparak ABC kanalının bu dönem dramasında Laura Cameron karakterini canlandırdı. 1960’larda geçen ve bir havayolu şirketinin hosteslerine odaklanan "Pan Am", Robbie’nin ilk Amerikan dizisi oldu. Oyuncu, bu yapımda 14 bölüm boyunca rol alarak uluslararası izleyici kitlesine ilk kez hitap etti. Dizi sadece bir sezon sürse de, Robbie’nin Hollywood’daki kariyerine önemli bir başlangıç noktası sağladı ve ona ABD’de yeni fırsatlar getirdi.
About Time (2013)
.
Richard Curtis’in yönettiği bu romantik fantastik komedide Robbie, başroldeki Domhnall Gleeson’ın geçmişteki yaz aşkı Charlotte karakterini canlandırdı. Filmdeki rolü göreceli olarak küçük olsa da, Robbie ilk kez bir İngiliz yapımında yer aldı ve Rachel McAdams gibi isimlerle çalışma fırsatı buldu. "About Time", dünya genelinde beğeni toplayan sıcak bir romantik film olarak Robbie’nin uluslararası sinema arenasında görünmesine katkı sağladı.
The Wolf of Wall Street (2013)
.
Margot Robbie, Martin Scorsese’nin bu ünlü biyografik kara komedisinde başrol oyuncularından biri olarak Naomi Lapaglia karakterini canlandırdı. Ünlü borsa dolandırıcısı Jordan Belfort’un (Leonardo DiCaprio) eşi olan Naomi rolünde Robbie, güçlü Brooklyn aksanı ve çarpıcı performansıyla geniş çapta tanındı. Film, dünya çapında yaklaşık 392 milyon dolar gişe hasılatıyla büyük başarı elde etti ve En İyi Film dahil beş dalda Oscar adaylığı kazandı. Robbie için ise bu yapım uluslararası çapta çıkış rolü oldu; eleştirmenler onun performansını övgüyle karşıladı ve bir anda Hollywood’un aranan isimlerinden biri haline gelmesini sağladı.
Focus (2015)
.
Ünlü yıldızın, Will Smith ile birlikte başrolde yer aldığı bu suç komedisi-dram filminde usta dolandırıcı Jess Barrett rolünü üstlendi. İkili arasında geçen aldatmaca ve entrika hikâyesi karışık eleştiriler alsa da film gişede başarılı oldu ve dünya çapında 158,8 milyon dolar hasılat elde etti. "Focus", Robbie’nin yıldız statüsünü pekiştirdi ve farklı türlerdeki projelere uyum sağlayabildiğini gösterdi.
Z for Zachariah (2015)
.
Margot Robbie, Craig Zobel’in yönettiği bu post-apokaliptik dramada Ann Burden karakterini canlandırdı. Chiwetel Ejiofor ve Chris Pine ile başrolleri paylaştığı film, medeniyetin yok olduğu bir dünyada geçen minimalist bir hikâyeydi. Robbie, dindar ve güçlü bir genç kadın rolünde tek başına ayakta kalmaya çalışan bir karakter çizerek dramatik yeteneklerini sergiledi. "Z for Zachariah", her ne kadar gişede küçük bir yapım olarak kalsa da Sundance Film Festivali’nde gösterilerek eleştirmenlerin takdirini kazanmış ve Robbie’nin dram yeteneğini göstermiştir.
Suite Française (2015)
.
II. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da geçen bu romantik dram filminde Robbie, küçük bir rolde Céline Joseph karakterini canlandırdı. Michelle Williams ve Matthias Schoenaerts’ın başrolde olduğu yapım, Nazi işgali altındaki bir Fransız kasabasında geçen yasak aşk hikâyesini anlatıyordu. Margot Robbie’nin canlandırdığı Céline, kasabadaki genç bir kız olarak kısa süre görünse de, oyuncu bu rolde dönem dramalarına adapte olabileceğini gösterdi. Film, savaş atmosferini başarılı şekilde yansıtsa da sınırlı dağıtıma girdi.
The Big Short (2015)
.
Finans dünyasını konu alan ve Adam McKay’in yönettiği bu Oscar ödüllü filmde Robbie, kendisi olarak unutulmaz bir cameo yaptı. Film ortasında bir ara sahnede Robbie, lüks bir küvetin içinde şampanya yudumlarken finansal terimleri basitçe açıklayan beklenmedik bir anlatıcı olarak belirdi. Sadece birkaç dakikalık bu sürpriz sahne, karmaşık ekonomik kavramları eğlenceli bir dille anlatarak filmin mizahına katkıda bulundu ve izleyicilerin aklında yer etti.
Whiskey Tango Foxtrot (2016)
.
Robbie, Tina Fey ve Martin Freeman ile birlikte rol aldığı bu biyografik kara komedide İngiliz savaş muhabiri Tanya Vanderpoel karakterini canlandırdı. Afganistan’daki gazetecilerin yaşadıklarını konu alan filmde Robbie, sert bir haberci rolüyle karşımıza çıktı. "Whiskey Tango Foxtrot", Robbie’ye ilk kez gerçek bir kişinin anılarına dayanan bir hikâyede yer alma fırsatı sundu. Film gişede beklenen başarıyı yakalayamamış olsa da Robbie’nin komedi ve drama arasındaki dengeyi ustalıkla kurabildiğini gösterdi.
The Legend of Tarzan (2016)
.
Edgar Rice Burroughs’un klasik karakterine yeni bir yorum getiren bu macera filminde Robbie, Jane Porter (Jane Clayton) rolüyle başrolde yer aldı. Alexander Skarsgård’ın Tarzan’ına eşlik eden oyuncu, geleneksel “kurtarılmayı bekleyen kadın” klişesini kıran güçlü bir Jane portresi çizdi. "Tarzan Efsanesi", yüksek bütçeli bir Hollywood yapımı olarak Robbie’nin aksiyon türündeki ilk deneyimiydi ve dünya genelinde yüz milyonlarca dolarlık gişe hasılatı elde etti. Film her ne kadar eleştirmenlerden karışık yorumlar alsa da, Robbie’nin performansı ve kimyası övgü topladı; kendisi de bu rolü “kendi başının çaresine bakabilen bir Jane” olarak oynamayı özellikle önemsediğini vurguladı.
Suicide Squad (2016)
.
Robbie, DC Comics evrenine ait bu süper kötü anti-kahraman filminde Harley Quinn (Harleen Quinzel) rolüyle büyük bir çıkış yaptı. Psikiyatristken delişmen bir suçluya dönüşen Harley Quinn karakterine getirdiği enerjik ve çılgın yorum, filmi izleyenlerin beğenisini kazandı. "Suicide Squad", gösterime girdiği yıl önemli bir gişe başarısına imza attı ve dünya çapında 746 milyon dolar kazandı. Özellikle Robbie’nin canlandırdığı Harley Quinn, filmin en dikkat çekici unsurlarından biri olarak övüldü; hatta Rolling Stone dergisi Quinn’in “filmin en iyi yanı” olduğunu belirtti. Bu yapım sayesinde Robbie, çizgi roman uyarlamalarında ikonik bir karaktere hayat vererek dünya genelinde geniş bir hayran kitlesi edindi ve Harley Quinn rolüyle özdeşleşti.
I, Tonya (2017)
.
Bu biyografik kara komedide ABD’li buz patenci Tonya Harding’i canlandırarak kariyerinin en kritik rollerinden birine imza attı. Harding’in olimpik kariyerini ve skandallarla dolu yaşamını hem trajikomik hem de empatik bir yaklaşımla ekrana taşıyan Robbie, rolü için fiziksel ve duygusal bir dönüşüm geçirdi. Özellikle paten sahnelerinde inandırıcı olabilmek adına yoğun antrenman yapan oyuncu, Harding’in aksanını ve tavırlarını başarıyla yansıttı. "I, Tonya", Robbie’ye eleştirmenlerden büyük övgüler getirdi; performansıyla En İyi Kadın Oyuncu dalında hem Altın Küre hem BAFTA adaylığı elde etti ve en önemlisi Oscar’a aday gösterildi. Ayrıca Robbie, bu filmin yapımcılığını da üstlenerek yapımcı kimliğiyle de öne çıktı. Tonya Harding rolü, Robbie’nin oyunculuk yeteneğinin ve cesaretinin bir kanıtı olarak görülmekte ve kariyerinde bir dönüm noktası sayılmaktadır.
Goodbye Christopher Robin (2017)
.
A. A. Milne’nin Winnie-the-Pooh’u yaratma sürecini anlatan bu biyografik dramada Robbie, Milne’nin eşi Daphne de Sélincourt (Daphne Milne) karakterini canlandırdı. Domhnall Gleeson’ın yazar A. A. Milne’i oynadığı filmde Robbie, küçük oğlu Christopher Robin ve eşiyle birlikte savaş sonrası İngiltere’deki hayatı resmeden bir anne figürü sundu. "Goodbye Christopher Robin", Robbie’nin yüksek prodüksiyonlu dönem dramalarındaki ilk deneyimlerinden biriydi ve oyuncu, 1920’lerin İngiltere atmosferine başarıyla uyum sağladı. Film genel olarak olumlu eleştiriler aldı; Robbie’nin performansı ise geri plandaki destekleyici bir karakter olmasına rağmen duygu yüklü sahnelerdeki doğal oyunculuğuyla takdir topladı.
Terminal (2018)
Lucky Chap Entertainment
Robbie, hem başrolünü hem yapımcılığını üstlendiği bu stilize neo-noir gerilim filminde, çift kimlikli bir kiralık suikastçı olan Annie (takma adıyla Bonnie) karakterini canlandırdı. Film, karanlık bir şehirde kesişen intikam hikâyelerini anlatan görsel açıdan çarpıcı bir yapım olsa da eleştirmenlerden olumsuz yorumlar aldı. Robbie, "Terminal"de femme fatale tarzında çarpıcı bir performans sergilese de senaryonun zayıflığı ve tarzın içerik karşısında ağır basması nedeniyle film hedeflenen etkiyi yaratamadı. "Terminal", gişede de sönük kalarak Robbie’nin kariyerinde ticari bir başarı getirmeyen nadir işlerden biri oldu.
Mary Queen of Scots (2018)
.
Tarihi dram türündeki bu filmde Margot Robbie, İngiltere kraliçesi I. Elizabeth rolünde karşımıza çıktı. Robbie, İskoçya Kraliçesi Mary’yi canlandıran Saoirse Ronan ile birlikte 1500’lerin iktidar mücadelesini anlatan bu yapımda oynadı. Elizabeth rolü için Robbie, protez makyaj ve kostümlerle tanınmayacak hale gelerek fiziksel bir dönüşüm geçirdi; genç yaşta çiçek hastalığı izleri taşıyan, güvensizlikleri olan ama güçlü bir kraliçe portresi çizdi. "Mary Queen of Scots", kostüm tasarımı ve oyunculuk performanslarıyla övgü aldı ve Robbie’ye bu filmle Ekran Oyuncuları Birliği (SAG) Ödülleri’nde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adaylığı getirdi. Film, gişede mütevazı bir başarı sağlasa da, Robbie’nin dramatik ağırlığı yüksek bir rolde sergilediği performans onun saygın bir karakter oyuncusu olarak da kabul görmesini pekiştirdi.
Dreamland (2019)
.
Robbie, yapımcılığını da üstlendiği bu suç-dram filminde Büyük Buhran dönemi Amerika'sında geçen bir hikâyede Allison Wells adında banka soyguncusu bir kadını canlandırdı. Yaşamından kaçarken yaralı halde genç bir çiftçiyle yolları kesişen Allison karakteri, Robbie’ye feminen bir Bonnie and Clyde tarzı anti-kahraman rolü sunarak farklı bir yönünü gösterdi. "Dreamland" daha çok bağımsız film festivallerinde boy gösterip sınırlı vizyon şansı buldu; ancak Robbie’nin güçlü ekran cazibesi ve dönem atmosferine uyumu eleştirmenlerce takdir edildi. Kendi şirketi LuckyChap Entertainment aracılığıyla bu projeye imza atan Robbie, yapımcı kimliğiyle de iddialı projelere yatırım yapmaya devam edeceğini gösterdi.
Once Upon a Time in Hollywood (2019)
.
Quentin Tarantino’nun 1969 yılının Hollywood’una nostaljik bir bakış attığı bu filmde Robbie, aktris Sharon Tate rolünde yer aldı. Filmde Tate karakteri, Hollywood yıldızlığının masumiyetini temsil eden parlak ve neşeli bir figür olarak tasvir edilirken, Robbie minimal diyalogla çok şey anlatan bir performans ortaya koydu. Leonardo DiCaprio ve Brad Pitt gibi yıldızlarla birlikte rol aldığı bu yapım, 2019’un en çok ses getiren filmlerinden biri oldu. Robbie’nin Sharon Tate yorumu, eleştirmenler tarafından zarif ve saygılı bulundu; karakterin trajik gerçek hikâyesine uygun bir duyarlılıkla canlandırıldığı belirtildi. Bu rol, Robbie’ye En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında BAFTA adaylığı kazandırdı.
Bombshell (2019)
.
Robbie, Fox News’te patlak veren taciz skandalını konu alan bu dramatik filmde kurgusal karakter Kayla Pospisil rolünü üstlendi. Nicole Kidman ve Charlize Theron gibi yıldızların da yer aldığı "Bombshell", güçlü erkeklerin suistimallerine karşı sesini çıkaran kadınların hikâyesini anlatırken Robbie, genç ve hırslı bir haber spikeri olarak gerçek olaylardan esinlenen bir bileşke karakteri canlandırdı. Film boyunca karakterinin maruz kaldığı taciz ve baskı anlarını çarpıcı bir gerçekçilikle aktaran Robbie, özellikle bir ofis sahnesindeki duygu geçişleriyle övgü topladı. Bu performans ona kariyerinin ikinci Oscar adaylığını, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında getirdi.
Dollface (2019)
.
Robbie, yapımcısı olduğu Hulu dizisi "Dollface"in, “Mama Bear” adlı 1. sezon bölümünde Imelda isimli bir karakter olarak sürpriz bir şekilde ekrana geldi. Kadın arkadaşlıklarını konu alan bu komedi dizisindeki kısa görünümünde Robbie, başkahramanın hayal dünyasında beliren bir rehber karakteri canlandırdı. Kendi yönettiği bir projede oyuncu olarak da boy göstermesi, Robbie’nin kamera önünde ve arkasında çok yönlü bir yaratıcı olduğunu gösterdi. Bu eğlenceli konuk oyunculuk, hayranlarına beklenmedik bir jest oldu ve Robbie’nin espri anlayışını yansıttı.
Birds of Prey (2020)
DC
Margot Robbie, "Suicide Squad" sonrasında üçüncü kez Harley Quinn rolüne geri döndü ve bu kez merkezinde kadın anti-kahramanların olduğu bir çizgi roman uyarlamasını sırtladı. Harley Quinn’in Joker’den ayrıldıktan sonra kendi ayakları üzerinde durup yeni bir ekip kurmasını anlatan filmde Robbie, hem başrolü üstlendi hem de yapımcı olarak görev aldı. "Birds of Prey", kadın yönetmen (Cathy Yan) ve kadın oyuncu kadrosuyla süper kahraman janrında fark yaratan bir yapım oldu. Robbie, rengârenk kostümleri ve çılgın enerjisiyle canlandırdığı Harley Quinn karakterine derinlik katarak eleştirmenlerden bir kez daha övgü aldı. Film, dünya çapında 200 milyon doların üzerinde gişe geliri elde etse de R-rated (erişkin) olması ve pandemi öncesi dönemde vizyona girmesi nedeniyle beklentilerin biraz altında kaldı. Yine de Robbie’nin performansı ve filmin aksiyon sahneleri başarılı bulundu; aktris bu yapımla 2021 Critics’ Choice Süper Ödülleri’nde En İyi Aksiyon Filmi Kadın Oyuncu ödülünü kazanarak süper kahraman türünde de takdir topladı
The Suicide Squad (2021)
DC
Bu yapım, 2016’daki "Suicide Squad" filminin yarı-devamı niteliğinde James Gunn tarafından çekilen bir aksiyon-komedi oldu ve Robbie bir kez daha Harley Quinn olarak beyaz perdede boy gösterdi. Yeni bir ekiple ve daha absürt bir tonla ilerleyen film, selefine kıyasla eleştirmenlerden çok daha olumlu yorumlar aldı. Robbie’nin Harley Quinn performansı yine filmin en öne çıkan yönlerinden biri oldu; karakterin bu versiyonunda hem çocuksu anarşik ruhu hem de kendi ayakları üzerinde duran bağımsız yönü ustalıkla yansıtıldı. "The Suicide Squad", pandemi döneminde ve HBO Max platformuyla eş zamanlı çıktığı için gişede sınırlı kalsa da, Robbie’nin Quinn’e getirdiği taze yorum ve etkileyici aksiyon sekansları takdir edildi.
Amsterdam (2022)
.
Ünlü oyuncu, yönetmen David O. Russell’ın yıldızlarla dolu bu tarihi suç komedisinde Valerie Voze adında eksantrik bir hemşireyi canlandırdı. Christian Bale ve John David Washington ile birlikte üç yakın arkadaştan oluşan bir grubun parçası olarak 1930’ların komplolarına karışan Robbie, bohem ruhlu ve cesur bir karakter portresi çizdi. Ancak "Amsterdam", yüksek profilli oyuncu kadrosuna rağmen eleştirmenlerden zayıf yorumlar aldı ve gişede ciddi bir fiyasko yaşadı; yaklaşık 31 milyon dolar hasılat elde ederek bütçesini çıkaramadı. Film her ne kadar beklenen başarıyı sağlayamasa da Robbie, dönem atmosferine uygun oyunculuğuyla takdir edilen birkaç ögeden biriydi.
Babylon (2022)
.
Damien Chazelle’in 1920’lerin Hollywood’unu anlatan epik dramedi filminde Robbie, hırslı ve vahşi bir genç aktris olan Nellie LaRoy karakterini canlandırdı. Brad Pitt ve Diego Calva ile birlikte eski Hollywood’un yükseliş ve çöküş hikâyesini merkeze alan "Babylon", Robbie’ye kariyerinin en enerjik ve gözü kara performanslarından birini sunma fırsatı verdi. Nellie karakterinin çılgın partilerden duygusal çöküşlere uzanan yolculuğunda Robbie, sahnedeki karizmatik varlığı ve cesur oyunuyla eleştirmenlerden övgü topladı. Ancak film, görkemli prodüksiyonuna rağmen gişede beklentilerin çok altında kaldı ve dünya çapında sadece 65 milyon dolar civarı gelir elde ederek büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Yine de Robbie’nin performansı göz ardı edilmedi; aktris bu rolle En İyi Kadın Oyuncu (Müzikal veya Komedi) dalında Altın Küre ve Critics’ Choice adaylıkları elde etti.
Asteroid City (2023)
.
Wes Anderson’ın kendine özgü stiline sahip bu geniş kadrolu filmde Robbie, hikâyede kısa bir sekansda “aktörün eşi” rolüyle sürpriz bir cameo gerçekleştirdi. Film içinde bir oyun metninin parçası olarak görünen Robbie’nin sahnesi, duygusal açıdan dokunaklı bir an sunarak küçük ama etkili bir iz bıraktı. Ünlü yönetmen Anderson ile ilk kez çalışma fırsatı bulan Robbie, kısa görünümüne rağmen eleştirmenlerin dikkatini çekti ve filmin melankolik tonuna katkı sağlayan unutulmaz bir diyalog sahnesine imza attı.
Barbie (2023)
.
Robbie, ikonik oyuncak bebeğe dayanan Greta Gerwig yönetimindeki bu filmde Barbie rolüyle başrolde yer aldı ve aynı zamanda filmin yapımcılığını üstlendi. Film, Barbie’nin kendi mükemmel diyarından gerçek dünyaya yaptığı mizahi ve duygusal yolculuğu konu alırken Robbie, hem karaktere hayat verdi hem de proje geliştirme aşamasından itibaren yaratıcı katkılarda bulundu. "Barbie", parlak görselleri ve feminist alt metniyle 2023 yılının en sansasyonel yapımlarından biri haline geldi. Robbie’nin sıcak, komik ve incelikli performansı sayesinde Barbie figürüne insanilik ve derinlik kazandırıldı. Film vizyona girdikten sonra muazzam bir başarı kazanarak dünya çapında 1,447 milyar dolar gişe geliri elde etti ve 2023’ün en çok hasılat yapan filmi oldu. Bu olağanüstü başarı, Robbie’ye yapımcı olarak da büyük bir prestij getirdi. Barbie aynı zamanda eleştirmenlerden güçlü övgüler aldı ve En İyi Film de dahil olmak üzere birçok dalda Oscar’a aday gösterildi. Margot Robbie, Barbie rolüyle bir yandan popüler kültürde tarihî bir fenomene imza atarken bir yandan da kariyerindeki ilk En İyi Film Oscarı adaylığını (yapımcı sıfatıyla) elde etti.
A Big Bold Beautiful Journey (2025)
.
Güzel yıldızın başrolünde yer aldığı bu romantik-fantastik film, yönetmen Kogonada tarafından çekildi. Robbie filmde Sarah adında bir karakteri canlandırıyor ve hikâye, iki yabancının hayatlarını bağlayan inanılmaz bir yolculuğu konu alıyor. Colin Farrell, Kevin Kline ve Phoebe Waller-Bridge gibi isimlerle birlikte rol alan Robbie, bu yapımda ilk kez bir fantastik filmin merkezinde yer alacak. "A Big Bold Beautiful Journey", 19 Eylül 2025 tarihinde vizyona girecek.
Wuthering Heights (2026)
.
Emily Brontë’nin klasik aşk ve intikam romanının Emerald Fennell uyarlamasında Margot Robbie, başroldeki Catherine Earnshaw karakterini canlandıracak. Bu gotik psikolojik dram filmi, Robbie’yi edebiyatın en unutulmaz trajik kahramanlarından biri olarak beyaz perdeye taşıyacak. Filmde Robbie’ye Jacob Elordi (Heathcliff rolünde) ve Hong Chau gibi isimler eşlik ediyor. 13 Şubat 2026’da vizyona girmesi planlanan yapım, şimdiden Robbie’nin performansı açısından merak uyandırıyor. Emerald Fennell’in cesur uyarlaması sayesinde Robbie, bu projeyle muhtemelen ödül sezonunda da adından söz ettirecek ve klasik bir hikâyeye kendi yorumunu katma fırsatı bulacaktır.