Senaryosunu da Michelangelo Antonioni'nin "Blowup"ından (1966) etkilenerek ve fotoğrafın yanına sesli izlemeyi de ekleyerek yazan usta sinemacı Francis Ford Coppola'nın, yapımcılığını da üstlenmenin yanı sıra yönetmen koltuğunda da oturduğu “The Conversation”, 1,6 milyon dolarlık bütçesine karşın her türlü övgüyü fazlasıyla hak eden bir psikolojik gerilim filmi olarak çıkıyor karşımıza...
Yorumumuza, 5 Academy ödüllü Coppola'nın sinemaya gönül vermişlerce zaten malum olan filmografisine değinmeden, klostrofobik bir atmosferin hakim kılınarak çekilmiş olan filmin hikayesini kendimize temel alarak başlayacağız...
Yer, San Francisco Union Meydanı...
O an için hiç kimsenin gerçek kimliklerini bilmediği Mark (Frederic Forrest) ile Ann (Cindy Williams), tek başına yaşayan klasik caz tutkunu Harry Caul (Gene Hackman) ve ekibince izlenmektedir...
Ama Ann, kulağında kulaklığı olan Paul'ü (Michael Higgins) hemen fark eder ve böylelikle de Paul, bu oyunun dışında kalır...
Bizim Harry'nin, kendisine mesleğinin müzisyenlik olduğunu söylediği ve düzenli olarak evinin kirasını da ödediği Amy Fredericks (Teri Garr) adında bir sevgilisi de bulunmaktadır...
Neyse...
Mark ile Ann'in ses kayıtlarını, işin başındaki Direktör (Robert Duvall) yerine asistanı Martin Stett'e (Harrison Ford) teslim eden Harry, kendisine verilen zarf içindeki 15 bin dolar nakiti alıp gitmek yerine ses kayıtlarını geri kaparak uzaklaşır...
Her ne kadar Martin Harry'e, bu işe bulaşmaması gerektiğini söylese de Harry, duymazdan gelerek aldırmaz...
Zira Harry, bizzat işi kendisine veren Direktör ile tanışarak niyetini de öğrenmek istemektedir...
Yalnız bu arada öylesine ilginç bir olay yaşanır ki, Harry asansörde aniden Mark ve Ann ile karşılaşınca onların da Direktör ile aynı binada çalıştıklarını öğrenmiş olur...
Ve...
Doğal olarak konuya ilişkin merakı, daha da bir artar...
Kimdir bu çift ve ne yapmaktadırlar da Direktör onların peşindedir?
Hele de aldıkları ses kayıtlarında Mark'ın ağzından çıkan, "Fırsatını bulsa bizi öldürtürdü" sözcüklerini duyunca Harry, tamamen telaşlanır ve soluğu günah çıkartmak için gittiği kilisede alır...
Şöyle bir uğradığı izleme cihazları fuarında, kendisinin de Martin tarafından takip edildiğini anlayan Harry, tartıştıkları için yanından ayrılan Stanley'den (John Cazale) gönülsüzce de olsa yardım ister...
Yani şöyle böyle değil, vaziyet bayağı bir karışmıştır Harry açısından...
Üstelik şimdi yanlış numara tuşladığı gerekçesiyle telefonla Amy'e de ulaşamadığı gibi santralde Amy adına kayıtlı bir numarada mevcut değildir...
İyi mi?
Dakika 51...
Geride, sürpriz ters köşelere de yer verilen bomba gibi bir 62 dakika daha sizleri bekliyor olacak...
Aradan geçen bunca zamana kadar fırsat bulup da henüz izlememiş olanlara, Cannes Film Festivalinde, Coppola'ya Altın Palmiye Ödülünü kazandırmış olan bu filmi hararetle öneriyoruz...
Keyifli seyirler,