Mike Leigh, İngiliz yerlisi bir yönetmen. Filmlerinin temaları, kendi sorun ettiği konulardan, yaşamından,içinde yaşadığı topluma ilişkin gözlemlerinden çıkıyor. Hollywood'u önemsemediğini, İngiliz toplum yapısını göz önüne alarak filmler yapmayı herşeyin önünde tuttuğunu belirtiyor. Filmlerindeki hiç bir karaktere eleştirel gözle bakmadığını, genel olarak insanların onu büyülediğini zaten biraz da bu yüzden filmler yaptığını söylüyor. Daima Mutlu'nun "mutluluk hakkında bir film" olmadığını; hayatla gerçekçi, olgun, zeki ve odaklanmış bir biçimde baş etmekle ilgili olduğunu; düşüncesizce hadi bardağın dolu tarafına bakalım ve mutlu olalım önerisinde bulunmadığını söylüyor. Daima Mutlu filmi yüzeysel bir bakışla İngilizlerin Amelie'si gibi gelebilir ama öyle değil. Amelie daha sıradan, acıları, dramaları seven, yalnız, gerçek hayatı çok acımasız bulan idealist bir kız, daha "biz"den. Poppy ise hayata gerçekçi bir gözle bakmakla birlikte, onu kabul ediyor ve hüzünle kendini besleyip ruhunu şımartma çabası yok 1) Amelie daha çocukken hastayım bahanesiyle okumuyor, garson oluyor/ Poppy üniversite mezunu bir anaokulu öğretmeni 2) Amelie kaderci, büyükler ne derse inanıyor/Poppy bilime inanıyor hasta olunca doktora başvuruyor, gerekeni yapıyor 3)Amelie'nin bir sürü takıntısı var / Poppy hiç bir şeye takılmıyor 4) Amelie içinde bir boşluk hissediyor ve başkalarına yardım etmeye çalışması, küçük mutluluklar peşinde koşması falan bu boşluğu doldurmak için / Poppy şükürlü bir insan, hiç bir boşluk da hissetmiyor, kendine kimlik edinmek için saçma sapan işlerle vaktini geçirmiyor 5) Amelie eğlenmeyi pek bilmiyor, kendi yaşıtı arkadaşı hiç yok/Poppy'nin arkadaşları kendi yaşıtları ve yerine göre eğlenmeyi de biliyor 6) Amelie mutlu olmak istiyor, hedefi mutluluk/Poppy'nin herhangi bir hedefi yok o sadece hayat yolunda yürüyor, bisiklete biniyor, araba kullanıyor, dans ediyor,kürek çekiyor... Daima Mutlu bu bakımdan bir yol filmi, kahramanımız sürekli olarak yolda, hayat onun için bir yolculuk, varış noktası önemli değil. Bu bakımdan aslında bu Leigh'in film yapma tekniğiyle de örtüşüyor, bir hedefi ve senaryosu olmadan yalnızca yönetmenin kafasındaki tema ile filme başlıyorlar, uzun bir hazırlık dönemi yapılıyor oyuncularla, doğaçlamalar yapıyorlar ve senaryo en sonunda yazılıyor. Leigh'in bir özelliği de sanki sadece kamerasını koymuş ve çekmiş gibi oysaki tüm filmlerinde kamera hareketlerinden, renklere, senaryodan, ışıklandırmaya, filmin tüm unsurlarında bir bütünlük var. Filmdeki her şey yapılandırılmış, hiç bir şey tesadüfi değil, mesela Poppy'nin evde giydiği sabahlık, filmin ruh ikizi Cabiria'nın Geceleri'nden ilham almış. En küçük ayrıntı bile düşünülmüş, hiç bir şey anlamsızca orada durmuyor, hiç kimse anlamsız bir şey söylemiyor. Kolay görünen ama zor bir film. Benim için hayattan tatmin olup olmamakla, zor bir durumu davranışlarımızla daha da kötüleştirmekle, arkadaşlarımızla, iş arkadaşlarımızla, sevgililerimizle vb. eşit olmakla, bazı şeyleri kendine saklamakla, kendiyle barışık olmakla, hayatı kabul etmekle, hayata sakin yaklaşmakla ilgili düşünmemi sağlayan bir film.