En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
dolunay946
Takipçi
106 değerlendirmeler
Takip Et!
4,0
3 Kasım 2009 tarihinde eklendi
Üç Renk: BeyazYönetmen: Krzysztof KieslovwskiÜçlemenin ?eşitlik? kavramı üzerine kurulu ikinci halkası Beyaz? Polonya asıllı Karol (Zbigniew Zamachowski) ve fransız Dominique'in (Julie Delpy) boşanma davalarıyla başlar film. İkiside kuaför olan çift bir kuaförlük yarışmasında tanışmıştır, başlarda herşey seyrinde ilerlerken Karol'un kendi topraklarından ayrılıp eşiyle Fransa'ya yerleşmesiyle iktidarsızlık sorunu baş göstermiş ve beyaz tenli güzelimiz bu sorun üzerine boşanma davası açmıştır. (Yönetmen burada, Karol'un iktidarsızlığıyla aslında Polonya'nın Batı Avrupa üzerindeki iktidarsızlığına vurgu yapmış) Dilini bilmediği bir ülkenin mahkemesinde kendini savunamayan Karol hakime, aslında herkese ilk soruyu sorar: ?Eşitlik nerede?? (filme ruh veren ?eşitlik? kavramının geçtiği ilk sahnedir.) Karol, davadan sonra yabancı bir ülkede beş parasız kalır, kendi ülkesine gidecek kadar bile parası yoktur. Dominique çoktan bi valize doldurduğu eşyalarını oraya bırakıp gitmiş ve yalnız bırakmıştır onu.(Dominique karakterine hayat veren Delpy, acımasız tawırlarıyla nefret edilesi güzellikte bir performans sergilemiş) Geçimini kazandığı tarağıyla metro istasyonunda kendi ükesine ait şarkıları çalarken Nikolaj'la tanışır, Nikolaj'da Polonya asıllıdır ve ülkeye girişine yardım eder Karol'un. Filmin buradan sonrası adeta kendi topraklarında can bulmaya çalışan,yeniden filizlenen ve zamanla bambaşka birine dönüşen Karol'un hikayesi'Ne mi yapar Karol? Yıkılan sosyalist rejimden sonra Polonya'yı etkisi altına alan kapitalist rejimin kollarına bırakır kendini. Serbest Pazar ekonomisiyle kısa yoldan zengin olmak çok kolaydır, birilerinin sırtına basıp zirveye tırmanmak olağandır? Bu olağanlıktan yararlanmaksa Karol'un en doğal hakkıdır,hele ki yaşadıklarından sonra. Eski eşine karşı aşk ve intikam ateşiyle yanmakta olan Karol çok sinsi bir plan hazırlar. Bakalım eşinin ülkesinde düştüğü duruma eski eşini düşürebilecek midir ?Küçük bir adamın bu dünyada varolduğunu ispatlama çabası aslında film? Yönetmen eşitlik kavramını ?eşitsizlik? temasını gözümüze sokarcasına işleyerek anlatmış bizlere. Eşlerin eşitsizliğinden toplumların eşitsizliğine oradan ülkelerin eşitsizliğine geçiş yapmış usulca? beyazın saflığını anlamak için siyahın dibine vurmak gerekir bazen. Yönetmen de tam olarak bunu yapmış işte. Eşitsizlikle başlayıp karanlıkta kalan hayatlarla biten bir film; Beyaz?
Üç Renk üçlemesinin ikinci ve en beğendiğim filmi.İlkinden, yani Mavi’den, çok daha başarılı, sürükleyici ve de 'izlenesi' bir film.Film otoriteleri üçlemenin en zayıf halkası olarak görseler de bana göre tam tersi, en güçlü halka Beyaz...Karısı tarafından terkedilen bir adam olan Karol’un (Zbigniew Zamachowski), eski karısı Dominique’yi (Julie Delpy) tekrar kazanmaya çalışmasını anlatıyor film...Üçlemenin diğer filmleri gibi, arşivde bulunması ve en az bir kez izlenmesi gereken bir film Beyaz...
Kieslowski gerçekten bir sinema ustası...Filmlerinde sinemanın bir sanat dalı olduğunu kesin bir anlatımla belirtiyor.Beyaz filmi gerçekten de usta işi bir yapım oyunculuklar,atmosfer,Fransa ve Polonya manzaralarındaki Kieslowski yorumu ve Kieslowski kamerası...Üçlemeyi seyredince keşke hayatta olsaydı da daha bir çok filmini görebilseydim diyorum...Üç renk serisini mutlaka görün...
çok büyük bir yaratıcılık ve zeka ürünü,kieslowskinin sinemaya bakış açısının kalitesini ve siyasi yönü ağır basan toplumsal fikirlerini harmanlayan kısa bir film.renk üçlemesinin eşitlik kolu,hemen izleyiveriyorsunuz,oyuncular çok başarılı,kesinlikle bu üçlemeyi samimiyetle öneriyorum,sinema tarihinin şimdiden klasikleri arasına girmiş eserler çıkarttı kieslowski.hemen hemen her sahnesinden derin anlamlar ve yorumlar çıkartılabilir.örneğin blancın sonunda intikam almanın imkansızlığı düşüncesi yatıyor ki,sadece son beş dakika hakkında saatlerce analiz yapılabilir.gerçek sinema sanatı da budur zaten.
beyaz..üçlemenin ikinci filmi.kırmızı ve mavi ye göre daha politik.eşitlik gibi bir konuyu böyle bir kurguyla çekmek cesaret ister.çünkü eşit olalım diye haykıran birçok insanın aksine aslında sadece rekabeti isteyen insanların olduğunu yüksek sesle söylemek ciddi bir iştir.ve klasik anlatımlardan uzak "eşitlik" gibi bir konuyu işlerken politikayı geri planda tutmayı beceren ve bu konuya farklı bir noktadan bakan alkışlanması gereken bir film.
Uclemenin en neseli,en izlenebilir olani diyebiliriz...Adamin oyunclugu takdire deger,intikam icin denedigi yolsa hayli ilginc. Anlamlar guzel oturtulmus: madeni para,hapishane, birbirlerine olan ustunlukler... Anladigim kadariyla Beyaz rengini de gelinlik de kullanmis ve yakismis ama birkac metafor daha beklerdim
bu filmi izlemek için çok geç kaldığımı farkettim ve itiraf etmeliyim eğer bu siteye üye olmasaydım haberim bile olmazdı bu üçlemeden..hayatın gerçekliğini anlatan kadının bu kadar anlayışsız (yani istisnayi durumlarda) erkeğin bu kadar gönülden sevmesinin en çarpıcı hikayesi.. son sahnedeki adamın derine işleyen o bakışları hele birkez daha izlemeye değer..
Genelde ''Üç Renk'' serisinin tamamını izleyenler serinin en zayıf halkası olarak bu filmi görürler. Sanırım ilk filmdeki dramatik yoğunluk ve üçüncü filmdeki yalnızlık ve baskın melankoli havası sinemasal olarak daha çekici gelir izleyiciye. Bu filmdeki kara mizah ve komedi unsurunu serinin ruhuna pek yakıştıramazlar herhalde. Belki bu konuda haklılardır. Belki ''Üç Renk: Beyaz'' serinin geri kalan filmleriyle bir kimya sorunu yaşıyordur. Ama filmi tek başına ele aldığınız zaman ortaya çıkan şey gerçektende çok iyi.Kara mizah türü genelde çok denenen ama ortaya çıkan filmlerin çoğunda da pek başarılı olamayan bir alt türdür. Bu film bunu kırabilen nadir filmlerden. Hem gerçekten zekice hemde inanılmaz hüzünlü ve dokunaklı. İzleyeli 8 küsür yıl olmasına rağmen filmi hala unutamadım. Serinin diğer filmlerini de sevmekle birlikte benim için serinin en güzel filmi bu filmdir. Belki diğerlerinin dramatik tonuna yaklaşamıyor ama film kendi başına oldukça başarılı ve izleyene sinemasal anlamda büyük keyif veriyor. Aramızdan 1996 yılında ayrılmış büyük üstad Kieslowski'ye büyük saygılarla bu başarılı filmi herkese tavsiye ediyorum.
filmi geçtiğimiz günlerde izledim ve çok beğendim. ilişkileri kötüye giden bir çiftin hikayesini anlatmakta olan bu filmde özellikle kıskançlıklar çok güzel anlatılmış mükemmel bi zamanlama , dinle ve daha bir sürü sahne olmak üzere... ayrıca filmin başrol oyuncuları çok güzel bir performans sergilemişler. benim garibime giden hiç görmediğim içindir belki de , metronun kapıları kapandıktan sora insanların ellerinde içkilerle metroda sabahladıklarıdır. çok ilginç bi durum burda yoktur heralde. fransa ve polonyayı ise gene şiir gibi anlatmış usta yönetmen. bir de sevdiği kadına ulaşma çabasında olan bir adamın , ulaşabilmek için türlü işlere girmesini konu edinmiş ve son sahne gerçekten hüzünlendiriyor insanı. çok beğendim bu filmi de. 10 üzerinden 9 veriyorum.
beyaz kanımca üçlemenin en gerçekçi ve ayakları yere basan filmi. para ve iktidarsızlık gibi görece daha somut sorunlara eğildiğinden ve sürprizler, rastlantılar daha az yer aldığından böyle bir tarafı var.
ben beyazı maviden sonra izledim ve düşünüyorum ki vermek istediği mesajı izleyenleri filme daha çok bağlayarak veriyor polonyalı adamın doğallığını çok sevdim kadın bilinen güzellerden biri bence belki biraz daha masum bir tipi var
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.