Hesabım
    Duvak
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,5
    İyi
    Duvak

    Özel Bir Kumaştan, Baştan Dikilmelik <b>Duvak</b>

    Yazar: Orkan Şancı

    Ömrü kısacık bir çiçeği satın almaya, geçici bir mutluluk için para ödemeye değer mi?

    Ömrü kısacık, Beigbeder'nin dediği gibi belki de en fazla üç yıl sürecek bir duygu olan aşk için onca çabaya değer mi, değiyor mu? Bu sorulara olumlu yanıt verenler, acaba bilim insanlarının üzerinde mutabık kaldıkları şekliyle aşk'ın aslında bir tür hastalık olmasından mı böyle düşünüyor? Yoksa bir Sevgililer Günü haftası filmiyle ilgili yazıya fazla haşin başlangıç yaparak kuruntularımı bencilce ve gereksiz bir bollukla ifşa mı etmekteyim?

    Peki o zaman şöyle soralım; aşk her şeyi affeder mi? Kaçan, kendisini kovalayana dönüp baktığında ne hisseder, gün gelir aşık olabilir mi? Hatta filmimizden güç alarak daha da ileri gidelim: Şımarık, bencil bir genç kadın, kendisini ölesiye seven bir adama nasıl aşık olabilir? Bunu sağlayacak olan şey, sorunun yanıtı, kadında mı, erkekte midir; erkek kadında tam olarak ne bulur da, böyle peşinde koşar; neden değmediği zaman bile onu sevmekten vazgeçmez; ve de özetleyelim, insan değişebilir mi?

    Konusu, başrol oyuncuları, setten gelen ilk kareler ve nihayetinde fragmanıyla 2006'nın en merak edilen işlerinden biriydi Duvak... Çin'in egzotik mekanlarında geçen bu roman uyarlamasında, Edward Norton ve Naomi Watts gibi iki kalburüstü oyuncu son dönemin en parlak işlerinden birine imza atabilirdi. İmza derken kelimenin tam anlamıyla, zira ikili aynı zamanda filmin yapımcıları arasında.

    Sonunda filmi gördük ve anladık ki, tüm çekimleri Çin'de gerçekleştirilen filmin, Batılı ülkelerdeki eleştirilerinin vasat civarında seyretmesi hiç de şaşırtıcı değil. İyi hazırlanılmamış, Norton'ın altı yıl boyunca uğrunda tek başına savaştığı, biraz "yalnız" kalmış bir proje bu.

    İngiliz yazar W. Somerset Maugham'ın 1925 tarihli romanından senaryoyu uyarlayan isimle başlamalı belki de. Philadelphia için yazdığı senaryo ile Oscar'a aday gösterilen Ron Nyswaner, çok güzel bir noktaya doğru adımlarla ilerleyebilecek, böylece tam da 14 Şubat'ın safiyane havasına uygun düşecek bir filme imza atabilecekken kendisinden asla beklenmeyecek tekdüze bir metin çıkarmış. İki insan arasındaki aşkı anlatmak için koca Çin yetmemiş kendisine. Sızmış repliklerin arasına, söyletmemiş en güzel sözcüklerini öykünün.

    Dedik ya, aslında ekip sağlam. Çin'in muhteşem doğa güzelliklerinin hiç değilse bir kısmını, fonda da olsa seyrediyoruz. Tablolara yakışır ölçekli çekimler var. Görüntü yönetmeni Stuart Dryburgh gibi bir isim için düşük kalibreli kalıyor yine de, özellikle Oscar'a aday gösterildiği Piyano'da yaptıklarını hatırlayınca...

    İki kez Oscar'a aday gösterilmiş üstün oyuncu Edward Norton, çekilmesi için yıllarını verdiği filmde her zaman olduğu gibi iyi görünüyor, fazla söze hacet yok. Tugay'ı geri dörtlünün önünde oynatıp gol pası vermesini bekleyemeyeceğiniz gibi Norton da, kendisine tanınan alanda ölçülü ve sakin bir oyun ortaya koyuyor; ihanet eden karısına duyduğu aşkı bastırmaya çalışan Dr. Walter Fane olduğuna inandırıyor.

    21 Gram ile Oscar'a aday gösterilen güzeller güzeli Naomi Watts da, her ne kadar saçlarına bir türlü alışamasak da hissettirmesi gerekenleri hissettiriyor izleyiciye, çünkü hissediyor.

    Ancak bu iki eşsiz oyuncunun varlığına, kamera arkasındaki tüm hünerli ekibe rağmen yönetmen John Curran, senaristin engellemelerini bir türlü aşamıyor. Filmini finale taşırkenki aceleciliği, tempometre meraklılarının gözünden kaçmayacak cinsten. Dahası bazı kırılım noktalarını öyle kabaca geçiştiriyor ki, başlarda altını çizdiğimiz "insan gerçekten değişebilir mi?" sorusuna yanıt vermekten çok uzaklaşıyor. Güzelim planlar birbiriri ardına dizildiğinde, duygular ısındığında, karakterlerin gözleri yaşlandığında bile Curran, sinemanın gücünü göstermekten neredeyse Çin kadar uzağa düşüyor.

    Aldatılan kocanın cezalandırıcı eş pozisyonuna girmesi her ne kadar bazı Türk filmlerinden dahi tanıdık gelse de Duvak, çok özel bir kumaşı olduğunu herşeye rağmen hissettiriyor. Sanki yeniden atölyeye girilmesi, herşeyin baştan yapılması, dikişlerin doğru yerlere doğru hizada atılması gerekiyor.

    Duvak, bizim gibi kafayı bu tür şeylere takmayan, düşük tansiyonlu romantikler için elbette ki sakin güzellikler vaat ediyor. Hikayenin geçtiği Çin kasabasında kolera hüküm sürse de biliyoruz ki, aşıklar görmek istediklerini bulacaklar. Hani diyoruz ya, bazen doğru soruları sormak, yanıtları vermekten daha iyidir diye. Duvak da, öyle yapsaymış keşke. Aşk ve insanların değişmesi konusunda cevap vermeye yeltenmeseymiş. Zira yanıtı ne ikna edici ne de romantik...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top