Hesabım
    Terminatör 2: Mahşer Günü
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    5,0
    Kusursuz!
    Terminatör 2: Mahşer Günü

    Efsanenin üçüncü boyutu!

    Yazar: Fatih Yürür

    Mensubu olduğum jenerasyonun “efsane” ya da “kült” olarak nitelendirdiği yapımların, radikal olduğuna inanılan revizyonlarla birer ikişer beyazperdeye damladığı bir dönemde; Terminator 2: Mahşer Günü gibisinden bir köşe taşını, noktasına virgülüne pek de fazla dokunulmamış haliyle, olabilecek en toraman görüntü eşliğinde izlemek; başlı başına bir ritüel! Dolayısıyla, karşımızda 80’ler jenerasyonu için en alımlı haliyle doya sıya nostalji yaşayabilecekleri kaçırılmaz bir fırsat duruyor desek hiçbir şekilde abartıya kaçmış olmayız, olamayız!

    Popüler sinema ile yakından ilgilenen ve gittiği her filme küçük kardeşini yoldaş olarak yanına alan bir ağabeye sahip olmanın avantajını yaşayan şanslı nesilden olmam; T2 gibi bir efsaneyle olması gerekenden biraz daha erken tanışmama vesile olmuştu. Altyazı okumaktan bile aciz olduğum bir yaşta Kocaeli Orduevi Sineması’nda izleme şansı bulduğum T2, daha sonraki yıllarda pek çok jenerasyondaşım gibi benim de siberpunk sevgimi deri altına ustaca zerk etti ve en dramatik tabirle her şey bir daha geri dönülemeyecek bir hal aldı. Sinemada yaşanan ilk deneyimden sadece birkaç yıl sonra beyaz camın Pazar gecesi sinema kuşaklarının vazgeçilmez mahsullerinden biri haline gelen T2; her ne kadar 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren yeniden şekillenen bilimkurgu trendlerinin gerisinde kalmış gibi görünse de etkisinden ve albenisinden çok bir şey yitirmedi!

    James Cameron’un gözbebeği olan Terminator serisini, teknik anlamda dallandırıp budaklandırma arzusunun temeline, doğrudan doğruya filmin doğum tarihini alsak hiç de yanlış olmaz. Aslında bir nevi teknik inovasyon yolculuğu olarak da değerlendirilebilecek olan iki filmin ardından, bu kült üzerine harç maiyetindeki görsel hamleleri görmezden gelebilmek mümkün değil. Kimi zaman öykü evreninin tam ortasına dikmiş olduğu içeriği, hikayeyi ete kemiğe büründürmek için bir enstrüman olarak kullandığı ayrıksı tekniklerin bir adım gerisine doğru iteklemekten çekinmeyen Cameron; Terminator serisine yetiştiremeyip, sonradan öykü evrenine eklemleme ihtiyacı duyduğu ilk harici müdahaleyi ise, 1996 yılında hayata geçirdiği iki farklı proje ile yapmayı başarmıştı. Bunlardan ilki, Universal Stüdyoları için makyajlanan ve tıpkı Animatrix serisinin Matrix evrenini genişleten hikayecikler konsepti gibi, stüdyo ziyaretçilerine izletilen Cyberdyne’ın hayata geçirilme öyküsüydü. Preshow olarak adlandırılan ve ziyaretçilere, o zamana kadar gerçekleştirilmiş en etkili gerçek zamanlı 3D deneyimini yaşatan bu küçük şovun ardından Cameron; Terminator serisini “geleceğe taşıma” anlayışını bir süre daha sürdürmeyi başardı.

    Aynı yıl içerisinde, Schwarzenegger, Patrick ve Furlong’u; filmden beş yıl sonra bir araya getirdiği Battle Across Time ise; Cameron’un uzun vadede takıntı haline getireceği 3D konseptini bir adım daha ileri taşıyarak; izleyiciyi tamamen aksiyonun içerisine çekmeyi planlayan 12 dakikalık bir seyir deneyimi sunmayı hedefliyordu. Nihayetinde, Cameron’un bugün başlı başına bir sinemasal teknik miras olarak yarına taşımayı hedeflediği Avatar kumarının kökenlerini, Terminator serisi üzerinde yapılan bu cafcaflı güzellemeler üzerinden de değerlendirebilmek pekala mümkün. Bugünün koşullarında her ne kadar söylem olarak köhnediği iddia edilse de, dallanıp budaklandırılan tüm teknofobi ve teknokrasi çıkarımlarının bir iki katman altında hala Cameron’un Terminator’e entegre ettiği çıkarımları bulabildiğimizi inkar edebilir miyiz zaten?

    O halde bizler de, 26 yıl boyunca bir kitlenin başucu filmi olmayı başarmış ve yine aynı kitle için “serinin son filmi” olarak nitelendirilen T2’nin içeriğini yinelemek yerine, asıl merak edilen teknik ganimetlerine odaklanırsak pek de yanlış yapmayız. Akabinde, gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki; Cameron’un iki on yılı aşan sürenin ardından perdeye uğrayan 102 milyon dolar değerindeki siber efsanesi; kesinlikle ama kesinlikle George Lucas’ın Star Wars serisinin ilk üçlemesine “revizyon” adı altında yaptığı gayri meşru estetik ameliyatına benzemiyor! Nihayetinde karşımızdaki bilimkurgu mahsulü, insanlık tarihinin sonuna kadar çeşitli müdahaleler ile kabuk değiştirmeye meyilli bir pop kültür oyun hamuru değil; günün imkanları ile yeniden beyaz perdeye çağırılmış olan kemiksiz bir seksenler ruhu.

    Cameron’un bu ruhu ne kadar sahiplendiğine dair zaten en ufak bir şüphemiz yok. Kaldı ki T2, sinema tarihinin “üzerine taş koyulamayacağı” birkaç defa tescillenmiş olan yapımları arasında başı çekiyor. Hiç değilse üç farklı talihsiz “denemenin” ardından, birilerinin tamamen ticari kaygıyla bile olsa mirasa sahip çıkmasının vakti gelmişti hani! Bu bakımdan T2, her sezon bilmemkaç örneğini izlemekten bıktığımız ve sözüm ona 3D makyajıyla izleyiciye yutturulmaya çalışılan yapımların aksine, Cameron’un 21 yıl önce cesurca denediği teknik teçhizatın, bugün geldiği noktada sahip olduğu güçten sonuna kadar faydalanmayı hedefliyor!

    Tabi, tam da bu noktada özellikle de serinin hayranları olarak kendimize sormamız gereken bir başka soru ortaya çıkıyor: Sinema salonlarına koşturacak olmamızın sebebi Terminator 2: Mahşer Günü filmini 3D izlemek mi yoksa sadece en sevdiğimiz dostlarımızla birlikte gece seansına T2 bileti satın alacak olma şansını kazanmamız mı? Kabul edelim, geçmişimize dair pek az güzellik bugüne yara almadan taşınabiliyor ve T2, sinema salonlarımızı ziyaret eden bu düzgün boyanmış haliyle kesinlikle onlardan biri! Lakin zaten kusursuz kabul edilebilecek bir görsel tekniğin bu kadar temiz bir şekilde günümüze taşınmış olması, onu sadece geçmişe dair kült bir fetiş objesi olmaktan çıkarıp, yeni nesil izleyici için de keşfedilmesi gereken bir hazine haline getiriyor. O halde benliklerimizi Skynet’in sistemine kurban etmenin tam zamanı!

    Biraz daha presleyip, özetlememiz gerekirse;  olan Terminator 2: Mahşet Günü, bir kere daha ve muhtemelen son kez bizler için döndü!%MCEPASTEBIN%

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top