***as good as ıt gets*** (benden bu kadar)
oyuncular:jack nicholson(melvin udall),helen hunt(carol connelly),greg kinnear(simon bishop),cuba gooding jr.(frank sachs)
yönetmen:james l.brooks
ödüller:7 dalda oscar adaylığı,en iyi kadın ve erkek oyuncu dallarında oscar,en iyi erkek ve kadın oyuncu,en iyi film dallarında ise altın küre
kadrosunu oluşturan bireylerin -ustaların- gerek telaffuz gerekse mimik ve beden dilini kullanabilme alanlarında gösterdikleri başarı ve canlandırdıkları roller karşısında ne yapacağımızı şaşırdığımız ,aykırı karakterlerin barındığı,sağlam bir senaryoya sahip;yaşam rotamızı değiştirebilecek,hayata dair radikal kararlar almamızı sağlayabilecek unsurlara nadiren yer veren -ki bu hiçbir eksiklik yaratmıyor- ,toplumsal bir varlık olan insanın çevresindekilerle iletişiminin ,garson-müşteri ilişkisine varana dek işlendiği,,içerdiği tüm bu nitelikler nedeniyle listemin ilk satırlarını teşkil eden,muhteşem bir film;"benden bu kadar"
kuşkusuz,filmin en çarpıcı yanını nicholson ve hunt'un diyaloglarının yer aldığı sahneler oluşturuyor. bir filmin "gerçek bir sanat eseri" tadı vermesi, repliklerine bağlı değil midir zaten?
eser, -bir jack nicholson hayranıysanız- zihninizde canlana şu soruya verilebilecek en etkili ve tatmin edici yanıtı da sizden esirgemiyor:jack'e en çok yakışan,onunla özdeşleştirdiğimiz karakter hangisi?çapkın harry sanborn,bir adet deli gömleği ve çılgınca bir zekayla nasıl harikalar yaratılabildiğini keşfetmemizde büyük yardımı dokunan randle patrick mcmurphy ,asabi dr. buddy rydell kısa bir süre önce tanıştığımız -fazla söze gerek yok- acımasız costello mu?belki de melvin udall'dır.
nicholson'un,çok yönlülüğünün beraberinde getirdiği apayrı biçimlerde karşımıza çıkma konusundaki hafife alınamayacak düzeye erişen başarısı ,en iyi erkek oyuncu oscarı'nı ,1998 yılında 2. kez elde etmesini sağlıyor.elbette "deli giysisi"ne bürünmüş bir jack'i hayranlıkla seyrettikten sonra,bu aksi,aşırı titiz ihtiyara alışmamız biraz zaman alıyor;ama onu bu kalıba da oldukça yakıştırıyoruz.
oyuncu analizimin biraz uzun sürdüğünün farkındayım;ancak mevzu bay nicholson olunca saniye,dakika gibi kavramların en ufak bir değeri kalmıyor ne yazık ki!
neyse,biz huysuz udall'dan bahsedelim.-hazır olun,katliam başlıyor!- öyle bir insan tasarlamanızı istiyorum ki onunla tanışıp hala ona karşı sevgi beleyebilen,etrafında bulunup
ondan nefret etmekten kendini alıkoyabilen bir kişi bile barınmasın şu dünyada ve bu çekilmez
zat,kendini değiştirme yolunda tek bir adım atmaktan aciz olsun.abartıya başvurmadan, çevresindekilerin ona karşı tepkilerinin ne yönde olduğuna değinerek tanıtmaya başladığım melvin ,tüm bu nitelikleri bünyesinde fazlalık yapmıyormuş gibi, günde en az 25 sabun -5,10,3 cm ölçülerinde olduğunu zannediyoruz- tüketerek ve ukalalığın her harfinde belirdiği sıkıcı konferansların konuşmacısı konumunda bulunarak kendisinden iyice soğumamıza nende oluyor.
evet,kısacası taş kalpli,dayanılmaz ve fazlasıyla tuhaf özelliklere sahip bir amerikalı ile karşı karşıyayız.takıntılarıyla da ilgimizi çeken,üretken ve zeki yazar melvin;diğer bir ana karakter olan carol'la kurduğu sıcak bağ ile düzelebileceği umuduna kapılmamızı sağlıyor.gey komşusu simon'a karşı tavırlarını değiştirmeye kalkışması için uzun bir sürecin gerekli olduğunu biliyor ve bu olumsuzluğu fazla sorgulamıyoruz.
sahibinin bir facianın eşiğinden dönmesi üzerine açıkta kalan sevimli köpecik ...,kendine melvin'in evinde -çeşitli baskıların etkisiyle- bir yer ediniyor,tahminlerin aksine huysuzumuzla çok iyi anlaşıyor ve ondaki "insani duygular"ı harekete geçirmeyi başarıyor.
garson carol ise,melvin -dolayısıyla anlayışsızlık- karşısında direnebilen ender insanlardan-
dır ve kolaylıkla "melek" biçiminde betimlenebilir.çekilmez şahsımızın,doğduğundan beri astımla boğuşan oğluna yaptığı yardım,onunla melvin arasındaki karakter farkının bile önüne geçecek ve bu aksi adamla yakınlaşmasını beraberinde getirecektir.
türlü olaylar sonucu, birlikte bir tatile çıkmak zorunda kalan melvin,carol ve simon üçlüsü,
bu zaman zarfı içerisinde kendilerine dair daha önce fark edemedikleri birçok unsuru keşfeder,
irdeleme fırsatı bulamadıkları karakterlerini daha yakından inceler,artı ve eksileriyle tanışıp tek başlarına aşmakta güçlük çekebilecekleri sorunlarla yüzleşir ve üstesinden gelmeye çalışırlar.
toplanan bir kurul tarafından sahneden ödülsüz inemeyeceklerinde karar kılınan helen hunt ve jack nicholson ile ,"alışılmadık insanlar"ın yaşamlarına yönelik hazırlanmış,takdire layık bir senaryo aracılığıyla aralanan perde,1998 yılında seyircinin film tutkusunu iyice alevlemiş ve eser,alkış yağmuruna tutulmuştu.7 dalda oscar adayı film,sonuna kadar hak edilmiş,sinema tarihinin bu en etkili yapıtı karşısında boynu kıldan ince olan 2 heykelcikle geceden ayrılmıştı.
anlatılması,parmak basılması gereken o kadar çok kare var ki,en iyisi siz şu son tümceleri okuduktan sonra hemen bir cd'ciye uğrayın ve bu harika yapıttan koleksiyonunuzu mahrum bırakmayın.
dünyada bin bir çeşit insanın var olduğunun en büyük kanıtı,jack ve helen'in müthiş bir ikili olabileceklerine dair şüphelerinizi tamamen gideren,insanlardaki sönmüş olduğu sanılan birtakım duyguların biraz anlayış,sabır ve şefkatle canlanabileceğine yönelik ipuçları barındıran,başta yemek sahnesi olmak üzere her bölümünün dikkatlice incelenmesinin gerekliliğini bıkmadan yineleyebileceğim ,yaşamın tüm yük ve o bitmek tükenmek bilmeyen sorumluluklarından arındıran,zaten nicholson adını duyar duymaz çıldıran vatandaşlarımız için bu kadar lafı gerektirmeyen,eleştirmeye başladığımda bu denli bağlanabileceğimi düşünemediğim,berbat bir günün ardından gelen sıcak bir dost sesini andıran bir film.
benden bu kadar! (sakın bana hala koltuğunuzu terk etmediğinizi söylemeyin!)