Hesabım
    The Lost Weekend
    Ortalama puan
    3,1
    3 Puanlama
    The Lost Weekend hakkında görüşlerin ?

    1 Kullanıcı eleştirisi

    5
    0 Eleştiri
    4
    1 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    0 Eleştiri
    1
    0 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.094 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    10 Mayıs 2023 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da, Charles R. Jackson'ın aynı isimi romanından (1944) uyarlayarak Charles Brackett ile birlikte kaleme alan usta sinemacı Billy Wilder'ın yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu “The Lost Weekend”; alkolün pençesine düşmüş bir yazarın hikayesinin anlatıldığı, bir drama olarak geliyor karşımıza...

    Gelin isterseniz, aday gösterildiği yedi kategorideki Academy Ödülünden; "Başroldeki En İyi Erkek Oyuncu - Ray Milland", "En İyi Yönetmen - Billy Wilder", "En İyi Film" ve "En İyi Yazılmış Senaryo - Charles Brackett, Billy Wilder" dan oluşan dördünü almış olan bu sinema klasiğine biraz daha yakından bakalım...

    ***

    New York'ta yaşayan Don Birnam (Ray Milland) ile kardeşi Wick Birnam (Phillip Terry); çiftlik evlerinde geçirecekleri, Cuma, Cumartesi, Pazar ve Pazartesi'yi kapsayan dört günlük hafta sonu tatili için, bavullarını hazırlamaktadırlar...

    Böylelikle de, Wick'in deyimiyle...

    Ağaçlar, yeşillik, tatlı elma şarabı, tereyağı ve diğer her yerden daha soğuk suyu olan o kuyunun yanında olacaklardır...

    Ancak...

    Kardeşinin saydığı bu içecekler, Don'u kesinlikle kesmeyecek ve Don bunu; itiraf etmekten de çekinmeyecektir...

    ***

    Neyse...

    Bir ara Don, daktilosunu da yanında götürme kararı alır...

    Zira...

    Yazmayı planladığı romanına, orada başlamayı düşünmektedir...

    ***

    Her ne kadar Wick...

    Don, 10 gündür içkiye elini sürmediğini iddia etse de...

    Bundan pek emin olamamaktadır...

    ***

    Derken...

    Don'un apartman dairesinin kapı zili çalınır...

    Gelen, Don'un kız arkadaşı Helen St. James'tir (Jane Wyman)...

    Ve...

    Don'a, James Thurber'ın yeni çıkan çizgi mizah kitabı "The Thurber Carnival" (1945), Agatha Christie'den çok hoş bir cinayet romanı, sigara ve jiklet getirmiş olup; tatilde hoşça vakit geçirmesini dilemekte ve bolca uyumasının yanı sıra bolca süt, bolca elma suyu ve bolca buz gibi kuyu suyu içmesini de önermektedir...

    Kendisi de, Carnegie Hall'deki Bob Roller'ın şefliğini yaptığı klasik müzik konserine gitmekte olan Helen...

    ***

    Helen'in elinde iki konser bileti olduğunu duyan Don...

    Sınırları zorlayan tarzda bir sıkıştırma ile de olsa, bunu son derece sakıncalı bulan kardeşini; hem tatile üç saat sonraki bir diğer trenle, hem de konsere Helen ile beraber gitmeye ikna eder...

    Bunun için de...

    Altı yıllık bir süre boyunca, "alkole ilişkin vukuatlarıyla bilinen" Don'un bahaneleri de; ne Helen'e ne de Wick'e "hiç inandırıcı gelmeyecek" olan, eşyalarını toplayıp ardından da birazcık kestirmektir...

    ***

    Zaten...

    Çok geçmez...

    Wick ağabeyi Don'un, düşmemesi için evin penceresine iple bağlayarak aşağıya sallandırdığı viski şişesini tespit edip eline alarak; Don'un şaşkın bakışları arasında, kapağını açıp lavaboya boşaltır da...

    ***

    Son viski şişesindeki içkiyi de, yok etmiş olmanın verdiği rahatlıkla da...

    Wick ile Helen, konsere gitmek amacıyla evden çıktıkları anda; evin içinde koşuşturan Don, köşe bucağa zulaladığı diğer viski şişelerinin yerlerini birer birer yoklar...

    Ama...

    Öteki viski şişelerine de Wick, çoktan el koyarak imha etmiştir bile...

    ***

    İçki arama ve bulamamanın yol açtığı telaş ve panik ile iyice terleyerek dağılmışken Don, içeriden zincirlediği kapının açılmaya çalışıldığını fark eder...

    Bu kez gelen, temizlikçi kadın Bayan Foley'dir (Anita Sharp-Bolster) ve içeriye girmeye çalışmaktadır...

    ***

    Don temizliğin, o gün için mümkün olmadığını söylediğinde de Bayan Foley; kardeşi Wick'in, kendisinin temizlik ücreti olan 10 doları, mutfaktaki şekerliğin içine bırakıp bırakmadığını sorar...

    Evet...

    Gerçekten de, 10 dolar oradadır...

    Ancak viski içmeyi kafasına koymuş olan Don, o paraya el koyacaktır...

    ***

    Uzatmayalım...

    Ceketini sırtına geçiren Don, iki şişe ucuz viski satın alabileceği cebindeki 10 dolarla beraber soluğu; Bay Brophy'in (Eddie Laughton) içki dükkanında alacaktır...

    ***

    Dönüşte de...

    Meyhanesine uğrayarak birkaç duble viski içeceği Nat'e (Howard Da Silva), bu şişelerden birisini; bavuluna saklayacağı kardeşine taşıtarak, çiftlik evine götürülmesini sağlayacağını anlatırken diğer şişenin yakalanmasını istediğini de vurgulamaktadır...

    Çünkü bu durum...

    Kendisine benzer bir hızla alkol almanın sonuçlarını Nat'a:


    "Bu karaciğerimi yer bitirir değil mi? Böbreklerimi de çökertir, çok doğru... Peki, ya aklıma ne yapar?

    Bu tıpkı, bir balonun; kum torbaları atıldıktan sonra, havalanması gibi...

    Aniden, sıradan olan her şeyin üzerine çıkarsın... Özgüvenin yerine gelir, doruğa çıkar...

    Niagara şelalesinin üzerinde, bir ip cambazı gibi dolaşabilirsin...

    O heybetli insanlardan biri olursun...

    Musa heykelindeki sakala şekil veren, Michelangelo'ya dönüşürsün... Gün ışığını resmeden, Van Gogh olursun... İmparator konçertosunu çalan Horowitz'in yerine geçersin...

    Sinema hayatı tamamen yok olmadan önceki John Barrymore'sundur...

    Jesse James ve onun iki kardeşi olursun... Üçü birdensindir!

    William Shakespeare olursun...

    Ve orada, dışarıda uzanan şey; artık 3. Cadde değildir... O, Nil Nehridir ve Cleopatra'nın kayığı üzerinde yol almaktadır...

    Yelkenler mosmordur ve öyle hoş kokarlar ki, rüzgar bile onlara aşıktır... Kürekler gümüştendir ve flütlerin çıkardığı ezgilere ayak uydururlar..."


    Biçimindeki şiirsel bir dille betimleyen Don'a göre; içi rahatlayan kardeşinin, kendisinin üzerindeki baskısını azaltmasını sağlayacaktır...

    Dakika 18...

    Ray Milland'ın, (kapsamlı bir yorumunu da, yine bu mecrada paylaştığımız) "Barfly" da (1987) Henry karakterini canlandıran Mickey Rourke'unkine benzer sıra dışı performansının, damgasını vuracağı filmin geri kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürprizleri de bünyesinde barındıran, 83 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...

    Keyifli seyirler,
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top