Letters to the President
Yazar: Ayşegül Kesirli59. Berlin Film Festivali'nin en çok tartışılan filmlerinden biri Çek asıllı belgesel yönetmeni Petr Lom imzalı "Letters to the President"ti. Sert çıkışları, saldırgan dış politikası ve baskıcı tutumu ile dikkat çeken İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmadinejad'ın ülke içerisindeki imajı ve İran halkının sorunları üzerine odaklanan film, ilk gösteriminde İran asıllı Avrupalı sinemacılar tarafından protesto edildi. Bu protesto eyleminin duyurusunda, sinemacılar Berlin Film Festivali yönetimini molla rejimi ile işbirliği yapmakla, Petr Lom'u ise Ahmadinejad'ı insani yanı ağır basan, popüler bir lider olarak göstermekle suçlandılar.
"Letters to the President"ın bu tip suçlamalarla karşılaşmasının en önemli sebebi, Petr Lom'un hükümetten aldığı özel bir izin sayesinde Ahmadinejad'ı alışılmadık bir biçimde yakından görüntülemeyi başarması belki de.
Katıldığı birçok mitingde Ahmadinejad'ın hemen arkasında yer alan, sokaklarda serbestçe insanlarla konuşan ve devlet dairelerine girip, röportaj yapmayı başaran Lom, İran sınırları içinde beklenmedik bir özgürlükle hareket ediyor. Bu nedenle filmin amacı Ahmadinejad'ı insanileştirmek olmasa bile Lom'un kamerasını her mekanda rahatlıkla kullanabilmesi, ister istemez 'batılı' izleyenler ile Ahmadinejad arasındaki mesafeyi ortadan kaldırarak gidişata 'insani' bir hava katıyor.
Yönetmene tanınan bu özgürlük "Letters to the President"ın ilgi çekici bir karaktere kavuşmasına da büyük ölçüde yardımcı oluyor aslında. Petr Lom'un filmi, sözel düzeyde İran üzerine pek de yeni bir söylem üretmeyen derinliksiz, hatta aceleye gelmiş bir çalışma olsa da, görsel düzeyde seyredenlere birçok yenilik sunuyor. Lom, film süresince devlet dairelerinden, vatandaşların evlerine uzanan geniş bir alanda kamerasını açık tutarak bizlere İran'ın görünmeyen yüzünü tanıştırmaya uğraşıyor. Yönetmenin, kendine güvenen, cesur bir tavırla siyasi düzeyde Ahmadinejad'a böylesine yakın dururken, sosyal düzeyde Ahmadinejad alehine delil toplar bir biçimde İran sokaklarında dolaşması ise filme tehlikeli ve enteresan bir imaj kazandırıyor.
Kalabalık bir topluluğun izdiham görüntüleriyle açılan "Letters to the President," merkezine İran halkının devletten yardım istemek için Cumhurbaşkanı'na hitaben yazdığı mektupları yerleştiriyor. Yazdıkları mektupları zaman zaman elden zaman zaman posta yolu ile Ahmadinejad'a ulaştırılmaya çalışan çaresiz vatandaşların uğraşlarını gözler önüne seren film, gönderilen milyonlarca mektubun %70'inin cevaplandığının altını çiziyor. Sadece bu mektupları yanıtlamak için kurulan bir devlet dairesini ziyaret eden Lom'un çalışanlarla yaptığı konuşmalar, bu dairede görev yapanların gelen mektupları okuyarak ihtiyacı olanlara para yardımı yapılıp, yapılmayacağına karar verdiklerini kanıtlıyor.
Çoğunlukla halktan insanlarla yapılan rastgele konuşmalardan oluşan filmde, farklı yaşlardan, cinsiyetlerden ve sosyal sınıflardan kişileri bu mektupları yazmaya/yazmamaya iten nedenler araştırılmakta. Sokaktaki vatandaşların Ahmadinejad hakkındaki görüşlerini ve ondan beklentilerini açık eden bu nedenler, bir yerde filmin kendi cümlelerini oluşturmasına da yardımcı olmakta. Petr Lom, bu cümleleri oluşturmak için oldukça alışıldık bir metod olan tez, anti-tez, sentez yöntemini izlerken, öncelikle Ahmadinejad'ın kırsal bölgelerde gerçekleştirdiği mitinglerde çekimler yaparak bu mekanların nabzını tutmakta.
Tez aşamasında filmin, Ahmadinejad'ı Allah tarafından gönderilmiş bir kurtarıcı, bir halk kahramanı olarak nitelendiren kesimin görüşlerine yer verdiğini söyleyebiliriz. Ancak bu övgü yağmuru sırasında kameraya konuşan kişilerin kalabalıktan aldıkları 'konuşma' ya da 'sözlerine dikkat et' gibi ihtarları da kesmeden olduğu gibi filme dahil eden Lom'un, Ahmadinejad'a methiyeler düzen konuşmacıların övgülerini samimiyetsizleştirmek istediği de ortada. Bu yolla, İran'da düşünce özgürlüğünün nasıl işlendiğini gerçek zamanlı bir biçimde ortaya koymak isteyen Lom'un filmin kendi anti-tezini oluşturmasına zemin hazırlamak istediğini öne sürmek de mümkün.
"Letters to the President"ın gidişatı ilerledikçe konuşmacıların Ahmadinejad hakkındaki düşüncelerinin ve İran'ın sosyal sorunlarına dair yorumlarının da giderek daha keskin ve eleştirel bir boyut kazandığı açıkça görülüyor. Petr Lom'un üniversite öğrencileri ve şehir sakinleri ile gerçekleştirdiği çekimlerde, konuşanlar Ahmadinejad'a içi boş övgüler yağdırmak yerine yoksulluktan, işsizlikten ve baskı rejiminden şikayetlerini dile getiriyorlar. Kırsal bölgelerde yaşayan insanların Ahmadinejad'dan yardım istemek için yazdıkları mektupları ve hükümetin bu mektuplara karşılık yaptığı para yardımlarını da popülist ve kısa vaadeli çözümler olarak değerlendiriyorlar. Ahmadinejad'ı ihtiyacı olanlara iş ve hizmet götürmek yerine vatandaşlara rüşvet vermekle suçlayan bu değerlendirmeler, aslında bir noktada "Letters to the President"ın ortaya koymaya çalıştığı sentezin kendiliğinden oluşmasına da yardımcı oluyor.
59. Berlin Film Festivali'nin tıka basa dolu bir salonda izlenen ve protestolarla anılan filmi "Letters to the President," böylelikle her ne kadar Ahmadinejad'ı insani ve popüler bir lider olarak göstermeye çalışmakla suçlanıyor olsa da, esasında Ahmadinejad'ın iç politikasını, popülist tavrını ve baskıcı tutumunu eleştirmeye çalışan bir film olduğunu da kanıtlıyor. "Letters to the President," İran hakkında yeni sözler duymak için izlenebilecek bir çalışma değil belki. Ancak vaat ettiği görsel materyaller ve hikayesinin başarılı bir kompozisyon disiplini içerisinde ilerleyen gidişatı Petr Lom'un filmini izlenmeye değer kılıyor.