Klişeler, klişeler...
Yazar: Ali ErcivanTürk sinema izleyicisinin Darkness ile tanıdığı İspanyol yönetmen Jaume Balagueró'nun 2005 yapımı ikinci filmi Kırılgan (Frágiles), oldukça gecikmeli olarak bizim sinemalarımızda da yaz sezonu kontenjanından gösterime çıktı. Yine uluslararası bir oyuncu kadrosunun yer aldığı filmde, televizyonun Ally McBeal'i Calista Flockhart ile Moulin Rouge!'un kötü adamı Richard Roxburgh başrollerde.
Tarihı bir binadaki çocuk hastanesinde cereyan eden bir hayalet öyküsü anlatıyor Kırılgan. Tahliye edilmeye hazırlanan hastanede, yaşadığı tuhaf olaylar sebebiyle işi bırakan gece hemşiresinin yerine geçici olarak Flockhart'ın canlandırdığı Amy gelir. Bahsi geçen tuhaf olaylar, Charlotte adında bir kız çocuğunun hastanede dolaştığı rivayet edilen hayaleti ile kimi hastaların vücutlarındaki çeşitli kemiklerin sebepsiz yere kırılmasıdır.
Geneli itibarıyla gayet şık çekilmiş bir film olmasına rağmen, baştan aşağı türün klişeleri üzerine kurulmuş senaryosu, Kırılgan'ı sıradan bir film haline getiriyor. Bir çocuğun iki dünya arasında sıkışmış ruhu ile yaşayanlara rahat vermeyen öfkeli ve ürkünç hayalet, Japon sinemasından Hollywood'a kadar çok fazla örneğini izlediğimiz bir klişe zaten en baştan. Buna, geçmişindeki travmatik deneyimlerin etkisini üzerinden atamamış, hüzünlü ve anaç kadın kahramanımız, hayaletlerle iletişim içindeki çocuk ve hatta hoş sohbet, muzip bir siyah arkadaş da eklenince tamam oluyor.
Aşağı yukarı her adımı önceden tahmin edilebilen yapımın başrol oyuncusunun filmi taşımakta yetersiz kalması da bir başka problem. Daha perdede gözüktüğü ilk saniyelerde, karakterinin ruhsal bir çöküntü içinde olduğunu adeta haykıran Calista Flockhart, ağlak surat ifadesi ve abartılı oyunu sebebiyle, sempati duyulabilir bir karakter olamıyor. Lüzumlu lüzumsuz küfretmesi ve bu küfürlerin oyuncunun ağzına pek yakışmaması da cabası.
Aslında oyunculukların geneliyle ilgili bir inandırıcılık problemi var. Aktörlerin sürekli yanlış ya da gereğinden büyük ifadeler ve tonlamalar veriyor olmalarının sebebi yönetmenin yanlış yönlendirmesinden başka bir şey olarak görülemez bu durumda. Sanki kimse karakteriyle ilgili doğru vurguları yapamıyor.
Filmin en yükseldiği anlarda, karakterlerin durup gereksiz konuşmalar yapmaları da sahnelerin etkisini azaltıp ritmi düşürüyor. Filmlerinde, A sınıfı olmasalar bile şaşırtıcı sayılabilecek ölçüde uluslararası çeşitlilik gösteren oyuncu kadrolarını biraraya getirebilen bir yönetmenin, oyuncu yönetimi ve dramaturji konularında aslında böylesine zayıf olduğunu görmek şaşırtıcı.
Uyuyan Güzel masalını, Amy'den önceki hemşire Susan'ın, olayları çözmek için doğaüstünü inceleyen öğretilere yöneldiğini anlatmak amacıyla ustaca kullanan ve aynı masala yapılacak göndermelerin filmin geri kalanında da karşımıza çıkacağını hissettiren yönetmen, bunun altı yeterince doldurulmamış bir romantik yakınlaşmaya zemin hazırlamak için yeterli olacağını düşünüyor. Fakat doğrusu yanılıyor. Masalla filmin finalleri arasında kurmasını beklediğimiz paralellikleri de pek beklemediğimiz bir şekilde kullanıyor. Normalde uygunsuz karşılanabilecek bir çözümü, duygusallık kisvesi altında seyirciye yutturmayı deniyor.
Jaume Balagueró, bir Alejandro Amenabar değil. Kırılgan da, benzer bir kulvarda yarıştığı Diğerleri düzeyinde bir film değil. İğrençliklerle dolu Hollywood korku filmlerine kıyasla, daha duygusal ve atmosfere dayalı bir yapım olması tercih sebebi sayılabilir kimi seyirci için. Kendi türü içinde tümden başarısız bir örnek de sayılmaz. Son on beş dakikası içinde kısmî heyecanlar yaratmayı pekala başarıyor. Fakat genelinde iyi çizilememiş karakterleri, yönetmenin yanlış kullanımından kaynaklandığı belli başarısız oyunculukları ve klişelerin üzerine tek bir taş koymayan yapısı sebebiyle, önemsiz bir film olarak kalıyor.