<b>Rest</b>’i Gördük
Yazar: Irmak KoçkanBu hafta korku filmi severler için oldukça verimli ve eğlenceli bir hafta. Teenslasher sevenler için Kabus Gecesi, Japon korku sineması severler için Cevapsız Arama var. Şahsen bana en çok hitap eden ise korkunun büyük ustası olarak adlandırılabilecek Dario Argento'nun son filmi Rest, sonunda biz izleyicilerin karşısında.
90'ların Dario Argento için oldukça zorlu geçtiğini söyleyebiliriz. Bütün hayranlarının, "Üç Anne Üçlemesi"ni tamamlaması için Argento'nun üstüne gelmesi bir yana, yaptığı filmlerde eski gücünü gösterememesi herkesi üzmüştü. Ama karşımızda Argento olunca, bir korku-severin onun herhangi bir yapımına burun kıvıracağını da sanmıyorum. Genelde çoğu yönetmenin en üst düzeyde bir filmi olur ve onu aşabilmek için boşuna uğraşır durur. Diğer bütün filmleri de izleyiciler tarafından acımasızca başyapıtı ile karşılaştırılır. Argento bu konuda biraz daha şanslı sayılabilir, kimse sorarsanız sorun Suspiria'nın en bilinen ve ünlü filmi olduğu gerçeği değişmez, ama birçok hayranı Deep Red ve Inferno gibi filmleri de Suspiria'nın yanına yerleştirirler. Farkındayım ki ben de o acımasız seyirci kitlesi içindeyim. Ne yapabilirim ki? Bize bütün o eski kült filmlerini izleme şansını verip sonra da nasıl "şimdi de Il Fantasma dell'Opera'yı (Operadaki Hayalet) izleyin" diyebilir?
2000'lere de iyi bir başlangıç yaptığını söyleyebiliriz Argento'nun. Beklentileri yüzde yüz karşılayamasa da iyi bir giallo olan Uykusuz'la seyircilerini etkilemeyi kesinlikle başardı. Bu yüzden, biliyorum ki, ben dahil birçok Argento hayranı Rest'i büyük bir heyecanla bekledi.
Rest'den bahsetmeden önce, onun da bir giallo örneği olduğunu göz önünde bulundurmalıyız, çünkü klasik bir korku filmi bekleyenler kesinlikle yanlış filmdeler. Giallo terimi adını, İtalya'da basılan bir dizi gerilim kitabının sarı kapaklarından alır. Giallolar, kısaca "katil kim?" kitaplarıdır, seri katili bulmak da genellikle bir polise düşer. Bu kitaplardan adını alan sinema türünün en önemli yönetmenlerinden biri de Dario Argento olduğu için, onun filmlerini diğer korku filmleri ile aynı sınırlarda değerlendirmemiz imkansızdır.
Ancak şu var: hangi sınırlarda değerlendirirsek değerlendirerlim, Rest maalesef beklentileri karşılayamayacak bir film. Herhangi bir korku severi zaten çekmeyecek bir film bu; konu seri cinayetler işleyen bir katilin kim olduğunu araştıran polislerin etrafına dönüyor. Canavarlar, vampirler ya da hayaletler arıyorsanız, zaten Argento filmlerinde bulamazsınız. Argento'nun olağan görüntüleri haline gelmiş kanlı sahneler ise nedensiz bir şekilde minimuma indirilmiş durumda. Açıkçası benim için bir Argento filmi, şiddet sahnelerinin açıkça kullanılması, vücutların rahatsızlık duyulmadan sergilenebilmesi anlamına da geliyor. Filmin "gore" olarak sayılabilecek tek sahnesi öldürülmüş kızların cesetlerinin incelenmesi olunca, hayalkırıklığı kaçınılmaz oluyor. Kendi kızının oynadığı bir filmde bile tecavüz temasını rahatça işleyebilen bir yönetmene bu ağırbaşlılık pek yakışmıyor.
Filmde katil, yakaladığı kurbanların hayatını bağışlamak için polislerle poker oynamaya karar veriyor. İnternette oynadıkları oyunda, kazandığı her el için kurbanının bir parçasını kesiyor katil, eğer oyunu kazanırsa da kurbanını öldürüyor. Çok yenilikçi bir konu olmamakla birlikle, aslında ilgi çekici. Poker oyunu oynanırken web-cam, kaçırılmış kadınların korkulu suratlarını görmek, polisler için kesinlikle bir dezavantaj, bizim içinse yegane gerilim kaynağı.
Ne yazık ki, filmi izleyen birinin alabileceği en büyük mesaj, "kumar bütün kötülüklerin anasıdır." olur. Bir Argento filminin böyle bir mesaj vereceğini söylemeye çalışmıyorum kesinlikle, ama bağımsız bir gözle bakıldığında karşımıza çıkan da bu. Kumarın heyecanının hayatını etkilelemesine izin vermiş bir katil, kumar borcu yüzünden babasını kaybetmiş müfettiş Anna Mari, polislerin pokerde yenilmeleri yüzünden hayatını kaybeden kadınlar, kumarda oldukça şanslı olduğu için polislere yardımcı olmaya çalışan genç Remo'nun başına gelenler.Belki de Argento'nun istediği de buydu, insanlar filminden garip anlamlar çıkarırken arkasına yaslanıp gülebilmek. Ama ben isterdim ki, filmden çıktıktan sonra düşünüp anlam vermeye çalışacak başka sahnelerim olsun.
Ana iki karakteri canlandıran Stefania Rocca ve Liam Cunningham haricindeki diyaloglar oldukça bayat ve göze batıyor. Ancak ikilinin arasında gerçekten oldukça iyi bir elektrik var. Diğer yapaylıklar arasında ikilinin doğal ilişkisi filmin izlenebilir tek yanı. Bu bakımdan, Argento'nun başarılı olduğunu söyleyebiliriz, tüm dikkatleri Anna ve John çekiyor, zaten olması gereken de bu. Filmin başından sonuna kadar birkaç katil adayınız zaten oluyor, yani gidişat oldukça belli. Aslında klişeler ve kötü diyaloglar normalde Argento'nun filmlerine zarar veren özellikler değillerdir, şahsen Argento'nun arkasını bunlara dayadığına her zaman inanmışımdır. Argento'nun çekimlerinde katilin sadece ellerinin göründüğü sahnelerde kendi ellerini kullandığı gibi, bunlar da yönetmeinin bir çeşit alamet-i farikası olmuştur. Maalesef Argento'nun bu özelliği de olmasa, bu filmi izlenebilecek kılan pek fazla şey kalmış olmuyor.
Görüntü yönetmenliği, bu kez Benoit Debie'ye emanet edilmiş. Debie'nin, Dönüş Yok'un görüntülerinde de parmağı var. Ancak daha önceki Argento filmlerinden favorilerim Ronnie Taylor ya da Luciano Tovoli, kendilerini aratıyorlar. Debie kötü demiyorum, ama benim için Argento filmlerindeki buğulu görüntüler, bazen tek renkli bazen de karmaşık sekanslar, düz anlatımdan çok daha değerli. Belki bu gialloya öyle sürrealist bir ortam yakışmazdı, ama şunu da biliyorum ki yönetmen Argento oldukça, o görüntüler filmin uygun bir bölümüne rahatça yerleştirilirdi. Aslında daha filmi izlerken farkettim ki, filmin bas bas "ben bir Argento filmiyim" diye bağırmaması beni rahatsız etti. Bir yönetmenin kendisini tekrarlaması değil istediğim, Argento eski filmlerine yaptığı bir iki gönderme haricinde bir selam duruşunda bulunmamış, aynı zamanda da yönetmenin türe yeni birşeyler kattığı da söylenemez.
Gene de bir giallo örneği var karşımızda, ve biz bunları hergün göremiyoruz. Eminim ki, birçok Argento hayranı bu filmi gene de seveceklerdir. Ben de yönetmeni her ne kadar çok sevsem de, bana yeterli gelmediğini söyleyebilirm. İnsan sevdiklerinin başarılı olmasını bekliyor haliyle. Gene de itiraf etmeliyim ki, bir başkası bu filmi beğenmediğini söyleyince üzülüyorum, sanki Argento'ya haksızlık yapılıyormuş gibi hissediyorum. Bir yönetmeni kabullenmek böyle bir şey herhalde. Argento aslında anlatılamayacak kadar iyi, ama bir o kadar da kıymeti bilinmeyen bir yönetmen. Ne olursa olsun birşeyler üretmekten vazgeçmeyeceği belli. Asıl haber ise, yönetmenin bir sonraki film projesinin "Üç Anne Üçlemesi" ni tamamlayacak olması. Argento'nun 21. yüzyıla girerken kendi korku filmlerine yaklaşımının değişmediğini ummaktan başka şansımız yok.