Hesabım
    Hızlı ve Öfkeli: Tokyo Yarışı
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Hızlı ve Öfkeli: Tokyo Yarışı

    Hollywood Yollarında Turlayanlar...

    Yazar: Ali Ercivan

    Hollywood sineması en çok seri filmlerden ekmek yer oldu. Biraz başarılı olmuş bir aksiyon filminin devamının gelmesi kaçınılmaz. 2001 tarihli, haysiyetli aksiyon filmi Hızlı ve Öfkeli de bundan nasibini aldı tabii ama ilk filmin yıldızı Vin Diesel daha büyük projeleri (ve ücretleri) tercih edince, farklı çözümler üretildi. Paul Walker kendi çapında Hollywood'da var olmayı sürdürebilen, iyi kötü gişesi olan bir isim ve John Singleton imzalı filmi pekala başarıyla taşıdı. Fakat belli ki serinin daha sert bir imaja ihtiyacı vardı.

    Bu kez kameranın arkasında daha çömez bir yönetmen (Justin Lin); kameranın önünde ise yıldız mertebesine yakın durduğunu bile söyleyemeyeceğimiz, dikkatli seyircilerin Jarhead'deki yardımcı rolünden hatırlayacakları Lucas Black var. Yönetmenin kökeniyle de ilişkili olarak öykü Japonya'ya taşınmış. Ama bunu gerekçelendirmek için, karakterin babasının üzerine bir asker üniforması geçirmenin dışında, fazla bir çaba harcandığı söylenemez. Zaten sağlam ve taze bir öykü bu filmin niyetleri arasında yer almıyor. Burada satılan şey arabalar, hız ve aksiyon.

    Bu yanlış bir şey mi? Hor mu görülmeli? Hollywood denen sistemi bu filmler ayakta tutuyor. Seyircide de karşılığı var ki bu seri hala kendini döndürecek kadar gişe yapabiliyor. Arabaları seviyorsanız bu filmi izleyebilirsiniz. Veya araba yarışlarını. Ya da genel olarak popcorn aksiyon filmlerini. Ve ben sıkılmanız için sebep göremiyorum. Karşınızdaki işi çok ciddiye almaya kalkmadığınız sürece. Zira, sorumluluk duygusu gelişmemiş, sanki gerçek dünyaya adım atmaktan kaçınmak için kendini bol oyunlu bir arabalar dünyasına kapatmış bir grup yeniyetmenin maceraları anlatılıyor bu filmde. Ulaşılmak istenen hedef genelde bir kız; o halde yarıştırılan da bir bakıma erkeklik. Gençlerin eylemleri eğlence boyutunu aşıp birilerine zarar vermeye başladığında da, üretebildikleri tek çözüm yine araba yarışı yapmak.

    Dolayısıyla, film kendini hareketin peşine katıyor. Bu kez fona da Amerikan kültürünün egemenliği altında ağır bir yozlaşma geçirmiş Japon gençliği yerleşiyor. Ama fazla ahkam kesmeden. Nihayetinde insanlar güzel, arabalar güzel. Gerisi bahane.

    Doğrusu, filmi pekala keyifle izledim. Formülü takip eden, klişe bir öyküsü var tabii. Ama klişelerin başarısız bir uygulaması olduğunu söylemek haksızlık olur. Kişisel olarak en çok ilgimi çekense, teknik başarısı oldu. Daha önce de benzer türde, teknik olarak ortalamadan biraz daha karmaşık piyasa filmlerinin görüntü yönetmenliğini üstlenmiş olan Stephen F. Windon, kadrajlarından aydınlatmasına kadar son derece detaylı ve titiz bir iş çıkarmış. Birçoğu kendini başarıyla gizleyen görsel efektlerin de desteğiyle, bu tarz bir film için şaşırtıcı derecede karmaşık bir çalışma ortaya koyulmuş. Yönetmenin de özellikle kamera ve görsel efekt ekiplerini bu noktaya çektiği anlaşılıyor.

    Böyle bir filmin olmazsa olmazlarından biri de elbette müzikleridir. Ele aldığı dünyayı ve karakterleri gayet iyi yansıtan, doğru ve işlevsel müzik seçimleri söz konusu. Sadece özgün müziklerin biraz abartılı olduğu söylenebilir. Ama bu bile böyle bir film için yanlış bir tercih sayılmaz.

    Aslında sinema eleştirmenlerinin gözü kapalı reddedecekleri bir film olan Hızlı ve Öfkeli: Tokyo Yarışı'nı kendi vaatlerini karşılayan ve bir buçuk saat boyunca pekala iyi vakit geçirten bir yapım olarak nitelemekten kaçınmayacağım. Hem de arabalarla hiç aram olmamasına rağmen. Filmin finali, bir devam filmi için ipucu niteliği mi taşıyor, bilemiyorum. Ama yapılırsa, ben yine gidip izleyebilirim.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top