Konuyu değil filmi ele alırsak fena değil ancak konuyu ele alırsak kötü bir film bazı şeyleri anltmak için herşey sinema değildir hollywood buna iyice yaklaşmaya başladı üretkenliğin "sıfır"boyutuna gelinmesine iki adım kaldı bu adımları artık kimler atar burası mechul...
Capote, kabul etmek gerekir ki bu film herkese göre değil. Aslında bu biraz bu tarz filmlerden ne beklediğini bilmekle alakalı bişey. Bu ve bunun gibi biyografik filmlerde senaryodan öte ana karakter göze çarpar ve bencede öyle olmalıdır. Yani karakter bir anlamda senaryodur başlı başına senaryoyu o karakter yaratmıştır. Ama bazı filmlerde de olur ki bir senaryo vardır ve oyuncular o senaryo çerçevesinde ordan oraya savrulurlar...Yani anlatmak istediğim bu tarz filmlerden olağanüstü bir senaryo beklemek artık bana anlamsız geliyor. Çünkü ortada bir hayat hikayesi var sırf konu ilginç olsun diye yaşanmamış bir takım olayları o kişinin hayatına sokmak, öyleymiş gibi nitelendirmek yanlış olur. Bu filmde zaten truman capote’nun hayatında yeterince ilginçlikler yer alıyor zaten. Truman Capote gercektende dünyada gördüğüm en ilginç ve karmaşık insanlardan birisi. İnsanların kendisi sadece konuşma tarzından dolayı tanıdıklarını zannettiklerini söylüyor. Bu sözü beni çok etkiledi, gerçektende öyle değil mi bakın şöyle çevrenize sizi tanıdığını idda eden insanlara eminim sizden bir haberdir. Hatta bu konuda bay capote öyle ileri gidiyor ki zamanla çıkarları uğruna kendi kendini tanıyamaz hale geliyor. Hatta filmin sonlarında capote’ye harper lee(catherine keener) sanıkları kurtarmak istediğini ama bunun için hiç bir şey yapmadığını hatırlatıyor. İşte benim için filmin en can alıcı sahnesi buydu. Hayatımda duyduğum en manalı sözleri sarfetti catherine keener... Bu sözler üzerine uzunca düşündüm halada zaman zaman düşünmekteyim bir insan neden hem ister hemde yapmak istemez...Bütün bunlar bir yana film oldukça sade ve düz bir anlatım uslubuyla izleyiciyi zaman zaman sıksada yinede önemsenecek kadar başarılı bir film. Filmde kendimce eksik bulduğum tek şey özgün müziklerin son derece gelişigüzel ve çok az yerde çalmasıydı. Belirtmeden gecemeyeceğim philip seymour hoffman gerçekten muhteşemdi belki bu filmi bu kadar önemsememin sebebi o olsa gerek, harper lee rolündeki catherine keener de yılın en iyi yardımcı rollerinden birinı canlandırdı. Her ikiside bağımsız sinemadan gelmelerinin avantajını yaşadılar, çünkü bu rolleri sıradan bir oyuncunun kaldırması mümkün değil...
hoffmani "patch adams" filminde robin williams in ukala oda arkadasi olarak tanidim..derslerindeki basarilarindan aldigi odullerle ovunen zengin cocugu,buna karsin robin williams da kucukken yaptigi bir resmin panoya asilmasini ornek gosteren mutevazi bir adam:) capote filmi hoffmani gozumde cok buyutmedi aslinda..ama takdir etmemek haksizlik olur..azalmayan istikrari goze carpiyor..buna ragmen filmin agir tonda ilerleyen sıkıcılıgından kendimi alamadim..aykiri roller dikkat cekiyor ve hoffmanda escinsel bir yazar roluyle oscara uzandi...
seyirlik,izlenmesi gereken bir film olduğu tartışılmaz capote'nin.senaryo açısındanda oldukça can alıcı noktalara sahip.philip seymour hoffman ise kullandığı ses tonuyla bile insanın ilgisini çekecek bir performans göstermiş.ayrıca karakter rollerinin kadını catherine keener'ın bu filmde yer alması bir diğer güzellik.senaryonun o can alıcı noktaları hariç genel olarak filmin konusu da güzel.ama eksik birşeyler var ki,bu film benim favorilerim arasında değil ve o eksik şeyin ne olduğunu da çözemiyorum.yani açıklanamayan bir belirsizlik var.sonuç olarak iyi,hoş;ama(her zamanki gibi) ne yılın filmi,ne asrın filmi ne de bir başka en olacak bir film değil.orta kıvamda iyiye daha yakın güzel bir film.budur=)
Bir romanın yazılış sürecini ve bu sürecin bir yazarda yarattığı psikolojik çöküşü anlatan ’Capote’filmi sinema izleyicisinin pek de rağbet etmediği;ama senenin iyi filmlerinden biriydi. Amerikan edebiyatında önemli bir yeri olan egzantrik ve efemine bir kişiliği çelişkileriyle birlikte yansıtan film, 60’lar ortasındaki amerikan toplumundan çarpıcı sosyolojik kesitler sunuyordu.Bir tarafta muhafazakar,içe dönük bir kültürün temsil edildiği’sessizler’dünyası,diğer tarafta ise entellektüel piramidin tepesindeki Amerikan sosyetik aydın çevreleri...Çocukluğunda büyük zorluklar yaşamış,eşcinsel kimliği,fiziksel görünümü ve alışılagelmişin dışındaki konuşma tarzıyla hep dışlanmış bir yazar olan Capote,Kansas’ta bir çiftçi ailesinin öldürülmesiyle sonlanan bir cinayete merak sarar.Kafasında bir tür belgesel roman yazmayı tasarlamaktadır.Bunun için Kansas’ta cinayetin işlendiği kasabaya giden Capote,kasaba halkıyla olduğu kadar,cinayet zanlılarıyla da röportajlar gerçekleştirir.’Suçluların dünyası’na giren yazar bu dünyanın ne anlamlar içerdiğini kendi geçmişinden de çok iyi bildiği için zanlılların dışlanmışlıklarıyla kendi dışlanmışlığı arasında inceden inceye bir parelelik kurar.2 cinayet zanlısıyla hapishanede yaptığı görüşmeler sonucunda 1966 yılında ’soğukkanlılıkla’adlı romanını tamamlayacaktır.Roman yazılmasına yazılacaktır;ama bu süre içerisinde zanlıları ’makyavelist’bir tavırla kaderlerine terk eden,onları adeta bir nesne gibi kullanan yazar, idamlardan sonra büyük bir duygusal travma yaşayacaktır.Bundan sonra ölümüne kadar (1984)hiç bir roman yazamayacak,hayatının geri kalan kısmını bir tür ’iç hesaplaşma’yla geçirecektir... Lafı uzatmadan son olarak sinemaseverlerin çok iyi bildiği o notu düşelim:Capote’yi canlandıran Philip Seymour Hoffman,eşsiz oyunculuğuyla en iyi erkek oyuncu oscarına ulaştı.İnanılmaz bir gerçeklikle can verdiği ’Capote’rolüyle ne kadar iyi bir ’metot oyuncusu’olduğunu bütün sinemaseverlerin zihinlerine unutulmaz bir şekilde çakmış oldu...
büyük umutla gittim filme ama filmin agır ilerlemesi beni biraz sıksada,başrol oyuncusu Hoffmanın oyunculugu gayet iyiydi,keşke film daha sürükleyici olabilseydi.
İki hafta falan oluyor filmi izleyeli.Ben çok beğendim.P.S Hoffman ın epey iyi olmasını bekliyordum zaten, hakikatende öyle olduğunu görmüş oldum,sevinçliyim:) Mimikler, ses tonu, tavırları... Capote ile tanışmak isterdim. Özellikle topluluğa bir şeyler anlatırkenki hali çok eğlendirdi beni. Yakın zamanda In Cold Blood u okumayı planlıyorum. Oyunculuk dışında görüntülerinde iyi olduğunu söyleyebilirim kesinlikle, kamera son derece durgundu hiç yormuyor. Birçok kişiye kasvetli veya sıkıcı gelebilir fakat benim favorilerim çoğunlukla bu tarz filmlerden çıkıyor. Ne diyeyim daha, seyredilesi bir film...
Ba$rol oyuncumuz Hoffman iyi oynamı$, ama aynı $eyi filmin geneli için söyleyemeyeceğim.İzlerken sıkıldım, oldukça ağır bir tempoya sahip, sürükleyicilik yok..Vizyonda çok daha güzel filmler var..Tercih sizin..
böyle bir konusu olan filminde daha hareketli ve akıcı olmalıydı.nedense her sene böyle bir ya da iki filmi oscar adayı yapıyolar.enteresan gercekten.adaylar belli oldugu zamanda 2 film yarısıyo gerısı bos.onlarıda oyuncukla felen gecistiriyolar.neden aday filmlerinin hepsi birbiriyle yarisacak durumda olmuyor.neyse gelelim capoteye konusu iyi oyunculuklar iyi yönetmende bence iyi ama nedense anlamıyorum film kötü.hoffman zaten begendigim bir oyuncuydu oscarıda hakediyodu tamam da artık oscarı bazı insanları taklıt edenlermi alacak gecen senede jamie fox aldi ayni sekilde .neyse sıkıntıya gelebiliyosaniz buyrun bu oscar adayı filmi BÜYÜK BİR KEYİFLE izleyin
Çok başarılı bir film.Capote filmi, bir romanın nasıl yazıldığını, Truman Capote’un hangi zorluklarla kaşılaştığını, içinde bulunduğu buhranlı dönemi çok realist açılımlarla anlatan yani kısaca bir döneme ve renkli bir yazara ayna tutan bir yapım.Ve bununla beraber bir yazarın üretimden vazgeçip ruhsal çöküşü de oldukça trajedik.Kimilerine göre sıkıcı olabilir bu film.Özellikle amerikan edebiyatının duayenlerinden Truman Capote’u tanımak,philip seymour hoffman ve catherine keener’ın göz alıcı performanslarını görmek isteyenler için film daha bir ilgiyle izlenebilir.
biliorum birçoklarınız bana karşı çıkcak ama... hoffman şu ana kadar gördüğüm en abartılı oyunculuğunu sergilemiş. ben hoffman'ı severim.. belli ki çok çalışmış rolüne ama çok abartmış... aşırıya kaçmış falan... daha da önemlisi bu film o kadar Oscar için yapılmış bir film ki... ama film değil hoffman oscar alsın diye yapılmış bir film... tek bir karakter üzerine odaklanışı ve hikayeyi (aslında çok güzel bir hikaye) geri hem de çok geri plana atışı bunu açıkça belli ediyor zaten. işte böyle... zaten çok sıkıcı bir film olduğunu söylememe gerek yok, yeterince sıkıcı denmiş filme.. benim puanım 3/10 o da hoffman'ın hatrı için...
Gerçekten ilginç bir film var karşımızda. İlk önce şunu belirteyim Phillip Hoffman çok mükkemel bir performans gösteriyor ve Oscar’ı da gerçekten hak etmiş. Bilindiği gibi genelde ve nedense hep yardımcı rollerde karakter oyuncusu olarak filmlerde boy gösteren Hoffman bu filmde resmen turnayı gözünden vurmuş. Bence bundan önce oynadığı 25th Hour filminde çok başarılı bir performans göstermişti ama kaale bile alınmadı, artık bu performansıyla sanırım yönetmenler Hoffman diğer filmlerde hak ettiği başrol oyunculuğunu verir. Üstelik Hoffman hiç te kendi karakterine uymayan çok zor ve egzantrik bir karakteri canlandırıyor. Ancak, ben maalesef filme bir türlü ısınamadım hatta vasat üstü buldum. Bu maalesef Hollywood tarzı otobiyografik filmlerde karşılaştığımız bir şey, yani yönetmen sizin konudaki karakteri bildiğinizi hatta senaryoda işleyen konuya da bildiğiniz varsayıp, hiçbir background bilgisi vermedeni konunun detayına giriyor. Nitekim, konudan bir haber olan seyirci içinde film çekilmez oluyor. Aslında, bütün otobiyografik tarzı film yapan yönetmenlerin Ray filmini örnek almaları gerekir, Ray filmi bu anlamda çok güzel bir örnek. Saygılar.
Benimde yorumum diğer arkadaşlardan pek farksız olmayacak. Ana karakter gerçekten güzel iş çıkarmış ve bencede oscar ı haketmiş. Film ise tam bi sıkıntıdan ibaret. Neye varmaya çalışıyor, odaklanmaya çalıştığı şey ne belli değil. Cidden sıkılarak izledim. Bu konu ile bence olsa olsa 20 dk lık bi film olurdu.
Fılmı henuz ızlemedım fakat soyleyecek bır ıkı sozum de tabı kı yok degıl bu fılm ıcın.Akademinin bir takım durumlara zaafı var,malum..Bunların en belirgin olanı,kendini makyajla tanınmaz hale getıren oyuncular bir de ustune harkulade oyunculuklarını eklediklerinde, akademi de oyuncuların performanslarını doya doya yiyip bitiriyor, tesekkur manasında ıse de yanına Oscar ından ikram ediyor..Gecmıs e bakarsak "Saatler" de Nicole Kidman Virginia Woolf performansı ve inanılmaz oyunculuğuyla Oscar ı böyle kucakladı. "Cani" deki Charlize Theron da bu sekılde,ve bir sürü isim daha... Philip Seymor Hoffman da bunu yapıyor ve sadece Akademinin sevgisini kazanmakla kalmıyor, az görürür bir durumla da karşılaşıp, aday oldugu tüm erkek oyuncu dallarındakı odullerı de sılıp supuruyor. 2005 sonu-2006 yılı , ozellıkle ses getırme ve basarı anlamında bırkac ısımle bırlıkte Philip Seymor Hoffman yılı olacak fakat oyuncu bazında konusursak kesinlikle onun dıyebılrız.(Jake Gyllenhall da muhtesemdı.Onu da kesınlıkle unutmamak gerek!.) Bagımsız fılmlerın ve bır anlamda gonullerın kralı Phılıp sohretın tadını cıkara dursun , bız sınemaseverler de onun dıger projelerınde karsımıza nasıl cıkacagını merak eder durumdayız..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.