Sansasyonun Peşinde <br>Sansasyonel Bir Yazar
Yazar: Ali ErcivanBu yılın sürpriz filmlerinden biri Capote. ve OltadaBalık ÇantadaKeklik gibi filmlerin yakışıklı oğlanı olarak tanıdığımız aktör Dan Futterman'ın senaryosuyla düşük bütçeli bir biyografi olarak ortaya çıktığında, bu yılın ödül sezonuna böylesine damgasını vurabileceğini pek düşünmemiştik. Fakat En İyi Film dahil 5 dalda aday gösterildiği Akademi ödüllerinden, Philip Seymour Hoffman'a En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ını kazandırarak ayrıldı.
Film, 20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Truman Capote'nin, en önemli eseri sayılan In Cold Blood'ı ortaya çıkarış sürecini anlatıyor. Kansas eyaletinde işlenen bir cinayetten gazeteler aracılığıyla haberdar olan Capote, bu olay üzerine bir yazı hazırlamak için, çalıştığı New Yorker dergisinin editörünü ikna ediyor. Fakat yazının içeriği bir makalenin boyutlarını aşıp Amerikan edebiyatının çehresini değiştirecek bir romana dönüşüyor.
Capote, farklı katmanları olan bir film. Asıl amacı, bir olaydan ziyade bir adamı ve bir yazar olan bu adamın en ünlü eserini yaratım sürecini anlatmak. Özellikle sevilesi bir adam da değil bu. Kitabı için birçok kez görüştüğü ve samimi olmayan bir yakınlık gösterdiği idam mahkumu Perry Smith'in yardım beklentileriyle ilgilenmiyor ama buna rağmen adamın boş yere umutlanmasına da göz yumuyor. Sansasyonel ve gerçekçi bir eser ortaya çıkarmak onun esas önceliği. Bu uğurda sahte bir dostluk göstererek bir idam mahkumunu boş umutlarla beslemekten çekinmiyor. Bütün bu süreç kendisi için de yıpratıcı olsa bile.
Truman Capote'yi bütün sivri ve ilgi çekici taraflarıyla ele alan film, ona karşı yine de mesafeli. Seyirci daha ziyade, ahlaki açıdan daha doğru bir noktada durduğunu hissettiğimiz Harper Lee ile bağ kurabiliyor. Bu arada, Lee'nin de kendi başyapıtı "Bülbülü Öldürmek"'i aynı dönemde yazmış olması filmin biyografik boyutunu zenginleştiren bir detay.
Çok kolaylıkla karikatüre kaçabilecek kadar uç fiziksel özellikleri olan bir karakteri canlandıran Philip Seymour Hoffman, Oscar dahil kazandığı bütün ödüllerin hakkını veren, tutarlı, hiç aksamayan bir performans çıkarmış. Yıllardır neslinin en yetenekli oyuncularından biri olduğunu defalarca kanıtlamış olan Hoffman başta olmak üzere tüm oyuncular filmin başarısında büyük pay sahibiler zaten.
İlk sinema filmini yöneten Bennett Miller'ın kamerası neredeyse hiç oynamıyor. Bırakın Hollywood sinemasını, tüm dünya sinemasında bile son dönemde bu kadar çok sabit kadraj çalışılmış bir film izlememişim gibi geliyor bana. Tabii bu gibi anlatım öğeleri filmin düşük bütçesiyle de doğrudan ilişkili. Ama Miller öyle bütünlüklü bir üslup oluşturmuş ki, bunu filmin avantajı haline getiriyor. Kamera hareketi, hatta çoğu kez mizansendeki hareket yerine; oyuncularına odaklanıp onlara karakterlerini yaratacak zaman tanımayı ve senaryodaki dramatik harekete güvenmeyi tercih ediyor. Elinde böylesine iyi bir senaryo ve oyuncu kadrosu olunca da gerisi zaten kendiliğinden geliyor.
Capote, In Cold Blood adlı romanın yaratım süreci üzerine güçlü bir film. Kısıtlı bir izleyici kitlesine hitap ettiği kesin. Ama ağırbaşlı, entelektüel, zorlayıcı filmlerin de bu topraklarda bir izleyicisi olmalı. Bu arada, Truman Capote'nin hayatındaki aynı döneme dair, prodüksiyonu da yaklaşık olarak aynı dönemde gerçekleştirilmiş bir başka filmin (Infamous) bu sene içinde gösterime gireceği bilgisini de aktaralım.