Hesabım
    Boşluk
    Ortalama puan
    3,7
    35 Puanlama
    Boşluk hakkında görüşlerin ?

    10 Kullanıcı yorumları

    5
    2 Eleştiri
    4
    4 Eleştiri
    3
    0 Eleştiri
    2
    3 Eleştiri
    1
    1 Eleştiri
    0
    0 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    bestpicture86
    bestpicture86

    Takipçi 10 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    4 Şubat 2011 tarihinde eklendi
    bu filme para verip izleyeceğime televizyonun kontrast ayarlarını önce full açarım sonra full kaparım o da yattığım yerden kalkmadan. Oldumu sana enter the void. Bu filmi beğenenlerin fena şekilde Nuri Bilge manyağı olduklarından yüzde yüz eminim. O kadar boş insanlar yani...
    Tamerpaşa
    Tamerpaşa

    Takipçi 2 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    1 Mayıs 2014 tarihinde eklendi
    spoiler:


    Sonda söyleyeceğimi en başta söyleyerek başlamak istiyorum. Enter The Void hayatımda seyrettiğim en iyi üç film içerisindeki yerini almıştır. Hayatımda yüzlerce film seyretmişimdir. Ama çok az film bende şöyle bir etki bırakmıştır. "Keşke bu filmi ben çekmiş olsaydım!!". Enter The Void' de bende bu duyguyu bıraktı. Bırakmak ne kelime. Filmden sonra adeta tornavida yemiş gibi oldum. Benim için en büyük mutluluk ise, bu duygularımı Gaspar Noe'ye birebir söyleye bilmek oldu. Neyse çok uzatmadan filmimize geçsek iyi olacak.

    Gaspar Noe, Enter The Void filmini 20 yıl önce kaleme aldığını söylüyor. Dile kolay tam 20 yıl boyunca bu film üstüne çalışmış. 1991 yılında çok ses getiren orta metrajlı filmi Carne' de Philippe Nahon gibi dev bir oyuncuyu oynatmayı başarmış, bu adı sanı duyulmamış yönetmen, o zamanlardan kendi dünyasının ipuçlarını vermeye başlamıştır. İlk uzun metrajlı filmi 1998 yılında Seul Contre Tous ile gelmiştir. Birçok kişi tarafından bilinmese de sinema tarihinin en sert filmlerinden birisi diyebiliriz. Bu film, Carne filminin uzun metrajlı versiyonudur. Hemen hemen oyuncularda aynı kişilerdir. İntikam vurgusunu kendi diliyle perdeye yansıtan Noe 2001 yılında Enter The Void' i çekmek için girişimlere başlar ama hiç kimse bu filmi çekmeye yanaşmaz. Noe tekrar uzun metrajlı bir filme el atmak istemektedir. Sonunda Vincent Cassel, Monica Bellucci, Albert Dupontel gibi oyuncularla anlaşır. Bir film çekecektir ama ortada bir senaryo yoktur. Her şey parça parça kafasındadır. Filmin kurgusu bile planlanmıştır. Üstünde uzun yıllar çalıştığı, senaryosu bile hazır olan filme yapımcı bulamamışken, senaryosu olmayan bir projeye yapımcı bulmayı başarabilmiştir. Cassel,Bellucci, Dupontel gibi isimler bu konuda ona yardımcı olurlar. Böylece konusu belli olup ama senaryosu olmayan Irreversible' ı çekmeye başlarlar. Filmin neredeyse tamamı doğaçlama çekilmiştir. Çekildiği yıl içerdiği şiddet öğeleri ile gelmiş geçmiş en rahatsız edici filmler listesinin başına oturmuştur. Bu film kimilerince çok sevilmiş, kimilerince de yerden yere vurulmuştur. Yani bu filmin ortası olmamıştır. Seven çok sevmiş, sevmeyende nefret etmiştir.

    Irreversible'dan 7 yıl sonra 3. uzun metrajlı filmiyle Gaspar Noe tekrar karşımızda. 2009 yılında 20 yıldır üzerinde çalıştığı Enter The Void nihayet hayata geçiyor. İlk gösterimini, tamamlanmamış kurgusuyla Cannes film festivalinde yapan Noe, ne yazık ki eli boş dönüyordu. Öyle ki Cannes film festivalinde içerdiği şiddet ve sex sahneleri yüzünden nefret ile karşılanmış, birçoklarına göre Noe' nin en kötü filmi olarak lanse edilmişti (bunu kendiside açıkladı). Ama Noe bunun aksini düşünüyor. Şimdiye kadar çektiği filmler içerisinde en sevdiği filmi olduğunu ve bu filmin üstüne çıkabilecek bir film yapabileceğini de sanmadığını belirtiyor. Bu filmin üstüne çıkar mı çıkmaz mı bilemiyorum ama benim içinde bu filmin hayatımda apayrı yeri olacağı kesin.

    Küçük yaşta bir kaza sonucu ailesini kaybeden iki kardeş Oscar ve Linda, ayrılmak zorunda bırakılırlar. 20'li yaşlarında Tokyo'ya yerleşen Oscar burada uyuşturucu ile tanışır. İlk zamanlarında kullanıcı olan Oscar daha sonra küçük çaplı satıcılığa başlar. Kardeşi Linda' yı yıllar sonra tekrar bulur ve onu da Tokyo'ya çağırır. Oscar uyuşturucu işine devam ederken Linda' da gece kulübünde striptiz şovları yapar. Bir gece Oscar yine uyuşturucu teslimatı yapmak için gece kulübüne gider. Burada polis baskınında öldürülür... Buraya kadar olan kısım filmle ilgili anlatılacak en basit yol diyebilirim. Bu basitçe anlatımı seyredenler 3 saate yayılmış bir hikâyede kronolojik sıra olmadan seyrediyor. Hem de ne seyretme.. Bir kere film daha açılış sahnesiyle biz seyredenleri hipnotize edercesine içine alıyor.. Ekranda Underground müzik eşliğinde hızla akan renkli yazılar ve kasvetli bir ortamda balkonda durmuş etrafa bakan bir çift göz. Evet, yanlış duymadınız. Bir çift göz!! Filmde kamera bu gözler.. Sanki filmi biz seyredenler oynuyormuşçasına etrafta dolaşıyoruz.Öyle ki perdede göz kapakları açılıp kapandıkça kararmalar bile oluyor.. İnanılmaz yaratıcı bir düşünce .. Hepsi bu mu .. ?? Tabi ki değil.. Oscar’ ın yatağa uzanıp uyuşturucu almaya başladığı sahnede, sanki biz yatağa uzanmışız da o uyuşturucuyu kullanıyormuşuz hissi uyandırıyor. Hem de ne uyandırma ama.. Yaşadığı hazzı, o an neler hissettiğini, onun zihninden, onun gözlerinden öyle bir görüyoruz ki sanki biz izleyenler kendimizden geçmişiz gibi oluyoruz. Bu uyuşturucu sahnesi neredeyse 10 dk. ya yakın sürüyor. Bazıları bu sahneleri gereğinden uzun bulmuş olabilir. Ama Noe işini o kadar iyi bilen bir yönetmen ki, bu sahneleri uzun tutarak seyirciyi neredeyse avucunun içine alıyor. Bu arada Oscar’ın düşünceleri eşlik ediyor. O an aklından geçenleri sanki bizle konuşuyormuşçasına duyuyoruz. Daha sonrasında bir vurulma sahnesi geliyor. Oscar'ın vurulduğu sahnede izleyenler yerinden sıçramakla kalmıyor, resmen üstünü başını kontrol edip "acaba bizde bir kurşun deliği var mı?" diye baka kalıyoruz. İşte bu vurulma sahnesinden sonra ruh bedenden ayrılıyor.. Yani biz seyirciler artık Oscar'ın gözleri olmaktan çıkıyoruz.. Kendimizi Gaspar Noe' nin o mistik dünyasında bir yolculuğa bırakıyoruz.

    Tokyo, bu sefer garip bir yolculuğa ev sahipliği yapıyor. Ama gerçek anlamda değil. Yeterince karışık ve karmaşık bir hikâyenin karanlık atmosferini oluşturmakla yetiniyor. Biz seyirciler geçmişle bugün arasında oradan oraya savrulurken, aslında gördüklerimizin, filmin başında Oscar’ ın arkadaşı Alex’ in anlattıklarından hiçte farklı olmadığını görüyoruz:

    “Oscar ile Alex, Void bara gitmek için evden çıkarlar. Merdivenlerden inerken muhabbete başlarlar…”

    Oscar : Sence Bruno’ da DMT’ den (kristal şeklinde uyuşturucu) daha sert bir şeyler var mıdır?
    Alex : Yapma şunu, beyninin posası çıkacak dostum. En iyisi Ölülerin Kitabı’ nı (The Tibetan Book Of The Dead isminde, Tibet inanışlarına göre ölümden sonrasını anlatan bir kitap) bitir sen daha iyi olur. Fakat büyük yolculuğa çıkmak için ölümü beklemen gerek.
    Oscar : Kitap kafamı karıştırdı. Kısaca nasıl izah edersin?
    Alex : İzahı o kadar da kolay değil. Temel olarak, öldüğünde ruhun bedenini terk ediyor. Başlangıçta tüm hayatın gözünün önünden geçiyor. Hayatının sihirli bir aynada yansıması gibi düşün. Ardından bir hayalet gibi devam ediyorsun. Çevrende olup biten her şeyi görüyorsun. Her şeyi duyuyorsun. Ancak yaşayanlarla iletişim kuramıyorsun. Daha sonra ışıkları görüyorsun. Farklı farklı renkte ışıklar. Bu ışıklar; seni var oluşun diğer mertebelerine çıkaracak olan kapılar oluyor. Ancak çoğu insan, aslına bakarsan bu dünyayı çok sevdiklerinden, buradan başka bir yere gitmek istemiyorlar. Bu durumda yolculuğun berbat yolculuğa dönüşüyor. Bu durumdan tek kurtulma yolu da reenkarne olmak. Aklına yatıyor mu?
    Oscar : Sanırım… Bilemiyorum. Berbat yolculuk ne oluyor?
    Alex : Berbat yolculuk yalnızca kabuslardan oluşuyor. Kafayı yiyorsun. Gerçeklik tek korkun oluyor. Acayip korkuyorsun. Zihnindeki şeyler gerçekleşiyor gibi. Bu noktada, asla ölmemiş olmayı diliyorsun. Sonra bazı yeni ışıklar görüyorsun. Sevişen bir çift olarak karşında duruyorlar. Karınlarından ışık çıkıyor. Onlara yaklaşırsan, gelecekteki olası hayatından bazı kesitler görüyorsun.(Tibet inanışında insanlar deja-vu yaşadıklarında, aslında doğmadan önce gördükleri o kesitleri hatırladıklarına inanıyorlar) Sana en mantıklı gelen hayatı seçiyorsun. Son olarak kendini bir rahimde buluyorsun. Reenkarne oluyorsun. Hikâyenin sonu. Temel olarak bunu sonsuza dek tekrarlıyorsun. Ta ki döngüyü kırmaya başarana kadar.
    Oscar : Yani bu dünyadan sonsuza dek çıkamayacağımızı mı söylüyorsun? Dünya haricinde hiçbir şey yok mu yani? …..

    Gaspar Noe, müthiş kurgusunu, inanılmaz anlatıcılığını, görüntüleri kullanmadaki ustalığını buralarda öyle bir gösteriyor ki, bizlere sanki bir ruhun zihninde dolaşıyormuşuz hissi uyandırıyor. Kamera açıları hep biz olayların içindeymişiz gibi aktarılıyor. Yeri geliyor bir kuş gibi oradan oraya uçuyoruz. Oscar’ın zihninden geçmiş yaşantısını, boşluk içinde ki kâbuslarını, birbirine bağlantılı ama farklı farklı zaman dilimleri içerisinde görüyoruz. Örneğin eski bir sevişmesini hatırlarken, gördüğü göğüsler nedeniyle bir anda çocukluğuna gidiyoruz ve annesinin kardeşini emzirmesini seyrederken görüyoruz. Zihninde yaşadığı her anı hemen bir başka anının çağrışımını yapıyor. Olabildiğince sert, olabildiğince şiddet dolu bir dünya bu. Hele bir kaza sahnesi var ki filmde sürekli karşımıza çıkıyor. Her çıktığında da biz seyirciler oturduğumuz yerden havalara sıçrıyoruz. Noe bu kaza sahnesi için şunları söylüyor."Yakın bir arkadaşım annesinin kaza sonucu kafasının koptuğuna şahit olmuş. Bu olay onu o kadar etkilemiş ki sürekli aklına o an geliyormuş. Bende bundan etkilenerek o kaza sahnesini birçok defa perdeye taşıdım. Yani o anlar, sürekli zihninde bu anı yaşayan Oscar'ın hisleri."

    Gaspar Noe, kendi diliyle anlattığı bu mistik dünyada izleyenlere hazzı, duyguları, ölümün soğukluğunu öyle bir yaşatıyor ki, filmin sonunda kendimize gele bilmek için biraz zaman geçmesini bekliyoruz. Bunu hiçte abartarak söylemiyorum. Gerçekten de seyredenler filmin sonunda neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Noe’nin daha rasyonel, daha mantıklı bir hikâye anlatmak gibi bir derdi yok. Örneğin bunu daha açılış jeneriğinde bile hissettiriyor.Açılışta önce diğer filmlerinden de aşikar olduğumuz Thomas Bangelter' ın uğultulu melodileri eşliğinde yazılar hızlıca akar gider. Jenerik bitti derken, bu sefer en baştan LFO' nun underground bir parçası girer ve jenerik neon ışıklar eşliğinde, tekrar hızlıca akmaya başn doğuşa jenerikle bile gönderme yapmak kaç kişinin aklına gelir ki acaba? Özellikle filmin son 20 dakikası tam anlamıyla hard porno diyebiliriz. Öyle ki vajinanın içinden bir penisi bile görebiliyoruz. Birçokları, bu seks sahnelerindeki amacı anlayamadığı için, ağızlarına geleni söylüyorlar. Ama filmin sonunda, Oscar'ın yeni bir bedende dünyaya gelişine tanık olduktan sonra o sahnelerin ne amaçla gösterildiğini, çok daha iyi anlıyoruz.

    Gaspar Noe bu filmle benim için gelmiş geçmiş en iyi yönetmenler içerisinde yerini almıştır. Kendisine has anlatımlarıyla, dünyada kendi tarzını yaratmış bir kaç yönetmenden birisi olduğunu, rahatlıkla söyleye bilirim. Zevksizliğin belli bir estetiğe, melodramın soylu bir seyirliğe dönüştüğü bu filmde sürekli hareket eden kamerası, müthiş ışık kullanımları, kulaklarımızdan hiç eksik olmayan çınlama şeklindeki melodileri, insan sabrını zorlayan gerçekçiliği ve oyuncu yönetimleri kusursuz bir şekilde Noe'de birleşiyorlar. Bu filmi çekmek için 20 yıl beklemiş. Herhalde bende bu filmin etkisini atmak için bir 20 yıl uğraşırım gibime geliyor!!

    Benim için filmde ki en etkili sahne. Bu sahnede ki Oscar’ın zihninden duyulanlar ve Noe’ nin inanılmaz görüntüleri unutulmaz.

    Uyuşturucu satmak için gittiği barda polis baskını olur.. Oscar hızla tuvalete koşar ve kapıyı kitler. Polisler dışarıdan kapıya vurmaktadır. Oscar’ da elindeki malları hızlıca tuvalete dökmeye çalışmaktadır. Uzun bir bağrış çağırıştan sonra bir el silah sesi duyulur. Sırtından giren kurşun Oscar’ ın göğsünde bir delik açarak çıkar. Oscar kanlı ellerine bakmaktadır. Bu sırada aklından geçenler perdede duyulmaya başlar

    Oscar : Beni vurdular… Ölemem. Beni vurdular mı? Öldürdüler mi? Vurdular mı beni? ( Bu sırada yere devrilir. Oscar’ ın gözlerinden hareketsizce duran kanlı ellerini görmekteyiz. Bir yandan da git gide zayıflayan kalp atışları duyulmaktadır. ) Bu şekilde ölmek istemiyorum. (Bu sırada yanına bir polis gelir ve nabzını kontrol eder, Oscar’ ın gözlerine bakar. ) Yardım edin.. Kız kardeşim var.. Elimde kan var!! Kanımı test edeceklerdir. Uyuşturucu aldığımı anlayacaklar. Belki de beni yakalayıp hapse tıktılar. Bunlar polis, değil mi? Bana tecavüz de ederler.. Yanlış bir şey yapmadım. Kimseyi incitmedim. Hayat berbat! Kolumu hissediyorum. Bu gerçek olamaz. Kesin tribe girdim ben (kafası güzel anlamında) ,. Bu … Dmt’ nin etkisi bu. Hala hayattayım.. Ölüyorum!! Öldüm mü?? Gerçek değil bu, hayal. Linda,kız kardeşim.. Yardım edin. Beni eve götürün. Ölmek istemiyorum.. Bu şekilde ölmek istemiyorum… (iyice zayıflayan kalp atışları sonunda durur ve ekran kararır. )
    Benim için filmde ki en etkili sahne. Bu sahnede ki Oscar’ın zihninden duyulanlar ve Noe’ nin inanılmaz görüntüleri unutulmaz. Uyuşturucu satmak için gittiği barda polis baskını olur.. Oscar hızla tuvalete koşar ve kapıyı kitler. Polisler dışarıdan kapıya vurmaktadır. Oscar’ da elindeki malları hızlıca tuvalete dökmeye çalışmaktadır. Uzun bir bağrış çağırıştan sonra bir el silah sesi duyulur. Sırtından giren kurşun Oscar’ ın göğsünde bir delik açarak çıkar. Oscar kanlı ellerine bakmaktadır. Bu sırada aklından geçenler perdede duyulmaya başlar) Oscar : Beni vurdular… Ölemem. Beni vurdular mı? Öldürdüler mi? Vurdular mı beni? ( Bu sırada yere devrilir. Oscar’ ın gözlerinden hareketsizce duran kanlı ellerini görmekteyiz. Bir yandan da git gide zayıflayan kalp atışları duyulmaktadır. ) Bu şekilde ölmek istemiyorum. (Bu sırada yanına bir polis gelir ve nabzını kontrol eder, Oscar’ ın gözlerine bakar. ) Yardım edin.. Kız kardeşim var.. Elimde kan var!! Kanımı test edeceklerdir. Uyuşturucu aldığımı anlayacaklar. Belki de beni yakalayıp hapse tıktılar. Bunlar polis, değil mi? Bana tecavüz de ederler.. Yanlış bir şey yapmadım. Kimseyi incitmedim. Hayat berbat! Kolumu hissediyorum. Bu gerçek olamaz. Kesin tribe girdim ben (kafası güzel anlamında) ,. Bu … Dmt’ nin etkisi bu. Hala hayattayım.. Ölüyorum!! Öldüm mü?? Gerçek değil bu, hayal. Linda,kız kardeşim.. Yardım edin. Beni eve götürün. Ölmek istemiyorum.. Bu şekilde ölmek istemiyorum… (iyice zayıflayan kalp atışları sonunda durur ve ekran kararır. )
    beck31
    beck31

    Takipçi 1.383 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    23 Aralık 2010 tarihinde eklendi
    Gaspar Noé için ne denir bilmiyorum. En azından bu son filminden sonra. Adeta afalladım.. Festivalde izlemediğim için pişman oldum diyebilirim. Olağanüstü demekle yetinmek isteyip yapamıyorum. Psychedelic bir melodram demiş kendisi, başka türlü açıklanamaz. İnanılmaz geçişleri var, kafa yapıcı etkisi ise tartışılmaz. Daha sık film çekmesini isteyenlerdenim. Bir de 2. ve daha sonra ki izlemelerinizde ayık kafalı olmayın... 10/10
    Ugur Tazegül
    Ugur Tazegül

    Takipçi 672 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    20 Ocak 2017 tarihinde eklendi
    DAHA ÖNCE BÖYLE SIRADIŞI BİR SİNEMA DENEYİMİ YAŞAMADINIZ ETKİSİNİ GÜNLERCE ÜZERİNİZDE HİSSEDECEKSİNİZ

    Bu arada psikolojik türü sevenler hayatlarının deneyimini yaşamak için buraya bi göz atmalılar.Eminim arşivlerinde çok yukarıda bi yerde yerini alacaktır.10/10
    Zor ve inanılmaz bir deneyim. Enter the void'u türler üstü olarak adlandırmak yanlış olmaz sanırım. Anlatılamaz ifade edilemez bir yapım. Öyle ki ne yorum yapabileceğimi bilemiyorum şu an. Daha önce izlediğim hiç bir şeye benzemiyor. Gerçeklik hissi, kurgu, görsellk, oyunculuk, mekan tasarımı her şeyiyle mükemme
    İzlediğim en saykodelik filmlerden biri Enter The Void.Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Gaspar Noe'nin tarzını bilmiyorsanız bu film sizin için anlamsız bir film olarak gelebilir,fakat Gaspar Noe'nin tarzına aşina olanlar bu filmin neden böyle bir film olduğunu sorgulamayacaklardır bile.Ben Irreversible'yi bu filme göre daha çok beğendiğimi ve etkilendiğimi söylemeliyim,fakat Enter The Void'in daha önce izlemediğim ve tatmadığın adeta bir sinemasal deneyim olduğunu da belirtmem gerekir.Ben filmin içeriğini yani senaryosunu pek beğendiğimi söyleyemem,fakat filmin teknik yönünü çok beğendim;özellikle filmdeki kamera kullanımlarını ve ışıklandırmaları çok beğendim ve etkilendim.Bana göre filmin en büyük handikapı süresinin gereğinden fazla uzun olması,evet çok uzun süresi olmasına rağmen nerdeyse bir anı bile klişe kokmuyor film,fakat hem izlenebilirlik hem de tahammül eşiği bakımından film keşke şöyle bir 15-20 dakika daha kısa olsaymış,açık söylemek gerekirse ben yer yer sıkıldım izlerken,bazen de kısır döngüye girdiği için film yer yer bayabiliyor.Fazlasıyla karmakarışık,bünyede uyuşturucu etkisi yaratan,neler olduğu kolay kolay kavranamayan bir film Enter The Void,yani izlerken izleyeni şok eden,baş döndüren ve vuran bir gücü var.Filmin atmosferinin de çok başarılı olduğunu söylemeliyim sürekli karanlıklar içerindeki durmaksızın yanıp sönen rengarenk ışıklar,dönen kameralar adeta seyirciyi bitmek bilmeyen bir uyuşturucu tribine sokmuş hissi yaratabiliyor.Her ne kadar teknik yönden beğensem bile dediğim gibi içerik olarak pek beğenmedim,keşke bu teknikler daha başarılı bir senaryo ve olay örgüsü ile birleştirilseymiş.Ayrıca filmin giriş jeneriği bugüne kadar ki izlediğim -bana göre- en etkileyici jenerik.Son olarak Enter The Void; sarsıcı,baş döndürücü,daha önce eşine benzerine belki de hiç rastlamadığınız bir film ve bir deneyim adeta.Eğer normal bir film izlemekten ziyade sıradışı bir deneyim yaşamak istiyorsanız veya kendi dünyanızdan soyutlanmak istiyorsanız Enter The Void'i size tavsiye edebilirim.
    Deniz O.
    Deniz O.

    Takipçi 170 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    23 Ağustos 2019 tarihinde eklendi
    Freud’a göre çocukluğumuzda hayatımıza etken olaylar, yaşamın kalanını etkilemeye devam eder. Hele bir de bu olay dehşet verici bir kazada ebeveynlerin kaybıyla sonuçlanırsa... Enter The Void (Boşluk) isimli film, anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Oscar’ın ve kız kardeşinin trajik hikayesini konu alıyor.

    Hayatta kalmak için kaç veya savaş tepkisinin işe yaramayacağı durumlarda ‘donmak’ üçüncü ve son tepkidir. Beyin tehlike karşısında duyguları kapatır ve olayın daha donuk bir şekilde atlatılmasını sağlar. Yan etkisi ise bu anının korunmaya alınsa da ‘tamamlanmamış bir şekilde’ duruyor olmasıdır. Tetiklenince patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bir parçamız o yaşta kalır... Hala anne ve baba sevgisine muhtaç. Oscar erkek çocuğu olduğu için özellikle annesini arar. Kız kardeşi Linda, anne ve baba kaybından sonra tek desteği olan abisinden zorla ayrılınca bir darbe daha alır.

    Tüm bu travmalar sonunda dehşet verici sektörleri beslemektedir; uyuşturucu ve seks... Derin travmadan dolayı donan Kişiler yaşadıklarını hissetmekte zorlanırlar. Adrenalin, cinsellik ve madde bağımlılıkları sıkça görülen sonuçlardır.
    Bu tür bağımlılıkların ardında yatan diğer bir faktör ise, ölen ebeveynleri takip etme isteği olabilir. Anne demek hayat demektir, hayata yön ve güven veren kişi de babadır. Yoklukları bağımlılıklara sebebiyet verebilir.

    Yorumu tamamı blogta: www.TuvaletKağıdınaNotlar.com
    redjingle
    redjingle

    Takipçi 35 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    17 Mart 2011 tarihinde eklendi
    bu filmin giriş sahnelerini nedense istikal caddesinde bir yermiş gibi hayal ettim, öyle düşündüm ve cuk oturdu.

    ha bu arada, güzel film, çok değişik bir tat bırakıyor.
    BABA S.
    BABA S.

    Takipçi 94 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    12 Kasım 2020 tarihinde eklendi
    Gaspar Noe'nin sinema dünyasına derin bir bakış.
    spoiler: -FİLMİN BAŞI TÜM HİKAYEMİZ- Alex,Oscar DMT aldığında çok geçmeden evine uğrar ve yolculukları başlamış olur.Alex uzun,sıkıcı ve dolambaçlı bir merdivenden Oscar ile birlikte inmeye başlar.Burada Oscar'ın kozmik yolculuğuna başlamadan,Alex'in budist felsefeleri ile bir nevi yolculuk için el kitabı verdiğini görüyoruz.İndikleri merdivenler gibi uzun ve sıkıcı bir hayattan,heyecan dolu bir yolculuğa... -THE VOİD ?- Kelime anlamıyla boşluk olduğunu biliyoruz.Bunun filmde sıkça bahsedildiği üzere yaşam döngüsüyle bir bağlantısı olabilir;insanoğlunun yaşamı rahimde başlar.Rahimi bir "Boşluk" olarak düşünebiliriz.Hiçliğin ortasında doğan yaşam.Ölüm ise bir bilinmezlik ve "Boşluk" olarak ele alınabilir."Enter The Void"[spoiler]
    ismi de buna ithafen konulmuş olabilir.
    -YILANLAR VE BUDİZM-
    Budizm ve dolaylı olarak bağlı olduğu hint mitolojisine göre; Şeytan,yılan ve kadın bir üçleme olarak ele alınır.Şeytanın tasviri içinse çoğu zaman yılan kullanılır.Şeytan olarak ele alabileceğimiz yılan,hıristiyanlık,musevilik gibi dinler içerisinde kadını baştan çıkarmış ve dünya hayatının başlamasına neden olmuştur,Özellikle Hint mitolojisinde ve devamında Budizm’de şeytan ve yılan kozmosun oluşmasına neden olmuştur.Kadın da bunlara bağlı olarak yeniden doğum ve ölüm döngüsünü oluşturmuştur.Yılan figürünü filmde ara ara görmekteyiz.Ayrıca ölü olan oscarın,kız kardeşini kendi ölümünden sonra takip ettiği süreçte,kadın figürünün sıkça doğum ve yaşam gibi konularda ön plana çıktığını görürüz.Ölüm figürü olarak Oscar'ın bu dünyada kalan tek izi olan küllerini boşaltıp onu mental olarak bu dünyadan sildiğini söyleyebiliriz.
    -HAYAT DEVAM EDİYOR-
    Filmin sonunda herkesin "Love" otelinde,filmin ortasında ki göndermeye bağlı olarak,Oscar'ın ölümünün dünya hayatında bir şey değiştirmediğini,sevgilisi konumunda Suzy'nin ya da arkadaşlarının ve çevrede ki insanların oscarın ölümüne aldırış etmeden şehvetle sex yaptıklarını görürüz.Bu döngüye en son katılanlar tabii ki acıyı en son ve en zor unutanlar yani Oscar'ın en iyi arkadaşı Alex ve kardeşi Linda'dır.Ama onlar bile "Ölüm ve Yaşam" döngüsüne er ya da geç yeniden dahil olurlar.Final sahnesinde olduğu gibi;tüm kayıplara ve ölümlere rağmen rahimde yeni bir hayat başlar,döngü devam eder ve gidenler unutulur.
    [/spoiler]
    fotoakbaba
    fotoakbaba

    Takipçi 4 değerlendirmeler Takip Et!

    2,5
    14 Kasım 2010 tarihinde eklendi
    pur sinema
    Hakan E.
    Hakan E.

    Takipçi 1 değerlendirme Takip Et!

    4,5
    3 Temmuz 2011 tarihinde eklendi
    Şaşırtıcı, boyutlar arası bir film. Özellikle izledikten sonra etkisinin giderek arttığını ve sahnelerin zihninizde dolaştığını söyleyebilirim. Gaspar Noe bu filmden sonra ne çeker bilmiyorum ama bu film hem konusu hem yaklaşımı itibariyle çok farklı.
    FlowMaster
    FlowMaster

    17 değerlendirmeler Takip Et!

    1,0
    25 Ocak 2011 tarihinde eklendi
    bu filmi bi tek ben mi beğenmedim , bi tek ben mi anlamadım bilmiyorum. Sözlüklerde olsun , sinema sitelerinde olsun filme bi tane kötü yorum yok.Ama ben gerçekten çok kötü buldum. Benim sinema algım yeteri kadar gelişmedi mi diyorum , neden bi tek ben beğenmedim diyorum,bu filmin beğenilmesinin mantıklı açıklamasını bulamıyorum. Filmdeki adam bayılınca bir buçuk dakika siyah ekran izlemek , dakikalarca ekranda desen izlemek , baş ağrıtan geçiş sahneleri bana göre değil.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top