Avustralya’da Av Mevsimi Başladı!
Yazar: Serdar KökçeoğluÇizgi roman yazarı Alan Moore’un henüz doğmadan reddettiği V filmi, Otel’den bile umutsuz bir hayal kırıklığı olarak karşımıza çıktı. Wachowski Kardeşler’in haklı olarak yazmakla yetinip çekmeye yanaşmadıkları bu proje, seksenler İngiltere’sinden ilham alan ve ciddi bir şekilde anarşizmi tartışan kaynak çizgi romana çok uzak, bir uzun fragman.
Politik anlamda ikna edici olmak için çaba harcamayıp sonuçları stilize bir şekilde sunmakla yetinen film, Alan Moore’un bilinen kahinliğini farklı bir şekilde olumluyor. Sinema sanatı çizgi roman cinayetlerine devam ede dursun, periferiden fırlayan korku filmleri de tür sineması meraklılarının dikkatini çekmeye devam ediyor. Kurt Kapanı korku sinemasın aradığı taze kana karışmasa bile yükselen yetmişler korkusuyla iki binlerin video dehşetinin sıkı bir karışımını sunuyor.
Kurt Kapanı, Eli Roth’un saf kötü filmi Otel ile benzer bir macerayla başlıyor. Otel’in legal keyif arayan şapşal üçlüsünün yerini burada bir krater manzarasının tadını çıkarmak isteyen, biri erkek üç arkadaş alıyor. Senaryoyu da yazan yönetmen Greg Mclean, süssüz ve sahici karakterler yarattığı gibi onların aralarındaki ilişkiyi de son derece makul bir şekilde kurmuş. Meteor kraterini izlemek için yolculuklarına kısa bir ara veren ve bu esnada bir de aşk doğuran bu üçlünün gerçekdışı, abartılı bir dili paylaşmıyor oluşu filmin ayaklarını sıkı bir şekilde yere bastırıyor. Filmin bu gizemli konaklama esnasında yarattığı bir artı da, üçlüyü tehdit eden sorunun veya tehlikenin ne olduğunun uzun süre tam anlamıyla ortaya çıkmaması. Özellikle de mekanın gizemli olaylara çağrı yapan atmosferi çok iyi yansıtılmış. Kraterde kalan üçlünün bulunduğu arabanın yabancı misafir tarafından çekildiği bölüm ise son dönem korku sinemasının en gerilim dolu sahnelerinden birisi. Yönetmen burada üçlünün giderek karamsar bir havaya bürünen meraklı bekleyişini çok iyi yansıtmış.
Kan karnavalının geç başlayışı bir korku filmi için problem gibi algılansa da, zamanla bu eksikliğin fazlasıyla kapatıldığını söyleyebiliriz. Film sıkı gerilim anlarının arasında, bol kanlı sahnelerle dinlendiriyor izleyicisini. Genç kızlardan birisinin az sonra başına geleceklere uyanışı da senaryodaki güzel bir sıçramayla gerçekleşiyor. Üçlüye bu yolculuğu işkenceye çeviren Mick Taylor ise oyuncu John Jarratt’ın müthiş performansı ile sıkı bir psikopata dönüşüyor. Alıştığımız Avustralyalı avcılardan çok farklı olan bu zeki, esprili ve acımasız adamın başka bir filmle geri dönüşü kimseyi şaşırtmayacaktır.
Arabaları tamir edilirken kendileri bozulan üç arkadaşın farklı farklı birer kurbana dönüşmeleri de gayet başarılı anlatılmış. Son dakikalarına kadar kimin hayatta kalmayı becereceğini çözemeyeceğiniz bir kurguya sahip olan film, herkes için farklı bir dehşet senaryosu yaratıyor. Eğer bir korku filminde mekan tasarımı atmosferdir, filmin her şeyidir diyorsanız, 'sevimli' avcımızın evini de çok seveceksiniz.
Amerikan sinemasında yeniden yapım korku çılgınlığının yaşanmasının nedenlerinden biri Japon korku filmleriyse, diğeri de şüphesiz yetmişlerin korku sinemasıdır. Ölülerin Şafağı, The Hills Have Eyes gibi doğuştan yenik yeniden yapımlarla amaçlanan, yetmişlerin sert ve acımasız dehşet anlarını geri çağırmak. Teksas Katliamı’nın izinden giden Kurt Kapanı bu işi yeniden yapımlardan çok daha iyi beceriyor. Üstelik Blair Cadısı, Açık Deniz gibi kurmacası azaltılmış filmlerin yenilikçiliğinden faydalanmayı da ihmal etmeden! Korku sinemasında dijital kameralara alerjisi olanların bile, filmin gerçekçi görüntüsünü seveceklerini söyleyebiliriz. Gerçekçilikten bahsederken tabii ki filmin gerçek olaylara dayanma iddiasını kastetmiyoruz. Baştaki ibare ve sondaki kaybolan insanlara dair bilgilendirmeyi çok da ciddiye almamak gerekiyor.
Samimi karakterleri ile sahici korkular yaratan bir film var karşımızda. Uncut gibi pek çok yayının geçen yılın en iyileri arasından gösterdiği bu film türün meraklıları dışındakilere özel bir deneyim sunmuyorsa da, High Tension gibi son yılların en iyi korku filmlerinin arasına giriyor. Onu aşan ve yeraltında geçmesine rağmen listenin tepesine yerleşen ise henüz yasal olarak ülkemize uğrayamamış olan Descent. Dog Soldiers’ın yönetmeni inanılmaz bir filme imza atarak 28 Gün Sonra ile geri dönen İngiliz korkusuna şık bir takla attırmış.