Karadeniz Bulutları
Yazar: Ali ErcivanYeşim Ustaoğlu'nun üçüncü uzun metrajlı filmi Bulutları Beklerken vizyonda. Bir önceki filmi Güneşe Yolculuk ile hem Türkiye sınırları içinde hatırı sayılır bir seyirci rakamına ulaşan hem de yurtdışında övgü ve ödül toplayan Ustaoğlu, bu kez de mübadele döneminde bir Türk ailenin yanına sığınarak tüm hayatını esas kimliğini saklayarak geçirmiş bir kadının yolculuğunu anlatıyor. Aslen Eleni ama çevresinin onu tanıdığı isimle Ayşe, Türk ailesinin hayatta kalan son ferdi de ölünce, geçmişiyle başbaşa kalıyor.
Son derece yalın bir sinema diline sahip olan Bulutları Beklerken'de, Sokurov gibi kimi Rus sinemacıları hatırlatan bir anlatım hakim. Görüntü yönetmeni ile filmin özgün müziklerini besteleyen Michael Galasso'nun da katkısıyla, gerçekten insanı kolaylıkla içine alan, çok çekici bir atmosfer yakalanmış. Karadeniz yaylalarının Araf-vari atmosferi insanı gerçekten hipnotize ediyor.
1975 yılında, Tirebolu'da, kendisine mübadele döneminde izini kaybettiği kardeşini hatırlatan küçük bir çocukla ilişkisi sonucunda geçmişinin peşinde gerçek kimliğini bulmaya çalışan Ayşe/Eleni'nin hikayesi, Türkiye'nin yakın geçmişine dair ciddi siyasi açılımları da beraberinde getiren bir malzeme şüphesiz. Yeşim Ustaoğlu belki bu öyküye biraz tek taraflı bakıyor ve eleştiri oklarını daha ziyade bizim topraklarımıza yöneltiyor. Yunanistan'ın siyasi konjonktürüne dair sadece bir iki cümle ederken (ki bunlar da doğrudan mübadelenin kendisine dair değil aslında); Türk milliyetçiliğinin ve devlet ideolojisinin somut yüzüne çok daha net bir şekilde vurgu yapıyor.
Ustaoğlu'nun bu tavrının ülke dışında ilgi görmek veya ödül kazanmak olduğu şeklinde bir komplo teorisi üretecek değilim (belki bazılarının yaptığı gibi). Çünkü o aslında hep insan hikayelerinin peşinde ve eşelediği mevzular gerçekten de eşelenmesi gereken, bu topraklarda tartışılması gereken konular. Ama bu tür filmlerin yurtdışında birer sinema eseri olmanın ötesinde ister istemez "üçüncü dünya ülkelerindeki anti-demokratik uygulamaları sergileyen" işler olarak algılanma ve kendini dünyayı demokratikleştirmeye/ kurtarmaya adamış oryantalist bir Batı'da salt bunun üzerinden talep görme riski yazık ki mevcut.
Bulutları Beklerken, siyasi bir söylemden ziyade çok basit ve insani bir çelişkiye odaklanarak bu çıkmazı pekala atlatıyor kanımca. Ayrıca gayet iyi kurulmuş senaryosu ve çekim aşamasındaki titiz işçiliğiyle, sinemasal değerlerini görmezden gelmek veya kaçırmak da pek mümkün değil herhalde. Hatta son yıllarda yapılmış en eli yüzü düzgün Türk filmlerinden biri olarak rahatlıkla kabul edebiliriz.
Oyuncu kadrosunun büyük kısmını amatör oyuncuların oluşturduğu Bulutları Beklerken'de bir takım aksaklıklardan bahsetmek mümkünse, onlar da işte bu alandan çıkıyor. Yurtdışında fark edilmesi mümkün olmayan bir özellik varsa, o da diyalogların zaman zaman fazla kitabi kalması. Dolayısıyla amatör oyuncular zaten bütünüyle bir doğallık içinde olamadıkları için, ağızlarına tam oturmayan kimi diyaloglarda zorlanabiliyor, vurguları yanlış yapabiliyor ve bir filmin içinde hem de ilk kez rol yapmaya çalışan sıradan insanlar olduklarını hissettirebiliyorlar. Bunun karşısında Rüçhan Çalışkur'un fiziksel olarak başarılı ama ister istemez fazla kentli performansının yarattığı tezat seyirciyi filme yabancılaştırabilecek türden.
Ama kabul etmek gerekir ki, amatör oyuncular doğallıkları ile sempatimizi kazanıyor; profesyonel oyuncular ise filmin minimalist anlatım tarzına iyi uyum sağlıyorlar. Sonuçta ortaya çıkan, öyle seyri çok kolay bir film değil. En azından Güneşe Yolculuk kadar sürükleyici bir temposu yok. Bu yüzden ortalama seyirci için biraz zorlayıcı olması mümkün. Tüm bunlara rağmen Bulutları Beklerken -hele bir de Karadeniz toprakları benim gibi sizin de içinizde bir şeyleri harekete geçiriyorsa- olgunlaşmakta olan bir sinemacının bütün izlerini taşıyor.