Kıyamet Öyküleri
Yazar: Zafer İlbarsRichard Kelly, Donnie Darko ile sinemaya fiyakalı bir giriş yapmış ve bu filmle birlikte bir sonraki işinin bekleme sürecinde azımsanmayacak bir kitleyi heyecanlandırmıştı. İşte o film, Kıyamet Öyküleri oldu. Film ilk kez gösterildiği Cannes Film Festivali’nde beğenilmemekten öte gitti, düpedüz aşağılandı. Öyle ki, ilk filmin verdiği gazla emniyet kemeri takmadan gaza bastığını fark eden Kelly, eleştirilerden filmini tekrar elden geçirecek kadar etkilendi. Müthiş bir debut filmden sonra ismini sağlamlaştıracak ikinci işiyle görünen o ki tam tersi bir iş yaptı ve insanları şüpheye düşürdü.
Öncelikle şunu söyleyelim, filmden ne beklerseniz bekleyin o beklediğiniz 'şeyi' tam olarak almanız mümkün değil. Bu filmi izlemek isteyen farklı bir bilimkurgu ile karşılaşacağını tasarlayabilir mesela. Evet, futurist yapısı ve kıyamet delilikleriyle bilmkurguya kayıyor ama film tam anlamıyla bir aşureyi andırıyor. İçinde bilimkurgu da var, komedi de... Gerilim de var, absürdlük de... Hatta müzikal motifler bile bulmak mümkün.
Dünyanın yok oluşunu getirecek olan politik ve çevresel felaketin merkez üssü haline gelen Kalifornia ve 2008’in Los Angeles’ını futurist bir görünümde kurgulayan filmin karşısına standart bir izleme güdüsüyle oturmamak gerekiyor. Zaman zaman kariyerli yönetmenlerin tutarlı filmografilerinde bilinçli olarak saçmalayıp eğlenmeye ve hatta sinir bozmaya çabaladıkları şahsi filmler gibi Kıyamet Hikayeleri. İzlenmesi rahat bir film bekleyenlerin sağlam küfürlerine maruz kalabilecek ama bunu da umursamayacak derecede kaygısız, kafası kıyak bir film.
Kıyamet Öyküleri son yıllarda çok rağbet görmeye başlayan distopya filmlerinden biri aslında. Ama o kadar yan yollara sapıyor ki, hatta o yan yollardan da başka yan yollar yaratıyor ki kendine, özündeki bu kavram hafriyatı tam olarak yapılmamış, temel kazıkları doğru düzgün çakılmamış bir inşaat halini alıyor. Bir noktadan sonra tabi ki çöküşü beklemek kaçınılmaz ve eğlenceli olmaya başlıyor. Ancak bu kaçınılmaz durumu farkettiğinizde bile filmi diğer benzerlerinden ayıran nüansı, yani kaygısızlığı farkediyorsunuz. Peşine takılıp takip edilmesi zor olan filmimiz, muhteviyatında bulunan türlerin tüm elemanlarıyla flört edip, tüm bunları kullanıyor ama zamanı gelince de onları göz göre göre aldatmasını da biliyor!
Film kullandığı -daha doğrusu bulaştığı- tüm kavram ve türleri hazmedemeden sunmuş gibi duruyor. Popüler kültürden, Amerika’nın sosyal yaşamına, bilimkurgudan İncildeki vahiylere dek pek çok katmanı harmanlamaya çalışıyor. Karmakarışık ve felsefi saptamalarla marjinal olma gayreti bir yerden sonra saçmalamaya bırakıyor kendini. Karakterler de absürdlük cümbüşü içerisinde kaynayıp gidiyor tabii. Birbirleriyle kaynaşmayan, bağlantısı son derece zayıf karakterleri canlandıran oyuncuların da çoğunun popüler kültür ikonları arasından seçilmesi, bir tarafı da post modern bir toplumu resmeden filmimiz için doğal seçimler elbette.
Seyircisiyle sonuna dek izlenmek konusunda sinir bozucu bir oyun oynayacak olan Kıyamet Öyküleri; acayip, inat edip kendisini anlamak isteyenleri bile bir noktada isyan etmeye zorlayacak derecede provokatif, izleyeni etkilemek konusunda tasası olmayan, her şeye rağmen dürüst, ama kendisiyle kafa bulurken seyircisini de buna dahil etmek konusunda bencil davranan bir film. Söylemesi çok moda ve fiyakalı olsa da ben yine de ’Lynchvari’ demeyeceğim. Ama diyenleri de ciddiye alabilirsiniz!