Vizyonunuza <b>Adaş</b> ile Renk Katın...
Yazar: Bige AkdenizHintli kadın yönetmen Mira Nair, eski ile yeni, eski dünya ile yeni dünya, eski nesil ile yeni nesil arasındaki çatışmaların oldukça yetenekli bir anlatıcısı. Yine çok etkileyici bir filmle, ne yazık ki yaygın bir vizyon şansı bulamadan ülkemizde gösterime giren Adaş ile karşımızda.
Uzun zamandır vizyonu kaplayan, sinekritik bölümümüzdeki olumsuz eleştiriler ile dikkatinize sunmaya çalıştığımız başarısız yapımlardan sonra, bu film, gerçekten susuzluğumuzu gideren türden. Özellikle Türk izleyicisinin kendisini yakın hissedeceği bağlamda bir duygusal yapısı da var.
Bengalli bir ailenin Hindistan’dan Amerika’ya göç etmesi ile Doğu’daki hayatlarını terkedip Batı’da yeni bir hayat, yeni bir aile kurma hikayesinde bizim kültürümüze yakın çok şeyler bulacaksınız. Ama en güzeli de Nair’in gerek Amerikan kültürüne, gerekse Bengalli kültüre dair gözlemlerinin oldukça keskin olması.
Görücü evliliği ile tanışan bir kadın (Ashima) ve erkek (Ashoke) arasındaki ilişki, geçmişine ve değerlerine bağlı Ashima’nın Amerika’ya alışmada yaşadığı zorluklar, Amerika doğumlu çocukları ile yaşadıkları kültürel çatışmalar ve ailenin erkek çocuğu Gogol/Nick’in geçirdiği sarsıcı değişim... Tüm bunlar bir filme sığar mı diyorsanız, evet sığıyor, hem de oldukça çok boyutlu bir halde. Üstelik filmde iki ülke arasında geçişlerin yaşandığını da düşünürsek, bu filme hayran olmamak elde değil.
Uzun bir dönemi kapsayan bir yaşam dilini anlatmanın zorluğunu sıkmadan, nüanslarına dikkat ederek, büyük bir hassasiyet içinde aktarmış Nair. Vurgulamasında zaman zaman fazlaya kaçan tekrarlar olsa da, genel anlamda hedefini şaşmayan bir film.
Nair tüm filmlerinde olduğu gibi bu filmde de kendi mesajını veren bir yönetmen, yani aslında diyebiliriz ki ele aldığı çatışmalarda taraf tutan birisi. Ama nedense Türk Sineması’nın çoğu politik/sosyal içerikli türündeki filmlerde gözüken sahte görüntü, Nair’in sinema dilinden doğal bir ziyafete dönüşüyor. O yüzden belki de bu türden filmler yapmak isteyenlerin dikkatlice bakması gerekiyor Nair’e.
Bu başarısının altında, sosyal içeriğe attığı samimi bakış ve derinlikli karakterler yatıyor. Nair ele aldığı karakterlerin sosyal çatışmaları yaratan faktörler olduğunun bilincinde, her birisine can veriyor ve yerinde replikler ile sık sık nefes almalarını sağlıyor.
Her bir karakter merak uyandıran, oynanan sosyal dramda söz sahibi birey olarak yer alıyor filmde. Adaş’ta ön plana çıkan ailenin erkek çocuğu rolündeki Gogol’e bakın mesela... Kendi geçmişi ile, ailesi ile yaşadığı çatışmadan çıkışına bakın... Geçmişi ile barışmasında yaşadığı pişmanlığı adeta teninizde hissedebiliyorsunuz. Anne karakteri Ashima’nın New York’ta gözlerini açtığında yaşadığı acı verici yalnızlığa tek bir sahne adamayı da ihmal etmiyor Nair. Yani politik mesaj verme niyetine, karakterler üzerinden ekonomi yapan bir yönetmen değil Nair. Tam tersine çatışmanın kalbine karakterleri yerleştiriyor. Hem de en insancıl hallerinde.
Sinematografisi ile büyüleyen, öğretici, öğretirken eğlendiren bir film olması ile de Hollywood’a da güzel örnek olabilecek bir yapım var karşımızda. Teknik üstünlüğü, sinematografisi ile Hollywood’dan geri kalmadığı gibi, aile kavramını önce parçalara ayırıyor, sonra da bu parçaları teker teker bir bütüne bağlıyor.
Dağılma tehlikesi ile karşı karşıya olan bir ailenin, tekrar bir araya gelişinde Nair’in dokunaklı dokunuşu var... Klişelere kaçılabilecek aile içi çatışma kavramını özgün bir hassasiyet ile aktarıyor. Üstelik aile gibi zor bir konuya el atmış iken, irili ufaklı birçok konuyu da filmin içine çekiyor Nair. Özellikle aşk temasının kültürel açılımları da en az aile teması kadar baskın filmde. Ashima ile kocası arasındaki, görücü evliliğinden doğan güçlü aşkın karşısında, oğulları Gogol’un kendi Amerikalı hayatında aynı türden bir aşkı yakalamadaki çaresizliğini görüyoruz.
Son olarak, söyledikleri şeyler üzerine bir mesajı olan Nair’in dayatmacı bir yönetmen olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Bu da inanılmaz güzel bir başarı...
Gerçekleri gösterirken, gerçeklerin aynadaki farklı yanılsamalarını da yansıtan bir yönetmen. Geçmişin vazgeçilmez değerlerinden bahsederken, yeninin cazibesini de gösteriyor. Gitmenin çekiciliğine karşı, kalmanın huzurunu da aktarıyor. Aileden bağımsızlaşmanın yanıbaşına onlardan aldığımız koparamayacağımız parçalar olduğunun mesajını veriyor. Ve en önemlisi dayatmacılığın karşısında olarak, eskinin ve yeninin, farklı aşkların, ülkelerin bize verebilecekleri güzel şeylerden mahrum kalmamamızı öğütlüyor. Belki de bu gergin günlerde Nair’in öğütlerini dinlemek yerinde bir seçenek olabilir...