Hesabım
    Tatil
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    2,5
    Geçer
    Tatil

    <b>Tatil</b>’de Haksız Rekabet!

    Yazar: Ayşegül Kesirli

    Cameron Diaz'ı sevebilmek benim için gerçekten güç bir iş. Barbie bebekleri andıran kusursuz vücuduna ve doğal sarışınlığına diyecek sözüm yok. Benim gözümde Diaz'ı itici yapan, bir sinema filminden çok bir reklam filmine yakışacak basmakalıp oyunculuğu. Cameron Diaz'ın abartılı, şablon mimikleriyle donattığı hemen hemen her film, ilk dakikalarının ardından sinema estetiğinden reklam estetiğine geçiş yaparak, bir pazarlama stratejisinin parçası olduğunu gizleyemez hale geliyor bana kalırsa.

    Nancy Meyers'in son filmi Tatil, Cameron Diaz'ın oyunculuğunun göze batmayacağı nadir yapımlardan biri olabilirmiş. Çünkü Diaz bu filmde, sinema filmleri için reklam hazırlayan, işkolik bir kadını canlandırıyor. İşi ve özel hayatı arasına sınır koymayan Amanda, kendi hayatını da bir reklam filmi ya da bir film fragmanı gibi yaşıyor. Dolayısıyla sürekli birileri onu izleyecekmiş güdüsüyle, yapay ve yapmacık hareketler sergiliyor. Bu nedenle de Cameron Diaz'ın oyunculuğu filmin başlarında Amanda karakterine cuk oturmuş.

    Amanda'nın suni hayatı, yerini sevecen bir aşk hikayesine bıraktığında ise Cameron Diaz ve canlandırdığı karakter arasında belirgin bir uyum problemi çıkıyor denebilir. Karakter dönüşüme uğrasa da, Cameron Diaz performansında en ufak bir değişiklik yapmayarak kontrolden çıkan antipatisiyle bir çuval inciri berbat ediyor. Daha da kötüsü, yarattığı bu antipati nedeniyle kendisinin birkaç gün içinde aşık olunacak kadar şahane bir kadın olabileceğine dair şiddetli şüpheler içine girmememiz elde değil. Hele hele Jude Law'ın başarılı performansıyla renklenen, hem görünüş hem de karakter olarak kusursuz bir kitap editörünün bu kadar itici ve yapmacık bir kadına bu şekilde tutulması, resmen filmin inandırıcılığını kaybetmesine neden olmuş.

    Nancy Meyers'in bugüne kadar yönetmenliğini yaptığı bütün filmler aniden parlayıp, insanın gözünü kamaştıran çarpıcı fikirler barındırıyorlar. Fakat her birinde o aniden parlayan ışık erken sönüp, yerini tahmin edilebilir bir gidişata bırakıyor. Alışıldık gidişatlarına rağmen, bu filmler başarılı ve uyumlu oyuncu kadroları sayesinde sürükleyiciliklerini kaybetmiyorlar.

    Tatil de, diğer Nancy Meyers filmleri gibi çarpıcı bir fikir barındırsa da bir istisna. Filmde, oyuncuların performans kuvvetleri arasındaki dengesizlik, insanı rahatsız eden bir uyumsuzluk yaratmakta. Hele hele filmin iki ana kadın karakterini Cameron Diaz ve Kate Winslet'ın canlandırması bu dengeyi iyice alt üst ediyor. Kate Winslet, karakterinin yaşadığı duygusal problemleri öyle içtenlikle anlatıyor ki, bu durum Cameron Diaz'ın başarısız performansının daha da su yüzüne çıkmasına neden oluyor. Karakterinin klişeliğini heyecan verici ve ilgi çekici hale getiren Kate Winslet'in eğlenceli performansının haksız bir rekabet yarattığı dahi söylenebilir.

    Benim fikrime göre, oyuncular arasındaki uyumsuzluğun sönükleştirdiği çok çeşitli aşk hikayelerinin arasında tek bir yan öykü var ki, filmi izlenmeye değer hale getiriyor. Iris, Amanda'nın Los Angeles'teki evine taşındığında yan komşusunun Arthur Abbott adında eski bir senaryo yazarı olduğunu fark ediyor. Arthur ve Iris arasında gelişen öykü, bütün klişelerine rağmen film içindeki diğer hikayelerin olmadığı kadar sevecen, esprili ve sıcak bir anlatıma sahip. Bu küçük hikaye parçası, eski Hollywood filmleri hakkında öyle güzel öyküler barındırıyor ki, insanı heyecanlandırıp sinemayı niçin sevdiğini tekrar düşünmeye itiyor.

    Arthur Abbott'ı canlandıran Eli Wallach ve Kate Winslet'ın uyumu kesinlikle izlenmeye değer. Bana kalırsa, filmin geri kalanı bir kenara atılıp, sadece bu bölümde anlatılanlar üzerine bambaşka bir film bile çekilebilirmiş. Nancy Meyers'in senaryosu, sadece bu küçük hikaye sırasında sürükleyicilik kazanmakta. İki kadının talihsiz aşk hayatlarının onları ne kadar yalnızlaştırıp çaresizleştirdiğini gözler önüne sermeye çalışan Meyers'in kalemi, filmin tamamını sürükleyici hale getirmeye yetmemiş sanki. Film, her iki kadının da amaçsızca ve nedensizce kendi kendilerine konuştukları sahnelerle süslenip tıkanmış.

    Öte yandan, Tatil'in Amerika ve İngiltere'yi tasvir ediş biçimi de oldukça ilgi çekici. Filmde Amerika, her türlü teknolojiyi insanın ayaklarının altına seren, akıllara durgunluk verici, şahane bir ülke olarak betimlenirken İngiltere, insanların ancak inzivaya çekilmek için gidebilecekleri, karlarla kaplı, sapa ve durağan bir memleket olarak karşımıza çıkmakta. Bu yansıtmanın kötü niyetli bir kurgunun veya özellikle vurgulanmak istenen bir düşüncenin sonucu olduğunu düşünmüyorum. Fakat keşke böyle bir fikrin ortaya çıkabileceği gözden kaçmasaymış.

    Tatil, başarılı soundtrack'i ve Kate Winslet-Eli Wallach ikilisinin yarattığı sıcak atmosfer için izlenebilecek bir yapım. Vakit geçirmek ve kafa dağıtmak isteyenler için de ideal bir film tercihi olabilir.

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top