90'lı yıllarda çektiği ilk iki filmi ?Reservoir Dogs? ve ?Pulp Fiction? ile kendisini ispatladığı gibi büyük çapta da kendisine hayran kitlesi oluşturmayı başaran; Quentin Tarantino'nun özellikle ?Kill Bill'den sonra bir duraklama dönemine girdiği en kaba tabirle ?Tarantinofil'lerin bile onayladığı bir durumdu. Yönetmenin kariyerinin doruk noktası olan 90'lı yıllardan beri çekmek istediği ve ?hayatının projesi? olarak tanımladığı ?Inglourious Basterds? çekimine başlandığı günden beri sadece yönetmenin hayranlarını değil tüm sinemaseverleri öyle veya böyle heyecanlandırıp merak içine sokmuştu. Bir bakıma o çok sevdiği B tipi korku filmlerine borcunu ödemek üzere Robert Rodriguez ile birlikte giriştikleri gişede tabir yerindeyse iki seksen yatan ?Grindhouse? projesinde çektiği ?Death Proof? ile birçok çevreyi pek de memnun edemeyen Tarantino'dan herkes o eski günlerine döndürtecek bir yapımla geri dönmesini bekliyor ve umuyordu. Sonuç olarak ise üzülerek söylüyorum ki ?Death Proof'un çok da üzerine çıkan bir film olmadı ?Inglourious Basterds?. Belki de 90'lı yıllara damgasına vurmuş ve tüm sinema camiasını sarsmış iki filmini kariyerinin hemen başında çekmiş olmasından Tarantino'nun yine o güçte film çekmesini her yeni filminde düşünmek çok büyük bir beklenti olarak da dile getirilebilir. Bilmiyorum, yazıya belki çok umutsuzca girdim; ama ?Inglourious Basterds'ın geçtiğimiz yaz aylarında vizyona girmiş en iyi film olduğunu ve de tüm olumsuzluklarına karşın yılın en iyi filmlerinden biri olduğunu, hatta üzerinden yıllar geçtikten sonra bir külte bile dönüşebileceğini rahatlıkla söyleyebiliyorum aslında.Filmin fikri yukarıda da belirttiğim üzere çok uzun yıllara dayanıyor. Hatta Tarantino ilk başta ?Pulp Fiction'dan hemen sonra ?Inglourious Basterds'ı çekmek istemiş lakin aklındakileri kağıda tam anlamıyla dökemediğinden projeyi ertelemiş ki yönetmenin filmleri üzerine ne kadar büyük bir titizlikle çalıştığını bilmeyen yoktur sanırım. Yine iki ciltlik ?Kill Bill'den sonra da herkes ?Inglourious Basters'ı beklerken, Tarantino kankisi Robert Rodriguez ile ?Grindhouse'u bizlere sunmuştu. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa Tarantino'nun ?Kill Bill'i çektiği dönemde, fetiş oyuncusu Michael Madsen'in ağzından sinefil yönetmenin yeni filminin adının ?Inglourious Basters? olacağını ve Madsen'in de filmde rol alacağını duymuştuk. Aradan geçen yıllar sonucunda iyice gözden düşen Madsen ?gerçi Tarantino için oyuncunun gözden düşmesi pek de önemli değildir ki umut ediyorum ki ileride onu tekrar o eski duruşuna kavuşturacak bir filminde rol verir- filmde yer almayıp, film hakkında yazılıp çizilen birçok şey de değişti. Film vizyona girene dek ya da Cannes'da Tarantino filminin ne üzerine olduğunu tam olarak açıklayana dek filmin hikayesi ve anlattıkları üzerine devamlı yazılıp, çizilip, tartışıldı. Başta Enzo Castellari'nin aynı isimli 1978 yapımı filminin yeniden çevrimi sanılan ?Inglorious Basterds? için II.Dünya Savaşı'nda geçen bir western öyküsü ya da yaşanmış olaylara dayanan eleştirel bir dönem filmi olduğu bile sanıldı. Yönetmeninin Cannes'da açıkladığı gibi hiçbir filmin yeniden çevrimi ya da gerçek karakter ve hikayeye dayanan bir film değil. Tabii western konusunun yakınından geçmiyor da değil bir bakıma. Birçok kültüre rastladığımız ?Kill Bill? serisinde Tarantino'nun o çok sevdiği westernlerin kokusunu uzaktan da olsa zaman zaman alıyorduk. Gerek müzik kullanımı(filmin müziklerinde Ennio Morricone isminin geçmesi başlı başına bir sebep gibi) gerekse de filmin geçtiği mekanlar ile karakterler western mitini canlandırıyordu zihinlerimizde. ?Inglourious Basterds'ın açılışı da western türünün salt bir yansıması. Fransız kırsalında Yahudi bir aileyi saklayan ev sahiplerinin evine yapılan Nazi baskını; 50'li, 60'lı yıllarda izlediğimiz Vahşi Batı'da geçen westernleri andırmanın aksine onlardan biri denilmeyi hak ediyor. Tabii sadece bu özellik açılış sekansı için geçerli. Filmin geri kalan diğer bölümündeyse western türüne bu kadar yaklaşan bir bölüm yok gibi. Tabii Tarantino'nun kullandığı Leone filmlerindeki Morricone müziklerini andıran western tema müzikleri ve uzun bar sekansı da bu türe yakın gibi duran sahnelerden biri olarak sayılabilir.II. Dünya Savaşı'nı fon olan Tarantino; bu fon üzerine istediği, görmek istediği hikayeleri yerleştirmiş her zamanki gibi. Filmde gerçekte yaşamış karakterlere yer yok, evet Adolf Hitler'i görüyoruz; ama zaten tarihi gerçekler bile Tarantino'nun kafasına göre şekilleniyor, diğer ayrıntılar gibi. Açılış sekansında tanıştığımız ünlü Yahudi avcısı Hans Landa'nın elinden kurtulan Shosanne'nin intikam alma arzusu finaldeki akılda kalıcı sinema salonu sahnesiyle son buluyor. Belki Tarantino bu finalle tüm insanlık adına Nazilerden de intikamını almış alıyor. Filmi 10 bölüme ayıran Tarantino; birbirinden alakasız gibi görünse de savaşın içinde geçen bu farklı hikayeler bir sinema salonunda birbirleriyle kesiştiriyor. Bu bakıma film ana hatlarıyla ?Pulp Fiction'ı andırsa da karakter yaratma, diyalog ve hikaye anlatımında yönetmenin başyapıtının çok uzağında bir yerde seyrediyor. Filmde Hans Landa karakteri önemli bir yer tutuyor. Hem Tarantino o çok sevdiği, yazarken kahkahalara boğuldu diyalogları ancak bu karakter üzerinden yazabildiği gibi o sıra dışı, ilgi çekici karakteri de Landa oluyor. Diğer karakterlerin o kadar da çok ilgi çekici bir yanı yok gibi. Filmin tanıtımında büyük bir rol oynayan Brad Pitt'in oynadığı Aldo Raine karakteri kuşkusuz Landa'dan sonra filmdeki en ilgi çekici karakter olarak yer buluyor. Cannes'da ?En İyi Erkek? oyuncu ödülünü kucaklayan Christopher Waltz; filmden önce herkesin gözü Pitt'teyken filme dair tek ışık parçası perdede belirdiğinden beri perdede ışıldamaya başlıyor. Bakalım Akademi onu görmezden gelebilecek mi bilinmez ama bu yılın en güçlü performanslarından birine imza atan oyuncu; Tarantino'nun o olmasa filmi yine ertelemek zorunda kalabileceğini gösteren sözünün de içi boş bir laf olmadığını gösteriyor. Bunun yanında filmin reklamında ve gişe başarısında kullanılan Brad Pitt de çetenin lideri Aldo Raine rolünde oldukça başarılı. Tabii diğer oyuncular da başarıyla karakterlerine hayat veriyorlar. Daha ilk filminden itibaren bir sinema kolajı sunan Tarantino bu filminde de bekleneceği üzere bu sinema anlayışından vazgeçmiyor. Umutsuz aşklardan, II. Dünya Savaşı parodi filmlerine, B tipi savaş filmlerinden, westernlere dek uzanan geniş yelpaze ?Inglourios Basterds'a kaynaklık ediyor. Yine Sergio Leone filmlerinin kokusu ve Sam Peckinpah'ın slow motion tekniği ve stilize şiddeti filmde en çok göze batan unsurlar. Usta yönetmenin yine bildiği sinemayı perdeye aktarırken filmin temposunda ve hikayenin aksamasıyla zaman zaman karşılaşıyor. Belki de filmin bir savaş döneminde olmasından mı bilinmez Tarantino'ya has o eski stille(her ne kadar bir şey ifade etmeyen ama izleyicinin hayranlıkla izlediği diyaloglar ve hatta filmde Tarantino'nun tüm külliyatında yer alan araba bagajından yapılmış plan bile bu filmde bulunmuyor) anlattığı hikaye arasında gidip gelen yönetmen filmin bazı bölümlerinde izleyiciyi sıkabiliyor. Özellikle yönetmenin ilk dönem filmlerinde rastladığımız bekleneni göstermeyip, en kaba ifadeyle klasik Hollywood sinemasında önemsiz ayrıntılar olarak gözüken bölümleri süsleyip, sinemasal ve popüler kültür referanslarıyla filmin tamamı haline dönüştüren yönetmen; ?Inglourious Basterds'ta her zaman yaptığı, beklenen o mucizesini tam anlamıyla yerine getiremiyor. Tarantino sinemasının en büyük özelliklerinden biri olan mizah da filmde bazen çok eğlendirici olurken bazen de bir savaş ortamında ?sulu? gözükerek eğreti duruyor. Bunca olumsuzlukların yanında filmde akılda kalıcı yine o Tarantino usulü ani şiddet patlamalarını ya da Meksika açmazlarını görebiliyoruz. Özellikle o uzun bar sahnesinin sonucundaki ani çatışmanın muhteşemliği ve mükemmeliyetçiliğini filmin görüntü yönetimiyle savaş atmosferini ve de o ayrıksı B tipi film atmosferini bir potada eritebilmesinde görebiliyoruz.Artılarıyla eksileriyle ?Inglourious Basterds? yine Tarantino'dan beklenen o unutulmaz film olamasa da kendi stilini ve atmosferini ortaya koyabilen, belki de yıllar sonra kendisine hatırı sayılı bir hayran kitlesi oluşturabilecek bir film. Hepsinin yanı sıra bu sinema delisi(dahisi mi desek?) ?Grindhouse? ile yaptığı gibi ?Inglourious Basterds? ile de bir türün geçmişini günümüzün çocuklarına merak ettirmeyi başarıyor.- ?Inglourious Basterds? {Soysuzlar Çetesi, 2009} / Quentin Tarantino -