Senaryosunu, Fred Breinersdorfer’in yazdığı “Sophie Scholl: The Final Days / Sophie Scholl - Die letzten Tage”, yönetmen koltuğunda Marc Rothemund’un oturduğu biyografik bir drama…
Hiç tartışmasız bir biçimde; Sophie Scholl’un hayatının son günlerinin anlatıldığı bu film, yıllardır bize, “Faşizmin güzel bir özetinin yapıldığı filmlerden birinin adını ver de izleyelim hocam” diyen dostlarımıza önerdiğimiz filmlerin en ön sıralarında yer alır…
Zira icraatlarının, “yanlış bulunarak eleştirilmesi ve bunun halka da duyurulması” bağlamındaki “ifade özgürlüğü” kavramı, faşist diktatörlüklerce “kabul edilmez” bulunan hususların sıralandığı el kitabının “önsöz” bölümünde yer alır…
Dolayısıyla, eğitimsiz kitlelerce tanrısal niteliklere de sahip olduklarına inanılan o diktatörlerin, “ilahi mesajlar” da içerdiğine inanılan, “tarihin derinliklerinden (962 – 1806 Kutsal Roma İmparatorluğu)” gelen kararları asla tartışmaya açılamaz…
İşte Hitler faşizminin, “son derece barışçıl” bir eylem tarzını da benimsemiş olan “Weiße Rose – White Rose – Beyaz Gül” hareketine karşı gösterdiği bu “kanlı tahammülsüzlük”, bunun en somut örneklerinden birisidir…
Şimdi diyebilirsiniz ki, durum vakti zamanında yine faşizmin hüküm sürdüğü İtalya, İspanya, Portekiz, Şili ve Arjantin gibi ülkelerde sanki çok mu farklıydı?
Elbette değildi…
Bu karakteristik özelliğin değiştiğine tarihte hiç rastlanmamıştır…
Olsa olsa en fazla biçim değiştirmiştir…
Farzımuhal Hitler, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda değil de, bugünün dünyasında iktidarda olsaydı, Propaganda Bakanı Goebbels’in ilk hamlesi muhtemelen, Führer’den her türlü bilginin ışık hızıyla yayıldığı internet ve sosyal medyaya ciddi yasaklamalar getirilmesini onaylayan bir kararnameyi ivedilikle imzalamasını istemek olacaktı…
Ve anında imzalanacaktı da…
Yoksa düşünebiliyor musunuz, Stalingrad cephesinde donarak telef olmuş Alman askerleri ile toplama kamplarındaki insanlık dışı görüntülerin twitter’da paylaşılarak, “rejimin başarı öykülerinin pompalandığı” bütün Almanya’ya yayıldığını…
Rezalete bakar mısınız?
Radyo, televizyon ve gazeteler aracılığı ile yapılan, gerçeklerin gizlendiği onca tek taraflı propaganda heba olmuş…
Hani gerçi bütün bu görsel kanıtların dahi “dış mihrakların, Führer ve onun liderliğine yönelik” aslı astarı bulunmayan photoshop saçmalıkları türündeki gerekçelerle inkâr edilmesi, hiç de uzak ihtimaller arasında olmayacaktı…
Üstelik o görüntülere, anında yayın yasağı da gelecekti zaten…
Sophie (Julia Jentsch) ve ağabeyi Hans Scholl (Fabian Hinrichs) ile üç çocuk babası da olan yakın dostları Christoph Probst’un (Florian Stetter) yaptıkları da yalnızca, bu ve buna benzer gerçeklerin Alman halkınca öğrenilmesini sağlamaktı…
Fakat Gestapo soruşturmacısı Robert Mohr (Alexander Held), Sophie’ye hitaben, bir yerlerden aşina olduğumuz “Kızlar boş duracaklarına Führer için çocuk doğursunlar” sözcüğünü duyduğumuz sahnede resmen koptuk…
Hele bu masum üç gencin, tamamı Hitler’e bağlılık yemini etmiş “rozetli” Nazi partisi üyesi yargıçlardan oluşan çakma bir “Halk” mahkemesince yargılandıklarını gördüğümüz anda da darmadağın olduk…
Ancak bitirmeden küçük bir “bilgi notu” olarak paylaşalım ki:
“Münih merkezli olarak tıp fakültesi öğrencilerinin kurduğu “Weiße Rose – Beyaz Gül” grubunun 6 üyesinin isimleri daha sonra okullara, sokaklara, meydanlara verildi. Almanya genelinde 200’den fazla okula direniş grubunun üyeleri olan Sophie ve Hans Scholl’e atfen “Scholl Kardeşler- Geschwister Scholl” adı verildi.
Grubun son bildirisini hazırlayan Christoph Probst’un adı da, 100. doğum günü olan 6 Kasım 2019’da Federal Ordu Sağlık Hizmetleri Enstitüsüne verilmiştir.”
Belki, yine klasik bir laf olacak ancak diğer yorumlarımızda olduğu gibi “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu son derece özgün satırlar, filme ilişkin aydınlatıcı tespitler toplamımız olsun…
Sinema sanatına yaraşır; “emek ve bilgi verilerek” yazılmış bir başka kapsamlı yorumda yeniden buluşmak üzere, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 3,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, olumsuz yorum ve puanlara aldırmadan, “muhakkak bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler,
Son iki not:
1. Yukarıdaki bilgi notu, Köln’den yazan Yücel Özdemir’in 22 Şubat 2019 tarihli, “Faşizme karşı direniş örgütü: Beyaz Gül” isimli makalesinden alıntılanmıştır…
2. Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 18 Ağustos 2020 günü saat 23.47’de yazılarak paylaşılmıştır...