Bu Film, Mendilsiz Seyredilmez!
Suç, uygar dünyanın gayri meşru çocuğu. Ona bir ad koyuyorlar ama, haklarını vermek yerine, daha çok 'haklarını okuyorlar'. Oysa suç dünyası ile legal dünyanın kesiştiği noktalar, sıklıkla öngörülenin aksine, bu iki dünya arasındaki rahatsız edici yakınlığı tekrar tekrar su yüzüne çıkarır. Gerçekte, 'iyiler'in bu alışkanlık haline gelmiş öngörüsüzlüğü, tümden bir algı ve farkındalık eksikliğinden kaynaklanmıyor. Bunun temelinde yarı-bilinçle uygulanan bir ikiyüzlülük var. Bu ikiyüzlülük, insanın ve kurduğu toplumsal düzenin saflık ve temizliğine karşı; kökü maddi tabanından soyutlanmış, mistifiye edilmiş bir kötülük belasının, iyilerin dünyasına her daim musallat olduğu savıyla hareket eder. 'Sıkı Dostlar' gibi filmlerin yönetmenleri de tüm aşırı ahlakçı görünümlerine rağmen, suç dünyası ile legal dünya arasında, inanılmaya çalışılanın aksine uçurumlar olmadığını gösterir.
Kötülük sadece suçlularda görülen genetik bir hastalık değildir. Öyle olsaydı, örneğin bunca 'kötü' karakter barındıran mafya filmleri, tür düzeyinde bir kayma yaşar, 'hastalıklarla mücadele filmleri' ('Lorenzo'nun Yağı' falan gibi mesela) kategorisine alınırdı. Hoş, bazen bu filmler, içerdiği ideolojilere paralel olarak kötülüğü hem bir hastalık hem de hastalığın kaynağı olarak sunmuyor değiller. O halde kimi zaman, bu karakterler nasıl olmuş da bu kadar kötü olmuşlar? Bununla mücadele etmek AIDS'ten bile zor deyip, onların çektiği acıları, hüzün dolu bir çoşkuyla izleyebiliriz. Bu bakışla, söz konusu filmi ilk kez izleyecekler, özellikle J.Pesci'nin vahşi ve kötü karakterinin saçtığı şiddet dalgalarına karşı, savunma kalkanlarını çalıştırmak yerine, onun yakalanmış olduğu bu amansız hastalık için üzülebilir, hatta belki de onun için ağlayabilirler bile...