Çok değil daha üç gün önce manşetlerde: “ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un arasında, Kore Yarımadasını nükleer silahlardan arındırmaya yönelik tarihi zirve Singapur’da gerçekleşti” haberi vardı...
27 Nisan 2018 tarihli haber sitelerinin manşetlerinde ise:
“Büyük zirve: Kuzey Kore ve Güney Kore liderleri bir arada!” haberi yer alıyordu…
Böylelikle, bir yanda ABD Başkanı (Trump) ile Kuzey Kore lideri (Kim Jong-un) tarihte ilk kez bir araya gelip sorunların çözümü için karşılıklı adım atacaklarını belirtmiş... Diğer yanda ise Kuzey Kore lideri Kim Jong-un, Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in ile iki ülke sınırında yer alan Panmunjom Ateşkes Köyü'nde bir araya gelmiş ve Kim, Güney Kore topraklarına ayak basan ilk Kuzey Kore lideri olmuştu… İki liderin görüşmesinde, Kore Yarımadasının yeniden birleşmesi, iki Kore ilişkilerinin iyileştirilmesi ve nükleerden arındırılması konuları ele alınmıştı…
Bu tarihi görüşmelerden ileride sinemaya da uyarlanabilecek bir veya birkaç hikâye çıkar mı şimdiden bilinmez… Ama elimizde hazır, Kore yarımadasında kardeşin kardeşi boğazladığı bir savaşın hikâyesinin anlatıldığı “Taegukgi hwinalrimyeo” mevcut…
Senaryosunu, Han Ji-hun ve Kim Sang-don ile beraber yazan Kang Je-gyu’nun yaklaşık 13 milyon dolarlık bir bütçeyle çektiği ve 76 milyon dolarlık (bunun sadece 1 milyon dolarlık bölümü ABD kaynaklı) bir gişe hasılatına ulaşan filmin, sırasıyla 8,1/10 – 8,4/10 – 4,2/5 olan IMDB, Türkçe Altyazı ve Rotten Tomatoes izleyici puanları da oldukça iyi…
Yani karşımızdaki, en azından kâğıt üzerinde yapımcısının yüzünü güldüren bir film gibi…
Peki, gerçekten de öyle mi?
Bunu anlayabilmek için 148 dakikalık bu filmi izlemeyi biraz önce bitirdik…
Oyuncuların performansından, dekor, kostüm, makyaj, müzik ve mekân seçimlerine kadar filmde herhangi bir kusur bulmak neredeyse imkânsız gibi… Yönetmenin kurgusu da öyle… Zaten tersi olsaydı, 148 dakika boyunca tamamen dışında olduğun bir savaşın anlatıldığı filme dayanmak imkânsız olurdu…
Buraya kadar tamam…
Şimdi bir de ayın karanlık yüzüne bakalım...
Yani, gerçekte bu filmde ne anlatılıyor? Ya da ne anlatılmak isteniyor?
Hadi gelin, onu bulmaya çalışalım...
Çok kabaca söylemek gerekirse, iki kardeşin duygu yüklü hikâyesi ile süslenen Kore savaşı üzerinden bilinçaltlarına, (ABD destekli) Güney Kore milliyetçiliği ve anti-komünizm propagandası enjekte edilmeye çalışılmış…
Hatta anti-komünizm propagandasında abartıyı o kadar ileriye götürmüşler ki; neredeyse işi, bir insanın komünist olabilmesi için (gözlerinin önünde vurularak öldürülen nişanlısı gibi kardeşinin de yakılarak öldürüldüğünü zanneden ve o yüzden de taraf değiştiren ana karakterlerden Jin-tae Lee örneğinde olduğu gibi) ancak umudunu ve şuurunu kaybetmesi gerekir demeye kadar getirmişler…
Sanıyoruz bu anlatım biçimi, yönetmen Je-kyu Kang’ın tarzı haline gelmiş…
Zira o bunun bir benzerini, yayılmacı Alman ve Japon faşizminin milliyetçiliği ile ülke savunmasındaki Sovyet yurtseverliğini sanki aynı şeylermiş gibi hem de abartılı bir biçimde karikatürize ederek sunmak suretiyle “Mai wei” (2011) de de yapmıştı…
“Mai wei” (2011) için verdiğimiz puan 2,5’ti… Bu filme de, daha farklı bir puan vermek için her hangi bir özel neden göremiyoruz,
Son bir not:
Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 15 Haziran 2018 günü saat 01.45’de yazılarak paylaşılmıştır...