Almodovar’ın <b>Dönüş</b>’ü
Yazar: Ayşegül KesirliBir filmi beğenmekten öte sevmek için, kendinizi filmin dünyasında görebilmeniz, karakterlerin yerine geçebilecek konuma yerleşmeniz, filmin herkese başka, size başka konuştuğunu hissetmeniz gerekiyor. Pedro Almodovar filmleri genellikle, Akdeniz'liliğinden kaynaklanan bir mesafesizlikle seyircisini içine çeker. Zaman zaman ona görmek istemediği yönlerini gösterir. Şakayla karışık bir öyküleme eşliğinde izleyenleri kendileriyle yüzleştirir ve sonuç olarak onlarla öyle yakın bir temas kurar ki kendisini sadece beğendirmekle kalmaz, aynı zamanda sevdirir.
Bugüne kadar izlediğim herhangi bir Almodovar filmiyle bu düzeyde bir yakınlık kuramamıştım açıkçası. Gördüklerim beni ne kadar etkilerse etkilesin, bu filmler yüzlerini sadece bana çevirip, benim gözlerimin içine bakarak konuşmuyorlardı. Bu sebepten dolayı kendimi bir türlü etrafımda dolaşan Almodovar çılgınlığına kaptıramadım. Yeni filmi Dönüş'ü izlemeden önce içimde filmi beğeneceğime dair bir güven taşısam dahi, gerçekten sevip sevemeyeceğimden pek de emin değildim. Fakat Almodovar'ın yeni filmi Dönüş, kadınlarla çevrili bir ailede büyümüş olan beni çarpan ve benimle konuşan ilk Almodovar filmi oldu.
Almodovar, genellikle, toplumu tedirgin eden aşırılıkların ve sapkınlıkların gündelik yaşamın birer parçası olduğunu vurgulayan, marjinalliği provoke etmeksizin "normal"leştirmeye çalışan bir yönetmen. Günümüzde kadınları en iyi anlayan ve kadın hallerini beyazperdeye en iyi yansıtan yönetmenlerden biri olarak tanımlanıyor. Yeni filmi Dönüş de, Almodovar'ın sıradan olmayanı sıradanlaştırıp, seyirciyi gündelik gerçeklerle yüz yüze getirme amacına başarıyla hizmet eden bir yapım. Film sadece bununla da kalmayıp, Almodovar'ı, erkeklerin ya zaaflarıyla ya da cesetleriyle var olabilecekleri kendine has kadınlar alemine geri döndüren bir çalışma. Kısacası Almodovar, yeni filminde kendisini dünya çapında bir yönetmen yapan iki çarpıcı özelliğini ön plana çıkarıyor ve filmlerinin en özgün kısımlarını, harika bir uyum içinde bir araya toplayıp, yepyeni bir hikayede tekrar doğuruyor sanki. Bunun haricinde Dönüş, vurucu çıkışları, parlak kırmızıları, göz alıcı desenleri ve yoğun kadın tasvirleriyle tam anlamıyla Almodovar kokan bir film.
Kalabalık bir kadın topluluğunun harıl harıl temizlik yaptıkları etkileyici bir mezarlık sahnesi ile açılan Dönüş, daha ilk dakikadan itibaren yönetmeninin kim olduğunu belli ediyor. Sahne sunumu veya ışık-renk düzeni açısından yönetmenin karakteristik tarzının devam ettiği ve görsel açısından izleyenleri büyük bir değişiklikle karşılamadığı söylenebilir. Fakat öyküleme stilindeki ufak değişiklikler sayesinde yönetmenin söylemek istediği düşünceleri çok daha sert bir biçimde vurguladığı ve seyirciyi daha derinden etkilediği bir gerçek.
Dönüş'te Almodovar filmlerinde kendi ailemizin bir parçası gibi göremediğimiz, bize daha yabancı gelen karakterlerin yerini, kendimizi ve kendi ailemizi hatırlatacak derecede sahici ve alışıldık altı kadının aldığını görmek mümkün. Bu durum, filmin öyküsüne daha rahat girebilmemizde, karakterlerin hikayelerini kendi hikayelerimizle bağdaştırabilmemizde en büyük yardımcı aslına bakılırsa.
Yönetmenin esprili ve abartısız anlatımının kuvveti de, filmde geçen her türlü doğaüstü olayın tekinsizliğinden kurtulup gündelik hayatın içine başarıyla yerleşmesini mümkün kılmış. Böylece Almodovar, izleyenleri duygusal açıdan amaçladığı kıvama getirip onların inanılması en güç olaylara bile sorgusuz sualsiz kanmalarına neden olmuş. Bu kandırmaca, filmin sonlarında açıklanan gerçeklerin acımasızlığını daha kuvvetli hissetmemizi kolaylaştırıyor. Kendimizi doğaüstü olayların masalımsı büyüsüne, kanun dışı olayların macerasına ve Raimunda'nın güzelliğine kaptırdığımız için resmen utanmamıza sebep oluyor. Bizlere tabularla örülü hayatımızı, nelerle kamufle ettiğimizi çarpıcı bir aynalama sistemi, başarılı karakter tahlilleri ve muhteşem bir öykülemeyle anlatıyor.
Cannes Film Festivali'nde altı kadın oyuncusunun en iyi kadın oyuncu ödülünü bir arada kucakladığı Dönüş, sadece kendi stilini giderek daha da içselleştiren ve iyi yorumlayan bir yönetmenle değil, başarılı oyunculuk performanslarıyla da kendini sevdiren bir film. Bütün cazibesi gözler önüne serilen ve abartılı süsüyle diğer oyuncularla arasında belirgin bir kontrast oluşturulan Penelope Cruz'un, kendi dilinde verdiği performansta yeteneğini sonuna kadar sergileyebildiği dikkat çeken bir özellik. Carmen Maura'nın sevecen bakışları, izleyiciye pişman olmuş bir annenin sıcaklığını tam içinde hissettiriyor ve özellikle Augustina rolündeki Blanca Portillo, hayatını köyde sürmenin kişiliğinde yarattığı kısırlığı karakterinin her hareketine bulaştırdığı sevecen bir çocuksulukla yansıtarak çok başarılı bir performansa imza atmış.
Bütün bu özellikler bir araya toplandığında söylenebilir ki, Dönüş, Pedro Almodovar'ın bana kalırsa bugüne kadar çektiği en samimi ve en doğal film. Bu samimiyetinin yardımıyla da vermek istediği mesajı benliğimizin en derin köşesine ustalıkla yerleştirmeyi başaran bir yapım. Sadece beğenilen değil, aynı zamanda hayatımızın içinde anlamlanıp sevilen bir film.