Sabrın Sınırlarında!
Yazar: Orkan ŞancıBir filmin iyi ya da kötü olduğunu ne zaman anlarsınız? İlk sahnelerinden itibaren mi, bittiğinde mi, yoksa daha salona girmeden mi? Ya da salondan çıktığınızda bile filme iyi ya da kötü diyemediğiniz oldu mu?
Şahsen Goya'nın Hayaletleri'nde olduğu gibi üzerinde günlerce düşündüğüm, filmden sahneleri gözümün önüne defalarca getirdiğim çok olmuştur. "Javier Bardem'i çıkart filmden, geriye ne kalır" desem de kendime, filme öyle basitçe "kötü" damgası yapıştıramam; birşeyler alıkoyar beni. "Nedir?" diye bir kez daha izlemek gelir içimden.
Bazen ise karşınıza Sınır Ötesi gibi bir film çıkar. Tamamını bir oturuşta izlemek için iguana sabrı gerekir. Hareketsiz öylece bakakalmalı, olup bitenlere anlam yüklemeli, sonunda onca beklemeye yakışır şekilde hışımla koltuğunuzdan kalkıp hakkınızca gitmelisiniz.
On yıl önce "rüya ikili" diyenin çok olacağı Jennifer Lopez-Antonio Banderas'ı birlikte izlersiniz mesela. Meksika sınırındaki bir kentte, kadınlara yönelik seri cinayetleri araştıran ABD'li gazeteci (Lopez) ve onun "eski hikayesi", yerel gazeteci (Banderas) kolluk güçlerinin yaşananlara neden sessiz kaldıklarını araştırır. Matbaada yaşayan(!) patronu tarafından bölgeye gönderilen Lopez, terfi edebilmek için her türlü tehlikeyi göze alır, falan filan. Filmdeki karakterlerinin isimlerini yazmıyorum. Yönetmen Gregory Nava'nın onlara verdiği değerin ötesine geçmek istemem.
Nava, aynı zamanda senaryosunu da yazdığı filme, bilindik bir numarayla başlamış. Cinayet, soygun, dolandırıcılık, suçun türü her neyse, seyirciye önce bunlardan birinin gerçekleşme biçimi gösterilir. Ardından şehre gelen kahramanımız, olayları birleştirmeye, bulmacayı çözmeye başlar. Seyirci, ilk başta 'kahraman'dan daha çok bilgi sahibi olduğu için onun ne yapacağına odaklanır, özdeşleşir.
Bu filmde Lopez'le özdeşleşebilen varsa elini kaldırsın! Sınır Ötesi, özdeşleşmenin tutturulamadığı her dramatik yapıda olduğu gibi oradan oraya sallanıyor. Birbirinden kopuk, anlamsız diyaloglar bu sallantı içinde biraraya gelip anlam oluşturamıyor. Karakterler zaman zaman sabrınızı zorlayacak saçmasapan laflar ediyor, sorular soruyor. Başlarda Lopez, Banderas'ın karısı ve çocuklarıyla sarmaş dolaş haldeki fotoğrafını görünce "resimdeki karın mı?" diye sorabiliyor (sonradan aptalca olduğunu kendi de kabul ediyor). Lopez'in bu sahnede, senarist-yönetmen Nava'yı ti'ye aldığını düşünmek fazla mı iyimserlik olur?
Oysa, aynı yönetmen ile daha önce Selena'da çalışan Lopez, onunla ve kadim dostu Banderas'la yeniden bir projede buluşabilmek için büyük fedakarlıklara girişmiş. Saçlarını kısa kestirip boyatmış. Solaryum seanslarını sıklaştırmış. Hatta İspanyolca öğrenip ABD'de yaşayan Latin kökenli biri gibi davranmasını bilmiş!
Karşımıza Sınır Ötesi gibi bir film çıktığında ne düşünmeliyiz? Kötü bir film olduğunu söylemek o kadar kolay mı? İşlemeye çalıştığı konu ciddi diye ciddiye mi alınmalı? Düşük profilli olduğunu görmezden gelmek için yanlış yerden mi bakmalı?
Lopez'i çıkartsan filmden, Banderas'ı, Eva'yı, hatta abartıp yönetmeni de çıkarsak, ne kalır geriye? Bordertown daha kötü bir film olur mu?
Filmin sallantısına kendimizi kaptırdık, bari şöyle bitirelim: Berlin'de Altın Ayı için yarışan 112 dakikalık bu film, Jennifer Lopez'i hala çekici bulanlar için bile fazlasıyla uzun...