Hesabım
    Vahşet Çetesi
    BEYAZPERDE ELEŞTİRİSİ
    3,0
    Ortalama
    Vahşet Çetesi

    Kan, Vahşet, Din ya da Hiçbiri...

    Yazar: Murat Emir Eren

    "Bir işe nasıl başlarsanız öyle gider" demişlerse boşuna dememişler. Rob Zombie'nin müzik kariyerini, şarkı sözlerini, kliplerindeki estetiği, şarkı sözlerindeki mizansenleri alın. Vahşet Çetesi ve evvelini düşünün. Kuşkusuz Rob Zombie, şimdiye kadar isminin altına çaktığı bir sürü çiviyi yerinden sökmeye niyetli değil. Daha önce (müzik alanında) ne minvalde ilerliyorsa, filmi de öyle olacak. Ama tam da bu minvalden hafifçe sapmaya çalıştığında ortaya Vahşet Çetesi gibi samimiyetsizlik abidesi bir film çıkıveriyor. Elin kanlı bıçaklı dehşetli filminden izleyiciye "kuziciğim" diyerek sarılan samimiyet beklenir mi? Elbet beklenir...

    Filmlerle alakası aslında yoğun Rob Zombie'nin. Öyle Teoman'ın sinemaya heves etmesi gibi bir şey değil yaptığı. Film müzikleri yapıyor, kliplerine özen gösteriyor.. Daha net gerekçeleri var film çekmesinin. Ki bunu yaparken önünde iki yol vardı kuşkusuz. Birincisi, başta da söylediğim gibi şimdiye değin Rob Zombie altına işlediği vukuatlardan şaşmayan, bu yolla kazandığı hayranlara yönelik şova devam etmek. Yani şiddetin, kötülüğün, çiğ bedensel takıntıların ve ciddiyetsizliğin estetiğinden mütevellit şovun devamını sağlayan bir yola sapmak. Diğeri ise müzik yapıyor oluşu ile aynı kefeye koyabileceğimiz (elbette o kefede birbirlerine bakıp "bööö!" diyecek olsalar da) Takeshi Kitano'nun seçtiği bir yol. Yani film yapmayı, kendini asıl ifade ediş yolu olarak seçmek.

    Kitano, diğer işlerde yarattığı popüler imajı, filmlerinde nasıl yerle bir ediyorsa, Rob Zombie de kendi çizdiği "satan iş"lere, "iş yapan fikir"lere ne denli benzese de başka diyarlara açılımlar sergileyen filmlerle karşımıza dikilebilirdi. Yapmadı.. Suçlanabilir mi? Kuşkusuz hayır... Bunu sadece filmi değerlendirirken kullanılacak bir anahtar olarak görün, sonra sinir telleriniz titremesin diye anlatıyorum.

    Yani film, evvelden yaratılmış ve hayranları tarafından da bir şov olduğu bilinen Rob Zombie dünyasıyla çatışmamak durumunda. Ona hizmet etmeli... Öyle fantastik bir noktadan ilerlemeli. Görünen o ki Zombie'nin ilk filmi House Of 1000 Corpses da buna gayet başarıyla hizmet eden bir yapı içeriyor, özellikle görselliğiyle tüm bu şovun bir parçası olarak gözü gönlü şen ediyordu. Lakin Zombie, Vahşet Çetesi'nde yapabileceği en kötü şeyi yapıp, paragraf başında bahsettiğim iki yolun ortasında kalarak, hafiften bir "sinemacı" edasına bürünmek suretiyle kendi yoluna taş koyuyor...

    E marka yönetimi diye bir şey peydah oldu malum. Buna her alan dahil. Sadece moda markaları filan değil, bakliyat, bilgisayar, kuş yemi markaları, hatta kişiler de dahil. Pop kültürüne karşı olmakla birlikte temelde aynı mantıkla ilerleyen piyasa işi rock müzik türevi ile iştigal içindeki gruplar ya da kişiler de marka yönetiminin ardında işlerini yamakta, para kazanmaktalar (helal olsun). Buraya kadar her şey normal, düzenli. Bunun filmle ilgisi ne? Şu...

    Vahşet Çetesi aynı anda bir çok şey olmaya çalışıyor. Söz gelimi içi boş diyaloglarla seyircinin zihni faaliyetlerine, sinemasal hafsalasına hitap edeyim derken, çok kıymetli olan zamanını harcıyor, görsel açıdan başarılı çekilmiş paralanma tartaklanma didiklenme sekanslarında oyalanmayayım derken, temposundan yiyor. Hem Zombie'nin karakterlerinin iç dünyasını anlatmaya yeltenip, hem de karakterlerle çelişen detaylara takılıyor (Captain Spaulding'in gördüğü rüya, dramatik yapı açısından hiçbir halta yaramayan sinema eleştirmeni diyaloğu); ahlaki çatışma yaratmamaya özen göstereyim derken, kendi yarattığı şov dünyasının kanlı bıçaklı estetiğini tehlikeli bir ahlaki tartışmaya sürüklüyor (filmden sonra şiddet üzerine tartışmalar çıkarsa sebebi Zombie'nin bu tavrıdır). Filmin bir yerinde işlenen cinayetleri satanizme bağlayıp, her seri katili satanist ilan eden medyayla dalga geçtiğinin emarelerini gösterirken, bir diğer yerinde- bir karakterin ağzından (Otis)- daha evvel filmdeki katillerin hiçbirinden işitmediğimiz şeytan cart curt vaazlarını bize dinletmesi v.s...

    Oysa finalde yer aldığı üzere, karakterlere, öykünün geneline ve doğasına uygun, bizlere bir şey anlatmasına değil, göstermesine lüzum bulunan sahnelerle desteklenen bir dehşet filmi çok daha yerinde bir tercih olacaktı. Neye göre mi? Sürekli birbirlerine küfür edip, ne idiğü belirsiz yerlere, ne idiğü belirsiz sebeplerle gidip yakalanan suçlular ve onlara zorlama bir kardeş intikamı ile bela edilmiş bir polisin öyküsüne göre elbet. Üstelik bu polis memurunun kardeşinin de polis olmasına rağmen, kardeşinin ölümünü baskın yaptığı bir evdeki resimlerden öğreniyor?!?

    Oyunculardan maksimum derecede berbat bir performans alan Zombie'nin filmde edindiği yegane başarı ise, filmin en büyük dezavantajı ne yazık ki. Başarı: filmdeki şiddet düşkünü ibiş ve onun deli manyak çocuklarının kendi aralarındaki dostane muhabbetlerini yansıtma şekli. Dezavantaj: bunun karşıtı olan iş üstünde görünme hallerinin ise tamamen sebepsiz yere filmde yer alması ve dahası bir "iş" profesyonelliği taşımaması. Yani bu insanlar sadece cinayet işlerken acımasızlar ve bu onların işleri, kendi içlerinde ise en asil duygunun insanları olarak varlar tamam. Ama bu işlerin yapılış amacı nedir? Hikayenin evreninde değilse de film dahilinde gördüklerimize bakarak sorarsak "nedir?". Hiç...

    Vahşet Çetesi, tüm bu zaaflarına rağmen, bir çok meraklıyı sinemaya çekmesi icap eden bir film elbet. Ama bir çoğunu da uyarmak farz, film sıradan bir seri katil ya da zombi filmi filan değil. Hatta ne yazık ki hiçbiri değil...

    Daha Fazlasını Göster
    Back to Top